İyi geceler...

381 30 18
                                    

İthafen;

@SUDE45NAZ

@DenizKoca444

Yorum ve votelerinizi eksik etmeyin.
Elena karakterine uygun birisini bulamadım sizinde önerilerinizi bekliyorum.
İyi okumalar :)

⭐ ⭐ ⭐

Sabah uyandığımda yüzümde bir gülümseme gördüm. Dün akşam aklıma gelerek bu gülümseme ardında bir endişe bıraktı. Onun karşısına çıkıp nasıl eğitim verecektim. En iyisi hiç yaşanmamış gibi davranmaktı. Birde kahvaltıda görecektim. Bir an önce hazırlandım. Dışarı çıktığımda Arwen'i gördüm yüzünde gülümseme vardı. Bana doğru gülümseyerek geldi.
"Günaydın."
"Günaydın, iyi misin?"
"Evet. Neden sordun?"
"Hiç öylesine sordum."
Koluma girdi ve avluya doğru gitmeye başladık.
"Sende bugün çok güzel görünüyorsun. Hangi kokuyu sürdün?"
"Kokumu?"
Dedim ve saçlarımı kokladım. Değişen birşey yoktu saçlarım her zamanki çilekli kokuyordu.
"Koku sürmedim. Süslenmedim de. Sen iyi olduğuna emin misin?"
"Evet ben iyiyim. Sanki bugün zor bulunan bir çicek gibi kokuyorsun. Mmmm yasemin gibi.."
Dedi. Yoksa Legolas'ın kokusumu bulaşmıştı üstüme birden telaşlanarak kıyafetimi kokladım. Evet! Bu keskin koku onun kokusuydu. Ceketinden bulaşmış olmalıydı. Şimdi daha çok utanmıştım. Avluya geldiğimizde Legolas'ı göremedim ve derin bir oh çektim. Tam yerime geçeceğim sırada birisi arkamdan gelerek sandalyemi çekti. Kimin çektiğini görmek için başımı kaldırdığımda bu kişi tabikide Legolas'dı. Avluda kimse olmadığı için şanslıydım.
"Teşekkür ederim."
"Önemli değil. İyi uyudun mu bugün?"
Neden hatırlatıyorsun ki?
"Evet, iyi uyudum. Sen?"
Dedim imalı imalı.
"İlk defa bu kadar güzel uyudum"
Dedi. Anlaşıldı bugün birbirimizle atışacakdık. Yerlerimize oturduk. Diğerleride geldikten sonra kahvaltıya başladık. Olabildiğince Legolas'a bakmamaya çalışıyordum. Kahvaltımı bitirdim. Merdivenleri hızlı bir şekilde indim ve bahçeye çıktım. Askerlere selam verdikten sonra eğitime başladım. Bugün eğitimde dev yarasaları ve büyük yaratıkları nasıl öldürebiliriz onu işleyecektik.
"Yaylarınızı elinize alın."
Askerler sıraya girdi ve hepsi aynı anda yaylarına okları alarak hazır beklediler. Karşılarında duran hedef tahtalarının oraya gittim.
"Hedefinize konsantre olmadan asla ok atmayın. Eğer vaktiniz yoksa ki vaktiniz olacaktır bütün bunları beş saniyede yapmanız gerekir."
"Şimdi tahtalardaki hedefe iyice odaklanın ve atışınızı yapın."
"Beni de vurmayın." demiyide ihmal etmemiştim. Kısa bir gülmenin ardından kenara çekildim ve onları izlemeye başladım. Askerler aynı anda vuruyor hemen yeniden ok alıp tekrar atış yapıyorlardı. Aslerler eğitimi çok çabuk kavrıyor dersler verimli geçiyordu. Bu durumdan dolayı mutluydum. Onlarla arada bir konuşuyor moral veriyordum.
"Çok iyi gidiyorsunuz."
Hepsi beş saniye içinde yapmaya çalışıyorlardı. Herşey iyi gidiyordu taaki Elena gelene kadar! Yine ne istiyordu bu?
"Legolas'ı gördün mü?"
"Görmedim."
"Genelde seninle olurdu da."
"Zoruna mı gitti?"
"Yok canım ne zoruma gidecek. Sadece arkadaşsınız."
"Siz de sadece arkadaşsınız."
"Evet ama şimdilik onunla evlenmeyi düşünüyorum."
"O da düşünüyor mu acaba?"
"Bence düşünüyordur ama arada bir engel var."
"Öyle mi?"
"Sen varsın. Aramızdan çekil."
Onun üstüne yürümeye başladım.
"Bak şimdiye kadar sustum birşey demedim. Beni tanımıyorsun, beni sinir etme seni pişman ederim."
Dedim. O da geri geri gitmeye başladı. O konuştukca daha da sinir oluyordum.
"Bana birşey yapamazsın."
"Öyle bir yaparım ki buna sen bile inanamazsın."
Geri geri giderken ayağı taşa takılarak düştü. Kendimi gülmemek için tutarken bir anda ona acıdım ve yardım etmek istedim.
"İyi misin?"
Dedim ve elimi uzattım. Dirseği taşa çarptığı için kanamıştı. Elimi ittirerek ayağa kalktı.
"İstemiyorum. Benden uzak dur."
Dedi ve arkasından Legolas geldi.
"Ne oldu burada?"
Elena herzamanki gibi kendini acındırmaya başladı.
"Bu kız beni itti."
Ona şaşkınlıkla bakarken bu kadar da alçalabileceğini hiç düşünmemiştim.
"Yalan söylüyor ayağı taşa takıldı ve düştü."
"Asıl sen yalan söylüyorsun."
Diyerek Legolas'ın önüne geçti.
"Beni tehdit etti. Senden uzak durmamı istedi."
"Ne?!"
Diye bağırdım.Legolas şaşkınlıkla bakıyordu. Elena yine yalanlarını sıralamaya başladı.
"Beni ittirdi ve bende düştüm dirseğimi taşa çarptım."
Diyerek dirseğinden akan kanları gösterdi.
"Öyle birşey olmadı Legolas."
Dedim ama beni duymamazlıktan gelmişti.
"İyi misin?"
Dedi Elena'ya karşı. Beni dinlememişti bile.
"Revire git."
Dedi Elena'ya. Elena gittikten sonra bana döndü.
"Neden yaptın?"
"Bu doğru değil. Ben birşey yapmadım.."
"Senden beklemezdim."
"Beni dinler misin?"
"Dinliyorum."
"Ben yapmadım. Kendisi geri geri gidiyordu düştü."
"Peki üstüne yürüdüğünü nasıl açıklayacaksın?"
"O bana dedi ki.."
"Tamam Tauriel daha fazla dinlemek istemiyorum."
Dedi ve gitti. Bende askerlere döndüm. Dersi bırakmış hepsi etrafımda toplanmışlardı. Teker teker konuşmaya başladılar.
"O kızı bizde sevmiyoruz Tauriel"
"Olanları duyduk istersen kralla konuşabiliriz."
"Hayır buna gerek yok o inanmak istediğine inandı."
Dedim.
"Hadi derse devam edelim."
Dedim. Günün geri kalan kısmına sıradan geçmişti. Ders bittikten sonra askerlerle sohbet etmeye başladık.
"Tauriel bunları nasıl öğrendin?"
"Çalışarak."
"Nasıl yani?"
"Ailemi kaybettikten sonra intikam almak istedim. Bu yüzden küçüklüğümden beri eğitim alıyorum."
Dedim üzülmüşlerdi.
"Afedersin Tauriel."
"Önemli değil. Benimle istediğiniz gibi konuşabilirsiniz."
"Savaştan korkuyor musun Tauriel?"
"Hayır sen korkuyor musun?"
Dedim adını bilmediğim askere.
"Hayır korkmuyorum ama.."
"Endişeleniyorsun."
Dedim kendimi tutamayarak.
"Evet."
"Peki neden endişeleniyorsun?"
"Sevdiklerimi kaybetmekten."
"Bunun için daha çok çalışmalız onları korumak için öyle değil mi?"
"Evet."
Onu hâlâ endişeli görünce tekrar konuşmaya başladım.
"Zaten askerlerin bir kısmı burda olacak. Endişelenme artık."
"Teşekkür ederim Tauriel."
"Birşey değil."
Dedim. Biraz daha konuşurken havanın bulutlu olmasına rağmen ormanda bir ışık gördüm. Askerlere bakmadan konuştum.
"Görüşürüz."
Dedim. Ormana girip ışığı takip etmeye başladım. Bu yol hiçte yabancı gelmiyordu. Hatta çok tanıdık geliyordu. Yolun sonuna geldiğimde ışığın kaynağını buldum. Burası benim çayırlığımdı. Güneş çayırlığı aydınlatıyordu. Ağaçların arasından çıkarak çayırlığın ortasında durdum. Neden sadece burası aydınlıktı. Güneşin ısısını yüzümde hissettim. Çimenlere oturdum. Dünkü yağmurdan dolayı nemliydiler. Çiçekler herzamanki gibi muhteşemdi. Nehirin sesi beni rahatlatıyordu. Öyle huzur vericidiy ki elime kurumuş bir dal aldım. Hiçbirşey düşünmek istemiyordum. Sadece bu anın tadını çıkarmak istedim. Oturma pozisyonundan sıkılarak çimenlere uzandım.
Buradayken iyi hissetmemin sebebi olarak doğayı sevdiğimi düşünmüştüm hep. Ama öyle değildi. En güzel anılarım burda yaşanmıştı ve ben buraya geldikçe huzur buluyordum. Bu huzurun hiç bitmemesini diledim. Biraz daha kaldıktan sonra havanın kararmasıyla saraya dönmeye karar verdim. Çiçeklerin kokusunu son bir kez içime çekerek ayağa kalktım. Çayırlıktan çıkarak ormana girdim. Yapacak bir işim olmadığı için ormanda yavaş yavaş yürüyordum. Biraz daha yürüdükten sonra sarayın bahçesine çıktım. Burası çayırlık gibi değildi. Hava bulutluydu ve şimdi biraz daha karardı. Birazda bahçede kalmaya karar verdim. Dün gece oturduğumuz oturağa oturdum. Yanımda duran söğüt ağacıyla konuşmaya başladım.
"Merhaba söğüt ağacı."
Bulutların arasından ay görünmeye başladı. Yıldız yok denebilecek kadar azdı. Yüzümün ayın ışığında parladığı kesindi. Rüzgar esiyor birazdan yağmurun yağmasını haber veriyordu. Yağmur yağana kadar kalmaya karar verdim.
"Ay ve yıldız gibiyiz.."
Sesim fısıltı gibi çıkmıştı. Yanlız kalmayı sevmiştim. Her zamanki gibi, yanlızlık sorun değildi. Rüzgar şiddetini artırırken ben oturağa daha da yayılıyordum. Buranın manzarasıda güzeldi. Çayırlık kadar olamasada, önümde karlı dağlar aşağıya doğru inen ağaçlar, gökyüzünde ay ve yıldız, esen rüzgar birbirini tamamlıyordu. Ağaçla tekrar konuşmaya başladım.
"Beni dinlemedi bile."
Kimseyi kafama takmıyordum. Ne Legolas umrumdaydı ne de Elena. Zoruma giden beni dinlemeden o kıza inanmasıydı.
"Umurumda değil ne yaparsa yapsın."
Birisi beni görse kesin deli derdi. Emin olmak için arkamı döndüğümde kimse yoktu. Önüme tekrar döndüm.
"Hiçbirini istemiyorum. Ne o odayı nede sarayı.."
Birden aklıma ailemin sarayı geldi. Legolas söz vermişti oraya gideceğimize.
"Onuda istemiyorum. Ben kendim giderim ailemin sarayına. Hatta orda kalırım bundan sonra nasıl olsa orası bana ait."
Ben konuştukca daha da rahatladım. Birinin duyması ya da karşı çıkması umrumda değildi. Kimseye muhtaç değildim. Bu fikri daha sonra düşünmek için aklımın bir köşesine not ettim. Ağaçtan bir iki yaprak başıma düştü. Elimle onları aldım. Bu seferde yaprakları incelemeye başladım. Daha sonra sıkılarak onlarıda yere attım.
Saraya gitmek istemiyordum o odaya gitmek istemiyordum. Daha da önemlisi o masada onlarla yemek yemek istemiyordum. Yağmur yağmaya başladı. Saraya gitmek istemediğim için burda kalmaya karar verdim. Arkamda hissettiğim tıkırtıyla o yöne döndüm ama kimse yoktu. Yağmur şiddetini artırırken heryerim ıslanmıştı. Yağmur da ıslanmak hoşuma gitmişti. Başımdan yüzüme düşen yağmur damlaları üşümeme neden oluyordu ama buna değerdi. Ay tüm parlaklığıyla bana göz kırparken yağmur yavaşlamış, bulutlar dağılmış, yıldızlar çıkmaya başlamıştı. Onlara da selam verdim.
"Sizede merhaba."
"Ben çok yanlızım."
Dedikten sonra sustum. Kendimi daha iyi hissediyordum. Yağmur hafif çiseliyor ardından rüzgar eserek birlikte eşlik ediyorlardı. Bu hava değişimi ne kadar üşütsede saraya gitmemekte kararlıydım. Ay ve yıldızla biraz daha konuşmak istedim.
"Sizde yanlız mısınız? Bence değilsiniz çünkü annem ve babam orda.."
Annemle babam..
"Merhaba anne merhaba baba.."
"Sizi çok özledim."
Sesim duyulmayacak kadar kısık çıkmıştı. Gözlerimdeki yaşı daha fazla tutamayarak serbest bıraktım. Bir iki damla akmasına rağmen boğazımda düğümlenen acıyla sessizce ağlamaya devam ettim. Kendimi çok çaresiz hissetmiştim.
"Biliyorum siz yanımdasınız."
Dedim, onlar varmış gibi..
"Bir dakika ya ben neden canımı sıkıyorum haklı olduğum halde?"
Ayağa kalktım. Saraya doğru döndüm.
"Sizden nefret ediyorum."
Dedim. Tekrar oturağa oturdum ellerimi göğsümün altınta birleştirdim ayaklarımı iyice uzattım. Islak kıyafetlerime ve havanın soğuk olmasına aldırmadan burda kalmaya devam ettim. Hava iyice soğumuştu. Gözlerim kapanmak için kendini zorlasada uyumak istemiyordum. Biraz daha etrafı izledikten sonra gözlerim kendiliğinden kapanmaya başladı. Kendimi uykuya teslim etmeden önce bu akşam konuştuklarıma iyi geceler diledim.
"İyi geceler ay, iyi geceler yıldız, iyi geceler söğüt ağacı, iyi geceler baba, iyi geceler anne.."
Gözlerim kapanmaya başladığında uyumamak için dirensemde başarısız olmuştum. Göz kapaklarım özgürlüklerini ilan ederek kapandılar.

Ay ve YıldızWhere stories live. Discover now