Benim Halkım!

312 27 5
                                    

Multimedya: Saray :)

TAURİEL

Legolas'ı gönderdikten sonra gidip kapıyı açtım.
"Nerdeydin seni çok merak ettim."
"Öyle geziyordum."
Islak saçlarıma baktı.
"Yağmurda mı?"
"Evet."
Dedim başımı sallayarak. Tekrar hapşırdım. Legolas'ın dediği gibi sanırım bunu iyileştiremezdim.
"Üşütmüşsün sen."
"Ya, öyle mi? Vay canına."
"Dalga geçme."
Masaya gittim ve yemeğime devam ettim. Gerçektende acıkmışım.
"Neden gelmedin?"
"Rahatsız etmek istemedim."
Biraz önce Legolas'ın oturduğu yerde şimdi Arwen oturuyordu.
"Saçmalama bu senin hakkın."
"Ne çok hakkım varmış benim ya."
"Şimdi gidiyorum. Çabuk yemeğini bitirip güzelce uyuyorsun yarın kahvaltıya seni almaya geleceğim."
"Güle güle."
Arwen'in gitmesiyle bende onun dediğini yaptım. Yemeğimi bitirip hemen yattım.

⭐⭐⭐

Sabah hiç kalkmak istemedim. Üstümde öyle bir yorgunluk vardı ki. Arwen'nin geleceğini hatırladım. Oflayarak yatakdan kalktım. Üstümü değiştirdim. Kapıdan çıkarken Arwen'le karşılaştım. Tam vaktinde.
"Günaydın."
"Günaydın."
"Hasta mısın yüzün sararmış sanki?"
"Hayır."
"Tamam, gidelim."
Avluya doğru giderken tekrar hapşırdım. Avluya geldiğimizde herkes gelmişti. Legolas'ın karşısına oturdum. Kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Birşeyler atıştırdım. Masadan kalkacağım sırada birden herkesin bize bakmasını sağlayacak bir olay oldu. Legolas'la aynı anda hapşırdık. Herkes bize bakıyordu. Sadece bir tesadüf dedim içimden.
"Hasta mı oldunuz siz?"
Dedi Elrond.
"Hayır."
Herkes bize bakmaya devam ediyordu. Bu kezde aynı anda söylemiştik. Masadan kalkmaktan vazgeçtim. Meyve suyundan içerken Legolas'la göz göze geldik ve bana göz kırptı. Bende birden öksürmeye başladım.
"Dikkatli ol."
Dedi Arwen. Legolas'a baktığımda hâlâ bana gülüyordu. Masadan kalktım ve eğitim yerine gittim. Arkamdan Legolas geliyordu. Bana yetişti.
"Geçmiş olsun."
Dediğinde tekrar hapşurdum. Ben bunun altında kalır mıyım? Tabikide hayır.
"Sanada geçmiş olsun."
"Ben hasta değilim."
"Öyle mi?"
Neyi kasteddiğimi anlamıştı.
"O sadece bi hapşuruktu."
Dediğinde o da hapşurdu.
"Tabi canım."
Dedim. Yolun geri kalanını hiç konuşmadan gittik.
"Merhaba"
Dedim askerlere Legolas ters ters baktı. Bende ona ne der gibi baktım.
"Sıraya geçin!"
Sonra bana döndü.
"Önce sen anlat sonrada git dinlen."
Bende ona döndüm ve ona doğru yaklaştım.
"Başka bir emrin?"
"Şimdilik yok."
"Şaka yapıyorsun."
"Yoo. Ciddiyim."
"O zaman hayal kırıklığı yaşarsın."
Dedim ve askerlere doğru döndüm.
"Bir kerede dediğimi yapsan.."
Diye söylendi kendi kendine daha çok söylenirsin sen.
"Önce sen mi anlatmak istersin yoksa ben mi?"
"Ben anlatırım."
Demesiyle bir daha hapşurdu. Anlaşılan ikimizde hasta olmuştuk. Ona bakarak güldüm. O birinci gruba anlatırken bende ikinci gruba anlatıyordum. Arada bir hapşuruyordum. Ardından birkaç kerede öksürdüğüm oldu. Legolas'a baktığımda onunda benden farkı olmadığını gördüm. Öğle molası verdiğimizde onun yanına gittim.
"O kadar çok ıslanmadım."
Dedim onun taklidini yaparak. Sonra da güldüm.
"Çok mu komik?"
"Evet."
Dedim hâlâ gülüyordum. Bana baktı ve o da gülmeye başladı. Biz gülerken karşımızdan Elena gelmeye başladı. Bende gülmeyi bıraktım.
"Sonra görüşürüz."
"Tauriel.."
Onu dinlemeden hızlı adımlarla gittim. Giderkende Elena'ya omuz attım. Ne kadar yapmacıktı öyle. İçeriye girdim. Thranduil karşımdan geliyordu.
"Merhaba Tauriel."
"Merhaba efendim."
"Eğitim nasıl gidiyor?"
"İyi gidiyor efendim."
"Legolas'la Elena birbirleriyle yakışıyor öyle değil mi?"
Pencereden dışarı baktığım da Elena Legolas'a birşeyler söylüyordu. Ama Legolas askerlere ders anlatıyordu. Onunla ilgilenmediği her halinden belliydi. Güldüm. Ben gülünce o da benim baktığım yere baktı.
"Evet, yakışıyorlar."
"Kimsenin aralarını bozmasını istemezsin değil mi?"
Neden herkes benimle uğraşıyordu? Madem bende kralın kızıyım madem bende Prenses'im o zaman istediğim gibi konuşabilirim.
"Ne demek istediğinizi anladım. Ama bunu neden herseferinde bana söylüyorsunuz? Birde oğlunuza söyleyin? Anladınız mı?"
Dedim ve cevap vermesini beklemeden oradan ayrıldım. Giderken yine hapşurdum. Bu sert tavrımın bozulmasına sinir olmuştum. Ama iyi söyledim. Ben uzaklaşmaya çalışsam Legolas bana yaklaşıyordu. Öğle molası bittiği için eğitim yerine döndüm. Her zaman ki gibi Elena Legolas'la ilgileniyordu. Onlara hiç aldırış etmeden diğer gruplarla ilgilenmeye başladım. Pencereden Thranduil'in izlediğini gördüm. Ona o sinsi gülüşümü attım. Legolas'ın benden tarafa geldiğini gördüm. Kafamı çevirdim ve görmemezlikten geldim. Aromir yanıma geldi.
"Merhaba Tauriel."
"Merhaba Aromir."
"Nasılsın?"
"Biraz üşütmüşüm."
Dedikten sonra hapşurdum.
"Geçmiş olsun."
"Teşekkür ederim. Sen nasılsın?"
"İyiyim."
Bana birşey söylemek istiyordu. Bu herhalinden belliydi.
"Bana birşey mi söylemek istiyorsun?"
"Evet."
Geçen günkü olay aklıma geldi. Hemen telaşlandım.
"Yoksa Legolas sana birşey mi söyledi?"
"Hayır, hayır. Bir şey söylemedi."
Rahatladım. Benim hatam yüzünden başkasına ceza vermesini istemiyordum.
"Ben demek istiyorum ki.."
"Evet."
"Hak ettiğini almışsın buna çok sevindim. Belki bimiyorsun benim ailemde sizin krallığınızdan geldi. Burdaki halkını alıp kendi sarayına gitmeyi düşünüyor musun?"
"Doğrusu bunu hiç düşünmedim."
Evet bunu hiç düşünmemiştim ama bir yandan da beni heyecanlandırmıştı. Benim halkım!
"Öylesine sordum bende."
Biz konuşurken Legolas'ın bize ters ters baktığını fark ettim. Ve bu konuşmayı olabildiğince uzattım.
"Aslında fena fikir değil."
"Gerçekten mi?"
"Evet."
"Bak beni yanlış anlama, ben bunu Thranduil'e yani krala karşı bir hamle falan yap diye söylemiyorum. Sadece merak ettim."
"Sorun değil, hiç öyle düşünmedim."
"Sevindim."
Başımı çevirdiğimde Legolas'ın gitmiş olduğunu gördüm ve konuşmayı bitirdim.
"Görüşürüz."
"Görüşürüz."

Ay ve YıldızWhere stories live. Discover now