Kesinlikle Hayır!

380 28 4
                                    

Multimedya: Tauriel ve Legolas. :)

Dedi, bana inananlar gülüyordu. Görünüşe bakılırsa bana inanmayan sadece Thranduil ve Elena'ydı. Bir kaç kişi daha, buraya kadar herşey tamamdı. Akıllarda kalan tek soru bu yeteneğim nerden geliyordu? Ve diğer canlılarda işe yarıyormuydu? Elrond konuşmaya başladı.
"Bu çok güzel bir yetenek Tauriel."
Dedi gülümseyerek. Bende ona gülümsedim ve cevap verdim.
"Başkaları için kullanamadıktan sonra ne işe yararki?"
"Başkalarına karşı kullanamadığını nerden biliyorsun?"
Bu sorusu beni düşündürmüştü. Ne demek istemişti anlamamıştım. Legolas birşey hatırlamışcasına konuşmaya başladı.
"Tavşan!"
"Tavşan ne alaka?" dedi Elena.
Legolas onu duymazdan geldi ve bana bakarak konuşmaya başladı.
"Savaşa gitmeden önce sen ormanda gezerken bir tavşan görmüştün. Yaralıydı, ve sen onun yarasına elinle bastırırken birden canlanmıştı. Seninle konuşurken elin kanlıydı bende sana sormuştum eline ne oldu diye? Sende 'benim kanım değil' demiştin."
"Hatırladım."
Dedim. Demek o tavşanı ben iyileştirmiştim. Mutlu oldum. Thranduil tekrar konuşmaya başladı.
" Senin bu yeteneğin nerden geliyor?"
Elrond'da bu sorunun cevabını merak ediyordu.
" Evet bunu bende düşündüm ama birşey bulamadım. Senin baban burdaki elflerin çoğunun kralıydı peki babanda özel bir güç varmıydı? Veya annende?"
Diye sordu Elrond. Legolas ve diğerleri bunu bilmedikleri için şaşırmışlardı. Kimseye söylemediğim sırrım açığa çıkmıştı. Onları daha fazla bekletmedim ve cevap verdim.
" Yoktu."
Dedim, Gandalf biraz düşündü ve bana gülümseyerek yaşlandığını belli eden o sesiyle konuştu.
"Onun yeteneği kalbinde. Yüzyıllardır elf krallıklarında böyle birşey görmedim. Ama Tauriel'in yeteneği iyi birisi olduğu için ona verilmiş bir armağan. Onun annesiyle babasını tanırdım. Onların krallıklarınıda herkes bilirdi ama onlar krallıklarıyla övünmezlerdi.Onlarda kızları gibi çok iyi bir elfdiler."
Dedi. Ona gülümsedim. Bu konuda burda kapanmıştı.
"Ama babanında bir yeteneği olmalıydı Tauriel."
Dedi Gandalf babamın da bir yeteneği varsa ben bunu neden bilmiyordum?
"Baban çok akıllı bir insandı. Savaşlarda kazandığı başarılar onun bu yeteneğinden geliyordu. Babanın savaş bilgeliği yeteneği vardı."
Benim babamında bir yeteneği vardı. Ben bunu yeni öğrenmiştim. Birden onları çok özlediğimi hissettim. Herkes gitmek üzereyken Elena yanıma geldi.
"Bana sakın bir gün yaptığın bu gösteriyi hatırlatma."
Dedi kendisi kaşınıyordu. Ben bugün kimsesiz olmadığımı öğrendim. Şov yapmayı değil. Onun laf yarışmasını kazandığını düşünmemesi için hemen cevabımı söyledim.
"Hatırla demiyorum, zaten unutamazsın. "
Dedim ve ordan gittim. Ben giderken arkamdan gülüşme sesleri duymuştum. Odamın kapısını tam açacakken elimi birisi tuttu. Ona baktığımda bu kişi Legolas'dı.
"Bunu bana neden söylemedin?"
" Neyi?"
"Babanın krallığındaki elflerin yarısının burda olduğunu."
" Sormadın."
Sustu cevap vermedi.
"Bu nasıl oldu? Yani bu elfler.. "
" Baban beni bulduğunda babamın halkı beni takip etmiş. Ve sizin krallığınıza gelmişler. Babanda onları kabul etmiş. "
" Anlıyorum."
Dedi. Ona bana hâla kızgın olup olmadığını sormak için ağzımı açtığımda o benden önce davrandı.
"Elena'ya cevabın iyiydi."
"Kızarsın sanmıştım. "
"Neden?"
Ona cevabımı tam verecekken Elena Legolas'ı çağırdı. Bende birşey demedim ve odama girdim. Yorgun olduğumu hissettim bir anda ve yatağa yattım. Başımı yastığa koyar koymaz uykuya dalmışım.
⭐⭐⭐
Sabah erken uyandım. Kimseye görünmeden özelliklede Legolas'a, eğitim yerine gittim. Kendi görevimi yaptıktan sonra onlar istediğini yapabilirlerdi. Saraydan çıkarken diğer elflerede gülümseyerek selam veriyordum. Küçüklüğümden beri bana çok destek çıkmışlardı. En önemlisi beni hiç yanlız bırakmadılar. Bahçeye çıktığımda askerlerin toplandığını gördüm. Bu iyiydi. Biz yokken eğitim devam etmiş olmalıydı. Hepsi hazırlıklı görünüyorlardı. Gruplara ayırdıktan sonra diğerleri çalışırken bende birinci grupla eğitime hazırlandım. Sırasıyla onlarla dövüştüm. Onlarla aramızda resmi bir durum yoktu. Hepsiyle arkadaş olmuştum. Böylece onlara moral veriyordum. Eğitimlerde eğlenceli geçiyordu. Grubun son elfiyle dövüşürken birilerinin beni izlediğini gördüm. Birinci grup bittiğinde arkamı döndüm. Bu kişi tabikide Elena'ydı. Başka kim olabilirdi ki. Dün akşam olanlardan sonra umarım dersini almıştır diye düşünürken bunun öyle olmadığını birkez daha hatırlattı.
"Güzel ders veriyorsun."
"Teşekkür ederim."
Dedim. Sakince onunla hiç uğraşmak istemiyordum, bu yüzden ikinci gruba doğru giderken tekrar konuşmaya başladı.
"Şimdi bana su getir."
Arkamı döndüm, ona doğru yürüdüm. Beni sinir etmek için elinden geleni yapıyordu.
"Ben hizmetci değilim."
Dedim, kendimi zor tutuyordum. Onun amacını anlamıştım. Benimle uğraşmak hoşuna gidiyordu. Ama amacına ulaşamayacaktı.
"Ya, öyle mi dışardan hiç öyle görünmüyorsun."
"Sende dışardan bir kral kızına benzemiyorsun."
Onun cevap vermesini beklemeden ikinci grubun yanına gittim. Onunla uğraşmaktan daha önemli işlerim vardı. Derse başlamadan önce gittiğinden emin olmak için ona baktım. Bahçedeki oturaklara oturduğunu gördüm. Burda ne yapıyordu? Burası ona göre değildi. Tuhaf olan bir şey daha vardı. Legolas eğitime geç kalmıştı. Daha önce hiç böyle yapmamıştı. Ne yaparsa yapsın umrumda değil diyerek işime devam ettim. Adının Aromir olduğunu öğrendiğim asker bana doğru gelerek grubun hazır olduğunu söyledi. Başımı onaylar anlamda sallayarak derse başladım. Onlara orgların çok dikkatsiz olduklarını en ufak bir hareketimizde dikkatlerini kolayca dağıtabileceğimizi anlattım. Uygulama kısmına geçmeden önce biraz ara verdik. Elena'ya baktığımda kimi beklediğini anladım. Tabiki de Legolas'ı bekliyordu ama Legolas ona hiç bakmıyordu. O da derse başladı. Legolas anlatırken Elena ona hayran hayran bakıyordu. Bu da sevgili olduklarının bir diğer kanıtıydı. Önüme dönerek uygulama kısmına geçtim. Askerlerle teker teker dövüşürken sıra Aromir'e gelmişti. Grup başkanı olduğu için en sona o kaldı. Onunla da dövüşürken kendi dikkatsizliğim yüzünden kılıcımla elimi kestim. Aromir hemen yanıma geldi ve bana mendil uzattı. Ben elime bakarken Legolas ve Elena'nın bu tarafa doğru geldiklerini gördüm. Legolas endişeli görünüyordu.
"Tauriel iyi misin?"
"Bir şeyim yok ufak bir sıyrık."
Aromir tekrar mendili uzattığında Legolas ona bakarak üstüne gitti.
"Daha dikkatli olmalıydın."
"Onun hatası değil ben dikkatsiz davrandım."
Dedim Legolas'a Aromir'in elindeki mendile bakarak Elena konuştu.
"Mendile gerek yok geçer şimdi canım."
Dedi. Aromir ne olduğunu anlamamıştı. Kimsenin bilmesini istemiyordum. Ama o herşeyi açıkca söylüyordu. Ona bakarak sinirli görünmeye çalıştım.
"Legolas, bu kadar endişelenmene gerek yok nasıl olsa iyileşir iki dakikada."
Dedi, Legolas ona dönerek gayet sinirli bir şekilde konuştu.
"Yine de canı yandı."
Dedi söyledikleri hem beni hem de Elena'yı şaşırtmıştı. Bunlar nasıl sevgiliydi böyle. Aromir'de anlamayan bakışlarla bize bakıyordu.
"Siz neyden bahsediyorsunuz?"
Diye sorunca Legolas sinirlenerek bu olayı sonlandırdı.
"İşinin başına dön!"
Diyerek ona emir verdi. Onun suçu değildi hepsi benim dikkatsizliğim yüzünden olmuştu. Aromir gittikten sonra sakladığım elimi ortaya çıkardım. Legolas elimi ellerinin arasına aldı. Elena çoktan gitmişti. Bahçede sadece biz kalmıştık. Elimi geri çekmek istedim ama bırakmadı. İyileşene kadar bekleyeceğinden emindim. Bu sessizlik benim konuşmamla sona erdi.
"Onun suçu değildi."
"Umurumda değil."
"Bu benim hatamdı, ben dikkatsiz davrandım."
"Her zaman yaptığın gibi."
Yine tartışıyorduk. Çarpıştığımız günkü gibi.
"Evet, her zaman yaptığım gibi."
Bir dakika ne diyorum ben ya hiçte dikkatsiz değilim ben bir kere.
"Hayır, her zamanki gibi değil."
Dedim.
"Bir dahaki sefere dikkatli ol."
Bu cümlemesi bana çarpıştığımız günü hatırlattı tekrar. Yüzümde bir tebessüm oluşdu.
"Bunda gülecek bir şey yok."
Dedi bana bakarak.
"Buna gülmüyorum zaten."
Dedim ukâla bir şekilde. Bakışlarını çevirdi. Ona baktığımda onun da gülümsediğini gördüm. Demek o da hatırlamıştı. Birden eski halime dönerek onu sinir etmek için Aromir'i savundum.
"Bu yüzden Aromir'i suçlama."
O da eski haline tekrar döndü. Elime baktığımda çoktan iyileşmiş olduğunu gördüm. Elimi hemen çektim.
"Demek adı Aromir."
"Evet, askerlerinin adını bilmiyor musun?"
Beni duymazdan geldi. Hep böyle yapıyordu.
"Ne olduğu umurumda değil."
Dedi, benim yüzümden başkalarının zara görmesini istemiyordum.
"Ona ceza verme."
"Neden onu bu kadar savunuyorsun?"
"Çünkü onun suçu değil."
"Ya da sevgilin mi?"
Ne! Ne saçmalıyordu bu? Ben öyle birşey demedim ki. Nerden uyduruyordu bunu?
"Ben öyle bir şey demedim."
Dedim ve onun cevap vermesine fırsat veremeyerek tekrar konuştum.
"Hem sen sevgilinin yanına gitsene."
Dedim ve onu dinlemeyerek içeri girdim. Bazen gerçektende kaba olabiliyordu. Onun yüzünden diğer gruplarada başka eğitmen ders veriyordu. Bende yapacak birşey bulamadığım için odama gitmeye karar verdim. Arkama bakmadan merdivenleri hızlı hızlı çıkarak odama girdim. Girdiğim yer odama hiç benzemiyordu. Çünkü içinde hiç eşya yoktu. Yanlış bir odaya girdiğimi düşünerek dışarı çıktım. Hayır yanlış değildi, her zaman ki girdiğim odaydı. Tekrar içeri girdiğimde arkamdan birisi bana seslendi.
"Tauriel, senin odan değiştirildi."
"Odam mı değiştirildi?"
"Evet."
"Ama neden?"
"Bilmiyorum, gel seni yeni odana götüreyim."
"Tamam."
Hizmetliyi takip etmeye başladım. Neden odam değiştirilmişti ki? Ve eski odama ne olacaktı? Aklımda sorularla yürümeye devam ettim. Gittiğimiz yer tanıdık geliyordu. Koridoru geçtikden sonra durduk. Yeni odamın hemen yanında Legolas'ın odası vardı. Hizmetli bana odayı gösterdikten sonra gitti. Bende yeni odama girdim. Yeni odam çok güzeldi. Yatak büyüktü ve yatak takımı koyu mor renginde üzerinde siyah desenler vardı. Odamın kuzeyinde bir balkon vardı. Perdeler ince ve beyazdı. Yatağımın yan tarafında duvara dayalı bir dolap vardı. Oda da çalışma masası ve yan tarafında da boy aynası vardı. Odam Legolas'ın odasına benziyordu. Sadece içindeki eşyalar farklıydı. Odamı kim değiştirmişti? Thranduil yapmış olamazdı çünkü odam Legolas'ın odasının yanındaydı. Ona yakın olmamı istemiyordu bu nedenle kesinlikle o yapmamıştı. Odayı biraz daha incelediğimde dolabın içinin kıyafetlerle dolu olduğunu gördüm. Odam güzeldi ama ben gösterişi ve hediyeleri sevmezdim. Balkona çıktığımda karşılıklı duran iki tane sallanan sandalye vardı. Bu oda da en sevdiğim yer balkon olacaktı çünkü gökyüzü oldukça açıktı ve gece izlemek için sabırsızlanıyordum. Bu kimin fikriyse onu bulup teşekkür etmeliydim. Arkamdan gelen sesle irkildim.
"Odanı beğendin mi? "
Dedi Arwen sevinçle. Bu fikir Arwen'e mi aitti yani ama bunu neden yapmıştı ki?
"Odamı sen mi değiştirdin?"
"Soruma cevap vermedin."
"Afedersin, çok güzel."
"Harika, en çok hangisini sevdin?"
"Balkonu."
"Balkonu mu? Ben kıyafetleri söylersin sanıyordum."
"Ben öyle şeyleri pek sevmem."
"Ama neden balkon?"
"Gökyüzü çok açık ve ben gece hep gökyüzünü izlerim."
"Teşekkür ederim."
Dedim, unutmadan söylemeliydim yoksa ayıp olurdu.
"Bana neden teşekkür ediyorsun?"
"Ne yani sen yapmadın mı?"
"Biraz yardım etmiş olabilirim."
"Bu kimin fikriydi?"
"Onu da sen bul."
Dedi ve beni milyonlarca soruların arasında bırakıp gitti. Ben nerden bulacaktım. Gidipte krala siz mi yaptınız diye soramazdım ya. Bir taraftan şu da vardı. Thranduil yapmadıysa o bu sarayın kralıydı ve o izin vermezse hiçbirşey yapılamazdı. Kimdi benim odamı değiştiren? Arwen neden söylemedi? Sorularımın cevabını bulmak için dışarı çıktım. Krala soramazdım belki ama diğerlerine sorabilirdim. Amacım kim yaptıysa teşekkür etmek ve nedenini sormak. Bide şu vardı böyle bir şeyi kabul edemezdim. Ben bu düşüncelerle sarayda dolaşırken birine çarptığımı yeni fark ettim.
"Afedersin."
Dedim ve yere eğilerek düşen kağıtları toplamaya başladım. Bir yandan da konuşuyordum.
"Biraz dalgındım da afedersiniz."
Benim elimi tutarak kağıtları toplamamı engelledi. Kim olduğuna bakmk için kafamı kaldırdığım da Legolas'ı gördüm.
"Gelişme var hatanı kabul ettin."
Dedi ve gülümsedi. Yüzünde eğlenir gibir bir hali vardı.
"Hiçte bile senin olduğunu bilseydim özür dilemezdim."
"Sen çarptın bana daha önce ki gibi."
"Ne hiçte bile o zaman sen çarpmıştın bana."
Dedim geçmiş sürekli kendini hatırlatıyordu. O günde tartışmıştık. Bu düşüncemi ona da söyledim.
"O günde tartışmıştık."
"Evet."
Dedi onu sinir etmek için yine onu suçladım.
"Yine senin yüzünden."
"Benim yüzümden mi?"
"Evet senin yüzünden hep bana çarpıyorsun."
"Sende önüne hiç bakmıyorsun. Kafanı hep yere eğerek gidiyorsun."
"Sağa sola bakarsam gittiğim yere geç kalırım."
Diye çemkirdim. Bana yaklaşarak çarpıştığımız ilk günkü gibi aradaki mesafeyi kapattı.
"Yere bakarsan da önündekileri göremezsin."
Dedi ve gitti. Ne demek istemişti? Neden herkes bana bunu yapıyordu? Hep bilmece gibi konuşup sonra da gidiyorlardı. Yine aklımda sorular oluşmuştu. Nereye gideceğimi unutmuştum. Şimdi hatırladım odamı kim değiştirdi bunu bulacaktım. Ama akşam olmuştu kime sorabilirdim ki? En iyisi yarın bulurum diye düşünerek odama gittim. Kim olduğunu bilmeden nasıl uyuyacaktım. Kıyafet dolabını açtım ve uyuyabileceğim rahat birşeyler aradım. Biraz karıştırdıktan sonra sonunda bir pijama buldum. Beyaz ve yumuşacıktı. Tam bana göre olmuştu. Üstünde yıldızlar vardı, tam ortasında da ay. Bu pijamayı da sevmiştim. Balkona çıktım ve balkonun korkuluklarına ellerimi koyarak gökyüzüne bakmaya başladım. Gökyüzüne bakan sadece ben değildim.
"Endişeli görünüyorsun."
Dedi kadifemsi bir ses. Başımı yan tarafa çevirdiğimde diğer balkonda da Legolas'ın durduğunu gördüm. Ona odamın kimin değiştirdiğini merak ettiğimi söylemek istemedim. Eğer söylersem benimle dalga geçecekti.
"Evet, yani sanrırım."
Dedim. Güldü.
"Odanı beğendin mi?"
Bu soru tuhafıma gitmişti. Bana bu soruyu soran Arwen ve Legolas olmuştu demek ki diğerlerinin haberleri yoktu yada vardı ama birşey dememişlerdi. Şimdi anlamıştım bunlar Arwen ve Legolas'ın fikriydi.
"Tabi ya, bu sizin işiniz."
"Sen yaptın değilmi?"
Anlamamışcasına konuşuyordu.
"Neyi ben yaptım?"
Ondan tarafa gittim. Ellerimi göğsümün üzerinde birleştirdim.
"Biliyorum Legolas sen ve Arwen yaptınız."
Teslim olmuş gibi elrini kaldırdı. Oda benden tarafa geldi.
"Tamam kabul evet biz yaptık. Daha doğrusu benim fikrimdi Arwen de bana yardım etti."
"Teşekkür ederim ama buna..."
"Gerek vardı."
Dedi benim ne diyeceğimi nerden anlamıştı.
"Ama neden?"
Diye soruverdim buna bende şaşırdım.
" Tauriel sen bunu hakediyorsun."
Dedi ben tam ağzımı açacakken beni susturdu ve kendi konuşmaya başladı.
"Burda ki elflerin yarısı senin babanın krallığından ve onların başı ne babam ne de benim onlar sana itaat ediyorlar ben bunun farkındayım. Üstelik sen bir prensessin."
Dediğinde yine utandım. Kendimi buna alıştırmam gerekiyordu.
"Ama onların bana itaat ettiğini nerden biliyorsun?"
"Tauriel onlar babama itaat etmiş gibi görünüyorlar ama aslında sana itaat ediyorlar. Beş yaşından beri. Eğer onlar sana itaat etmeseydi sen beş yaşındayken seni takip etmezlerdi."
Ben bunu bu şekilde hiç düşünmemiştim. Biraz düşününce gerçektende öyle görünüyordu. Kendime hep sormuştum neden beni takip ettiler diye ama cevabı gidecek bir yerleri olmadığı için diye düşünmüştüm.
"Ve bu yüzden hak ettiğini aldın. Prenses' lerin odası böyle olur. Babama kızmıştım neden sana önceki gibi bir oda verdiği için ama sonra bunu o yapmadıysa ben yaparım diye düşündüm."
"Teşekkür ederim."
Dedim ağlamaklı bir şekilde.
"Kenara çekil."
Dedi ve balkonun korkuluğuna çıkarak benden tarafa atladı. Yanıma geldi ve,
"Önemli değil." dedi.
Merak ettiğim bir şey daha vardı hatta iki şey bunu ona sormaya karar verdim.
"Sana bir şey sorabilir miyim?
"Tabiki ama önce oturalım mı? Gökyüzünü izlemek istiyorum da."
Dedi gülerek mahcup olmuştum.
"Afedersin tabikide."
Dedim ve sallanan sandelyelere oturduk. O gökyüzüne bakıyordu bende ona bakıyordum.
"Heresin haberi var mı?"
"Evet."
"Kızmadılar mı?"
"Neden kızsınlar ki?"
Bunu bana bakarak söylemişti.
"Bilmem öylesine sordum."
Dedim ama Thranduil'in kızacağını umuyordum.
"Hayır."
Dedi şaşırmıştım.
"Baban damı kızmadı?"
"Hayır Tauriel kimse kızmadı hatta herkes bu fikri çok beğendi."
Şimdi aklımda tek bir soru işareti vardı. Babamın sarayına ne olmuştu? Bende önüme döndüm ve gökyüzünü izlemeye başladım.
"Hatırlıyor musun? Sen bana onların birer yıldız olduklarını söylemiştin."
"Evet hatırlıyorum."
"Gerçekten de birer yıldız oldular mı?"
"Evet."
Dedim o da annesini özlüyordu benim ailemi özlediğim gibi.
"Hatta bizi izliyorlar."
"Bizi izlerken mutlular mıdır?"
"Tabi ki mutlulardır neden olmasınlar ki?"
"Hatta senin annen diyordur ki 'benim oğlum ne kadar da güçlü ve inatçı.' "
Ben bunu söyledikten sonra bir kahkaha attı.
"Bunu sen söylüyor olmayasın."
Ağzım açık kaldı. Sonunda bende güldüm.
"Senin annende diyordur ki 'benim kızım ne kadar da sakar ve güzel.' "
Bende güldüm ve onun dediğini tekrarladım.
"Bunu sen söylüyor olmayasın."
Dedim şimdi ikimizde gülüyorduk. Savaşdan önce böyle zaman geçirmek ikimizede iyi gelebilirdi.
"Benim merak ettiğim birşey daha var."
Dedim ona eski halimize dönmüştük.
"Nedir?"
"Ailemle yaşadığım saraya ne oldğunu merak ediyorum. Buraya yakın bir yerde olmalı."
"İstersen gidebiliriz."
"Gerçekten mi?"
Dedim ayağa kalkarak o da ayağa kalktı. Yıllar olmuştu görmeyeli çok merak ediyordum ve çok da özlemiştim.
"Evet neden olmasın."
Bir an dalgınlığıma geldi ve ona sarıldım. Çok mutlu olmuştum.
"Çok teşekkür ederim."
O da bana sarıldı. Sıkıca bir an kemiklerimi kıracak sandım. Derin bir nefes aldığını duydum. Ne yaptığımı anladığımda bu durum utanmama neden oldu. Utanarak geri çekildim. Ondan uzak durmaya çalıştıkca, kendimi onda buluyordum.
"Afedersin."
"Sorun değil."
Tekrar sandalyeye oturduk. İkimizde gökyüzünü izliyorduk. O bana yine sorular sormaya başladı.
"En sevdiğin çicek nedir?"
"Beyaz gül."
Bunları neden soruyordu anlamıyordum, ama yinede cevap veriyordum.
"Bunları neden soruyorsun?"
"Seni tanımak için."
"Öyleyse, yarın sıra bende, değil mi?"
"Ne sırası?"
"Soru sorma sırası."
Dedim bir yandan da esneyerek. Yavaş yavaş uykumun geldiğini anldım. Başımı sandalyenin yan tarafına yasladım. Saldalye ileri geri gittikce uykum daha da artıyordu. Esen rüzgar, yüzüme çarpıyordu. Legolas'ın dediğini zorlukla duydum. Sonra gözlerim kapandı.
"Kesinlikle hayır!"

ARKADAŞLAR LÜTFEN EMEĞE SAYGI AÇISINDAN VOTE VERİN.
İYİ OKUMALAR.. :)

Ay ve YıldızWhere stories live. Discover now