Bağlanmak!

506 30 38
                                    

Merhaba arkadaşlar! Sizi beklettiğim için özür dilerim. Sınırın geçmesini bekledim. Geçmeyince üzüldüm ama bu bölüm atmayacağım anlamına gelmiyor. Her zaman dediğim gibi emeğime karşılık verilmesede ilk kitabım ve bitireceğim.

Hepinize iyi okumalar!

Multimedya: ♥ Legolas ve Tauriel ♥

"Desteğe ihtiyacınız varsa eğer size yardım ederim."
Kendimi ancak bu şekilde rahatlatabilirdim.
"Hatta ben de sizinle geleyim yaralılara yardım edebilirim."
Diye bir öneri sunduğumda Legolas karşı çıktı.
"Hayır! Sen burada kalıyorsun!"
"Ama..."
Diye konuşacakken Thranduil'de oğluna destek verdi.
"Buna gerek yok! Elrond'un da dediği gibi askerler üstesinden gelmiştir."
"Biz de kendi sarayımıza dönsek iyi olur. Bizede her an saldırı yapabilirler."
Dedi Elrond. Aragorn da bu fikre katıldı.
"Bende sizinle geleceğim. Benim sarayıma ulaşamazlar size yardım edebilirim."
Dedi Elrond'a sonra da Legolas'a baktı. Legolas başıyla onayladıktan sonra bana döndü.
"Buraya da saldırırlarsa?!"
"Olabilir."
Dedi Arwen normal bir şekilde. Burada herkes sakindi. İlginç ama onları böyle görmeyi, eğitimden dolayı olduğunu sanıyordum. Legolas'a bakarak,
"Halledebilirim! Daha önce yaptığım gibi."
Diyerek onu ikna etmeye çalıştım. Cümlemin bitmesiyle Thranduil, Elrond ve Elena'nın babası atlarına çoktan bindiler. Elrond, Aragorn ve Arwen,Thranduil, Elena ve babası sol tarafa doğru gittiler. En son Legolas kaldığında bana baktı. Atına binmeden önce bana yaklaştı. Sağ eliyle yüzüme dokundu.
"Yapabilirim, endişelenmene gerek yok!"
Dedim onun duyabileceği şekilde. Bana muzipce gülümsedi ve cevap verdi.
"Ben senin için endişelenmiyorum."
Dedi. Kaşlarımı çatarak ona bakmaya devam ettim.
"Orglar için endişeleniyorum. Eminim seni görünce kaçacaklar!"
Dedi ve gülümsedi. Gülümseme mi bastırmaya çalıştım ama başaramadım. Yüzü birden ciddileşti ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Ayrıldığında gecikeceğini düşünerek konuştum.
"Git hadi!"
Dedim. Arkasını döndü, atına bindi ve hızla gitti. Buraya da gelirlerse ne yapabilirim diye düşünürken çoktan yeşil savaş kıyafetlerimi giymiştim. Kahverengi kolluklarımı da taktıktan sonra başımda ki tacı zarar görmesin diye çıkardım. Aşağıya inerek surların üstündeki askerlere baktım. Askerler her an tetikteydi ve sayıları fazlaydı. Ön bahçede dolaştıktan sonra bir sorun göremedim. Arka bahçeye çıktığımda askerler eğitime devam ediyorlardı. Ve askerlerin sayıları çoğalmıştı. Herşey normaldi.
Son bir haftadır. Ne Thranduil'in sarayından ne de Elrond''un sarayından haber almamıştım. Neler olduğunu deli gibi merak ediyordum. 'Ya onlara birşey olduysa' düşünceleri beynimi meşgul ederken her zaman ki gibi bahçeye çıkarak herşeyi kontrol ediyordum. Son bir haftada çok şey değişmişti.
Çocukları ve kadınların dışarı çıkmasını yasaklamıştım. Onlarda bu karara itiraz etmeden kabul ettiler. Herşey onların güvenliği içindi. Askerler eğitimi bitirdiler. Artık herşey başlıyordu. Yavaş yavaş.. Buraya da saldıracaklardı emindim. Bunu hissedebiliyordum. Surun oraya askerlerin yanına çıktım. Askerler beni görünce selamladılar. Onların selamına karşılık verdim.
"Herhangi birşey oldu mu?"
Diye sordum. Asker tam cevap verecekken dışarıdan bir ok koluna saplandı. Onu hemen aşağı eğdim. Kolundaki oku bir hamlede çıkardım. Asker hiç tepki vermedi. Elimi kolunun üstüne koyarak iyileştirdim. Başımı kaldırdığımda yaklaşık beş bin kadar org koşarak saraya saldırmaya hazırlanıyorlardı. Hemen surdan atlayarak elime yayımı aldım. Surdaki askerler hazır bir şekilde emrimi bekliyorlardı. Bahçenin önüne askerler sıraya girerek hepsi durdu. Onlarda emrimi bekliyorlardı.
Elimi havaya kaldırarak işaret verdim. Hepsi aynı anda aynı hareketleri yaparak, yere diz çöktüler. Arkalarından ok alıp yaya yerleştirip havaya doğru attılar. Orgların acıyla dolu seslerini duyabiliyordum. Aynı işlemi tekrar yaptıktan sonra ellerine kılıçlarını aldılar. Surdaki askerler oklar atarken öbür arka taraftaki askerlerde yukarı çıkmaya çalışanları kılıçlarla öldürüyorlardı. Ön kapıyı kırıp içeri gelmeye başladılar.
Arkamda bir grup askerle onlara güzel bir karşılama yaptım. Onları öldürmek zor değildi ama sayıları çok olunca işler zorlaşıyordu. Şimdiye kadar herşey iyiydi. Orglardan birisi savaşan askerlerden birinin arkasından ok atacakken ben ondan önce davrandım ve okumu sırtımdaki çantadan alarak yayıma yerleştirdim. Yayı iyice geriye çekerek orgu başından vurdum. Bu kendi sarayım da yaptığım ilk savaştı. Ve kazanacaktım da...
Ne olursa olsun halkıma dokunamayacaklardı. Askerlerden birisi gözümün önünde ölünce onu kurtarmak için koştum ama yetişemedim. Ve arkasından bir tane daha.. Askerler bir bir ölürken sadece beş bin kişiye karşı bu kadar düşeceğimizi tahmin etmemiştim.
Kapının sağ tarafına sura çıktığımda orglar beş binden fazlaydı. Ben sadece o kadarını görmüştüm. Orgları dışarı çekmem için bir plan yapmam gerekiyordu. Çabuk düşünmeliydim. Askerlerden bir kaçını yanıma çağırdım.
Sarayda kütüphaneye koşar adımlarla gittim. Babamın yazmış olduğu kalın kitabı alarak hızla sayfaları çevirdim. Kitabın ortalarında bulduğum sayfaya dikkatlice bakmaya başladım. Düzgün elf yazısıyla kolayca anlaşılabiliyordu. Sayfanın başında yanan org resimleri dikkatimi çekti. Ortalara doğru baktığımda kısa paragrafı sesli bir şekilde okumaya başladım.

Ay ve YıldızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin