İnanmak İstemiyorum

7.5K 741 325
                                    

Uzun geçen bir haftanın ardından hala aynı tepmoda evin içinde çocuklarla oynuyordum. Bu bir hafta içinde pek bir şey olduğu söylenemezdi. Tahmin ettiğimin aksine, gayet rahat ve iyi geçmişti. Herhangi bir sorun veya bir haber almamıştım şimdiye kadar.

Tanrım, şimdi böyle dediğim için kötü bir şey olursa ne yaparım ben?

Herneyse, tamam Jimin sakin ol. Bu sadece bir endişe. Bu hafta içinde yaşadığın klasik bir endişe. Hiç birşey olacağı yok. Bu düşüncelerle kendini yormaktan başka bir şey yaptığın yok.

"Baba biy baydak daha!" Mingyu'nun sesi kulaklarımı doldururken kafamı hızla iki yana salladım. Bu düşüncelerden ancak, bir şeylerle oyalanırsam kurtulurdum.  Belki bugün temizlik yapabilirdim. Evet, aynen öyle.

Yanımdaki sürahide dolu olan meyvesuyunu, Mingyu'nun turuncu bardağına doldurduktan sonra kahvaltıma kaldığım yerden devam ettim. Lanet olası düşünceler yüzünden yumurtalarım hep soğumuştu!

***

"Tanrım! Öz-özür dilerim." titreyen ellerimle kahve bardağını hemen yanımdaki masaya bıraktıktan sonra hızlı adımlarla banyoya doğru adımladım. O kadar telaşlıydım ki, hangi ara salondan merdivenlere çıkıp, oradan da banyoya koştuğumu anlamamıştım.

Elime aldığım krem ve havluyla tekrar hızlı adımlarla aşağıya indiğimde Jungkook tişörtünü sallayarak karnına rüzgar savurmaya çalışıyordu. Beceriksizliğim yüzünden kendime bin bir türlü küfürler ederken önüne çömelip onun tuttuğu tişörtü başından çıkarıp yere attım.

"Ç-çok acıyor mu?!" endişem ses tonuma yansırken bir yandan da elime aldığım havluyu karnına koyup hafif hareketlerle ıslaklığını gidermeye çalışıyordum.

"Ah, tam bir aptalım! Lanet olsun!" kendi kendime söylenirken Junkgook'un hiç bir şey söylememesi dikkatimi çekmişti.  Derin bir nefes alıp kremi elime aldıktan sonra karnına yavaş hareketlerle sürmeye başladım.

Bir yandan üflerken bir yandan da parmaklarım kızarık bölgede gidip geliyordu.

"Jimin." kadife sesi sonunda duyduğumda üflememi durdurmuş ve yavaş hareketlerle bakışlarımızı birleştirmiştim. Daha çok, korkarak.

"Ef-efendim?" titreyen parmaklarım karnının üzerinde durmaya devam ederken ifadesiz yüzü beni korkutuyordu.

Yoksa.. Bu yüzden bana kızıp benden ayrılacak mıydı?

Yüzü yüzüme yaklaşmaya başladığında sertçe yutkunmuştum. Titrek nefeslerim onun yüzünü, onun sakin nefesleri, benim dudaklarımı buluyordu.

Sanırım.., ayrılmayacaktık?

"İyiyim." hafif tebessümüne karşın, kısıkça mırıldandığında kaşlarım havalanmıştı.

Hadi ama, yanık izleri karnını bulmuştu bile. Ne kötü yalancı!

"Hayır, yaran çok kötü görünüyor. Benim aptallığım yüzünden mahvoldu güzelim kaslar- ay karnın!" ağzımdan kaçan saçma lafların üstüne bir de onun kıkırdaması, yerin dibine girmeme neden olmuştu.

Rezil olmuştum!

Erkek arkadaşımın yanında rezil olmuştum!

"Demek kaslarım için üzülüyorsun, ha?" sırıtan ifadesiyle birlikte, eğlendiğini belirten bir şekilde konuştuğunda kafam yere eğilmişti.

"Tabi ki hayır.." istemeden de olsa büzülen dudaklarımla ona baktığımda, tekrar gülümseyip burunlarımızı birleştirmişti.

"O zaman, bunu telafi etmen için bir şey yapmalısın, güzelim." duyduğum cümlelerle gözlerim büyürken, gülümsemiştim ben de.

"Ha ne?! Söyle hadi, her şeyi yapacağım senin için!" ne olduğunun farkında olmasam da sonradan ona beklentiylr baktığımda, fazlaca yakınıma girdiğini çok sonradan fark etmiştim.

Kalp atışlarım, nefeslerimi tıkarcasına atarken soluklarım titrek bir hal almıştı.   Derin bir nefes alıp sakin olmaya çalıştım. Alt tarafı öpüşecek kadar yakınlaşacaktık, bir şey olduğu yoktu tabiki.

"Seni öpmeme izin ver." kısık sesi kulaklarımı doldururken, söylediği şeylerle duraksadım. Onunla sevgili olmaya başlayalı bir ayı geçiyordu ve el ele tutuşmaktan ileri gidememiştik.  Şimdi düşününce biraz bencil davranmıştım sanırım.

Ama.. Ben çok utangaçtım ki. 

"Ben.." utançla eğdiğim başımı ona bakmak için kaldırdım.

Onun yumuşak dudaklarını, kendi dudaklarımda hissetmek.. Sanırım mükemmel olurdu.

Cevap vermemeyi seçtim.

Zaten bu kadar çok utanıyorken bir de ona "Evet beni öpebilirsin" dersem, kesinlikle sağ kalamazdım. Bu yüzden dudaklarına öylece bakmaya karar verdim.

"Cevabımı aldım." kıkırdayıp konuştuğunda utançla gülümsemiştim.  Yüzü yüzüme yaklaşmaya başladığında, karnındaki elimi tutarak sıkmaya başlıyordu. Bir yandan da gözlerimin tam içine bakıyordu. En derin duygularla..

Sonra ise dudaklarımız birleşmişti. Gözlerim sımsıkı kapanırken, diğer elim göğsüne çıkıp ordan destek almıştı.

Ne zamandır koltuğa geçmiş, eski günlerle iç geçirdiğimi bilmezken, elimdeki bezin öylece durduğunu fark etmem şaşırmama neden olmuştu. Bu kadar çabuk yorulmuş muydum gerçekten?

Derin bir nefes alıp elimdeki bezi mutfağa götürmek için yavaş hareketlerle ayaklandım. Mutfağa bezi bıraktıktan sonra bu seferde çocukların yanına gitmek için salona doğru adımlamaya başladım. Karnın gittikçe büyüdüğü için penguen gibi yürüyordum ve bu nedense tatlı geliyordu bana.

Aklıma gelen şeylerle salonda oyun oynayan çocuklarıma göz attım.

Tanrım ben böyle düşüncelere dalarken ya evi yaksalardı?

Ya çekmecelerden buldukları ilaçları şeker diye yeselerdi? O zaman ne yapardım ben? Ne yapardık biz?

Ah, gerçekten de aptalın tekiyim!

"Baba, neydeydin? Jungsun ciddi bir ifadeyle beni sorguya çektiğinde gülmemek için dudaklarımı dişledim.

Çok karizmatik ve tatlıydı şu an. Aynı babası.

"Şey, içim geçmiş bebeğim. Temizlik yaparken düşüncelere dalmışım biraz.-" konuşmamı bitirmemle beraber çalan telefonuumun sesi doldu kulaklarıma.

Hemşire Eun'ın arıyor olma ihtimaline karşı hızlı hareketlerle  koltuğun üzerinden telefonumu aldım.

Gerçekten de o arıyordu.

Titrek bir nefes alıp cevaplama tuşunu kaydırdım. Son birkaç gündür bir şey yaşanmadığı için beni aramıyordu. Daha çok ben merak ettiğim için arıyordum bir iki kere. Fakat şimdi kendiliğinden araması beni şüphelendirmişti.

"Alo?" ahizeden iç çekme sesi geldiğinde sertçe yutkunmuştum. Duygularım kendini çok çabuk göstermişti.

"Bay Jeon.."

"Evet?" konuşmamdan sonra bir süre sessizlik oldu. Cidden bir şey mi olmuştu yoksa şaka falan mı yapıyordu bu kız?

"Eun? Konuşsana?"

"Nerden başlamam gerektiğini bilmiyorum. Ben.. sadece olayı görüğüm gibi telefonumu elime aldım ve.. ve şu an sizinle konuşuyorum."

"Artık anlatacak mısın?" sabırsız bir şekilde lafını böldüğümde aniden gözlerim dolmaya başlamıştı. Hayır, gerçekten bir şey olacağına inanmıyordum.

İnanmak istemiyordum.

Tamam, önce sakin olmalıydım. Hemen ortalığı velveleye vermemem gerek.

"Az önce dinlenme odasına gideceğim sırada aralık kapıdan gördüğüm kadarıyla.. eşiniz ve Bay Kim sarılıyorlardı."

Bir dakika.

"Ne?"








Ya iki haftadır fic yazmadığım için biraz kötü olabilir. Hatta çok kötü olabilir. Özür dilerim.



Beautiful Doctors °jikookWhere stories live. Discover now