Gitmek!

336 24 37
                                    

Merhaba!

Öncelikle bu bölümü;

@lulu_nun_hatunu

Adlı kişiye ithaf ediyorum. Güzel yorumların için teşekkür ederim.

Bu bölümden sonra kitabı düzenlemeyi düşünüyorum. Olayları kişiler tarafından değilde yazar tarafından anlatıp yazmayı düşünüyorum. Açıkcası hala karar veremedim. Sizinde düşüncelerinizi bilmek isterim.
Yorum yaparsanız sevinirim.

İyi okumalar!


Yüzüme değen sıcaklıkla irkildim. Gözlerimi ışığa alıştırarak açmaya çalıştım. Oturakta hareketsiz bir şekilde yattığım için heryerim ağrımıştı. Birden üşüdüğümü hissettim. Alnıma konulan elle, konuşması bir oldu.
"Tauriel sen yanıyorsun. Bütün gece burdamı uyudun?"
Kim olduğunu anlamamıştım. Gözlerimi açamamıştım bile ne kadar denesemde çok acıyordu.
"Sanane."
Diyerek başımdan salmaya çalıştım ama gitmeye niyeti yok gibiydi.
"Bu kadar kalacağını tahmin edemedim bilseydim buna izin vermezdim."
Ne dediğini anlamaz bir şekilde sordum ama sorumu duymazlıktan geldi.
"Ne?"
Ayağa kalkmaya çalıştım ama ayağım oturağın demirine takılıp düştüm. Bana yardım etmeye çalışıyordu. Gözlerimi biraz araladığımda bu kişinin Legolas olduğunu gördüm. Onu görünce hemen geri çekildim.
"Bırak senin yardımını istemiyorum."
Dedim ama beni duymazlıktan gelmişti. Tekrar ayağa kalkarak gitmeye çalıştığımda kendimi havada buldum. Legolas beni kaldırmıştı. Daha sonrası karanlık.
Başımın yumuşak bir yere değmesiyle gözlerimi tekrar açmaya çalıştım. Odamdaydım, buraya nasıl geldiğimi hatırlamaya çalıştığımda Legolas getirdiğini anladım. Arwen yardım ederek üstümü değiştirdim. Yatağa tekrar yattığımda yorganı kafama kadar çektim. Çok üşüyordum ama bu durum fazla uzun sürmedi. Yorganı birisi açtı. Bu kişi tabiki Legolas'dı.
"Üşüyorum."
Sesim titreyerek çıkmıştı. Elini anlıma koydu ve konuştu.
"Ateşin var. Neden orda kaldın?!"
"Sanane. Seni ilgilendirmez."
Ona karşı sert olmaya çalışıyordum ama üşümemden dolayı sesim titrek çıkıyordu. Bana doğru yaklaştı.
"İlgilendirir."
"İlgilendirmez." dediğimde konuyu daha fazla uzatmadı. Yorganı belime kadar çekti. Arwen başıma ıslak bez koydu ve gitti. Legolas'ında gitmesini istiyordum. Onun yardımına ihtiyacım yoktu.
"Elena'ın yanına git yardımına ihtiyacım yok." zorlukla diyebilmiştim. Ama gitmemişti. Beni duymazlıktan gelerek konuştu.
"Uyu."
Onun demesine gerek yoktu. Gözlerim kendiliğinden kapanmaya çoktan başlamıştı. Ellerimi birbirine yaklaştırarak boğazımın hemen altında birleştirdim. Bacaklarımı kendime doğru çektim. Elini elmacık kemiğimden aşağı doğru gezdirdi. Zaten yanan yanaklarım onun dokunuşuyla daha da çok yanmaya başlamıştı. Gözlerimi kapatmadan önce kafamı karıştıran o sözleri duydum.
"Gitmene izin vereceğimi sanmıyorum."
⭐⭐⭐

Uyandığımda kendimi daha iyi hissediyordum. Başımda Arwen bana bakıyordu.
"Ne oldu?"
"Birşey olmadı." dedim ama inanmadığı belliydi.
"Dün geceden beri yağmurun altındaydın ve dışarıda uyudun."
"Sanırım evet."
Dedim bana yapmacık bir sinirle bakmıştı.
"Tauriel neyin var?"
"Hiçbirşeyim yok. Arwen sadece hava almak istedim. Uyuyakalmışım."
"Uyuyakalmışsın?"
"Evet."
"İyi öyle olsun. Hadi kahvaltıya gidelim."
Dediğinde yerimden fırlayarak karşı çıktım.
"Hayır."
"Neden?"
"Aç değilim."
Diyerek yine ufak bir pembe yalan söylemiştim. Ama karnımın gurultusu bu yalanı ortaya çıkarmıştı. Arwen bana gözlerini devirerek baktı. Yanıma geldi ve kolumu çekiştirmeye başladı.
"Hadi gidiyoruz."
"Arwen lütfen gitmek istemiyorum. Beni yanlız bırak."
"Ama.."
Diye cümlesine başlamadan onu durdurdum.
"Ben mutfakta birşeyler yerim."
"Ye ama."
"Tamam."
Onu ikna ettikten sonra üstümü değiştirdim. Aşağı mutfağa inerken karşımdan Elena ve Legolas geliyorlardı. Heryerde karşıma çıkmak zorundamıydılar. Başımı çevirdim onları görmezden gelmek daha iyi olacaktı. Onlarında beni gördüğünü hissettim çünkü Elena'nın hararetli konuşması durmuştu. Yanlarından hızla geçerek mutfağa girdim. Canım hiçbirşey istemiyordu. Bir bardak portakal suyu içtikten sonra birşeyler atıştırıp mutfaktan çıktım. Kapıya doğru yöneldiğimde bu sefer karşımda Legolas duruyordu. Ona bakmadan yanından geçeceğim sırada kolumdan tuttu. Ona bakmadan kolumu çekmeye çalıştım ama başarısız oldum. Çok sıkı tutuyordu. Beni önüne doğru getirdi ve kolumu bıraktı.
"İyi misin?"
Dediğinde sorusuna cevap vermeden ordan gittim. Bahçeye çıktığımda tekrar kolumu tuttu ve beni hızla kendine döndürerek yaklaştırdı. Bu döndürme karşısında saçlarım havada uçuştu. Elimi arkamda duracak şekilde tutuyordu. Elimi onun elinden kurtarmaya çalıştım ama yine başarısız oldum. Bu sefer biraz sinirli bir şekilde konuştu.
"Sana bir soru sordum."
"Bırak beni."
"Benden neden kaçıyorsun?"
"Senden kaçmıyorum. Bana acı verenlerden uzak duruyorum."
Elimi bıraktı bende bir iki adım geri gittim.
"Ben sana acı mı veriyorum?!"
"Evet. Sen bana acı veriyorsun. Sürekli değişiyorsun. Bir bakıyorum Legolas çok iyi birisi oldu derken sen eski haline tekrar dönüyorsun. Beni dinlemeden yargılıyorsun. Sıkıldım artık anladın mı?!"
Bunları tek bir nefeste bağırarak söylemiştim. Şaşıran gözlerle bana baktı. Tekrar ciddi haline döndü ve konuştu.
"Öyle mi?!"
"Evet öyle!" dedim.
Söylediklerim için pişman değildim. Her bir kelimesine kadar haklıydım.
"Haklısın ben böyleyim. Sana hayatında başarılar."
Dedi. Arkasını döndü biraz gitti daha sonra tekrar yanıma geldi. Anlımdan öptü.
(Possibility - Lykke Li.)
"Sakın aptalca birşey yapma."
Dedi ve arkasına bakmadan gitti. Söylediklerim için şimdi pişman olmaya başlamıştım. Elena'ya olan öfkem yüzünden onu incitmiştim ama onun da suçu vardı. Ona inanmadan önce beni dinleyebilirdi. Günün geri kalan kısmında da her zamankinden bir farkı yoktu.
Sıradan hayatım bana üzüntüden başka birşey vermiyordu. Eskisi gibi odamdan çıkmıyor balkondaki sandalyemde oturarak boşluğa bakıyordum. Bazı gecelerde hep kâbuslar görmeye başladım. Ve hepsinde de Legolas'ı kaybediyordum. Günlerim hep böyle geçiyordu. Her saat her dakikada tükeniyordum. Kimseyle konuşmuyor benimle konuşmak isteyen Arwen'e de 'beni yanlız bırak.' diyordum. Avluya gidip onlarla beraber yemek yemiyordum.
Legolas görev için Aragorn'la beraber gitmişlerdi. Bir aydır onlardan haber yoktu. Yatağımdan çıkarak uzun yürüyüşümü yaptım balkona çıkıp sallanan sandalyeye oturdum. Gözlerimi boşluğa diktim. Bacaklarımı kendime çektim ve ellerimi bacağımın etrafında birleştirdim. Eğitime Arwen ve Elena devam ediyordu.
Arwen sürekli birşey yemediğimi söylüyordu. Ona 'canım istemiyor.' diyerek geçiştiriyordum. Odamdaki aynaya baktığımda karşımdaki kişinin kendim olduğuna inanmak çok da kolay olmamıştı. Gözlerimin altında mor halkalar ve cildim soluktu. Eskisinden daha da soluk duruyordu. Endişelenmekte Arwen'e hak veriyordum. Ama o benim bir çeşit depresyonda olduğumu söylüyordu. Gözümü boşluktan çekip başımı tek bir yere odakladım. Gökyüzüne. Gökyüzü de artık eskisi gibi değildi. Ay görünmüyor yıldızlar eskisi gibi parlamıyordu. Bu durum aylardır devam ediyordu. Legolas'la kavga etmeden önce oturakta aklıma not ettiğim düşünce tekrar yüzünü göstermeye başladı. Saray değiştirmek bana iyi gelebilrdi. Burada durdukca onu hatırlayacaktım. Ağır adımlarla kalkıp üstümü değiştirdim. Kıyafetimin ipini bağladığımda Arwen içeri geldi.
"Sonunda dışarı çıkmaya mı karar verdin?"
Dedi sevinçle. Onu üzmek istemezdim ama buradan gitmeliydim.
"Ben gidiyorum."
"Nereye?"
"Ailemin sarayına."
"Hayır. Bir dakika bir dakika şaka yapıyorsun değil mi?"
"Şaka yapmıyorum."
"Tek başına orada ne yapacaksın? Bende seninle geleceğim."
"Hayır gelmeyeceksin."
"Legolas burada olsaydı buna izin vermezdi."
Bakışlarım tekrar donuklaşmıştı. Evet izin vermezdi.
"Ama burada değil."
Dedim ve odadan çıktım.
Thranduil'in yanına vardığımda yanında Elrond, Elena ve babası vardı.
"Lordum?"
"Aa.. Tauriel odandan çıkmışsın."
Lafı uzatmadan direk konuya girdim.
"Ben gidiyorum."
Hepsi şaşkınlıkla bana bakıyorlardı.
"Nereye?"
Diye sordu Thranduil.
"Ailemin sarayına."
Dedim daha çok şaşırmıştı. Biraz düşündükten sonra yüzünde alaycı bir ifadeyle konuştu.
"Halkına orada bakabileceğini sanmıyorum."
Yüzümde yapmacık bir gülümsemeyle karşılık verdim.
"Tek gidiyorum."
Dedim. Tekrar şaşırdı kendisi birşey demeden Elrond konuştu.
"Neden gidiyorsun Tauriel?"
Ben cevap vermeden Elena herzamanki gibi lafa atladı.
"Belkide savaştan korkuyordur."
"Ben senin gibi savaştan kaçacak delik aramıyorum. Senin gibi savaşmak hakkında hiç birşey bilmediğin halde biliyormuşsun gibi davranmıyorum. Bunu o küçük beynine sok anladın mı?"
Thranduil'e döndüm ve konuşmaya devam ettim.
"Savaş vaktinde burada olacağım. Gitmemin sebebi savaş yada herhangi birşey değil. Korkaklar kaçar ben korkmuyorum."
Dedim ve konuşmamı bitirdim. Thranduil ilk defa benimle gurur duyuyormuş gibi baktı.
"Gidebilirsin. İstediğin zamanda geri gelebilirsin."
Dedi. Arkamı döndüm giderken onun sesini tekar duydum.
"Kendini özletme!"
Odama gittim. Arkamdan Arwen geldi.
"Kaç gün kalacaksın?"
"Bilmiyorum."
Onunla konuşurken bir yandanda bir kaç parça kıyafeti çantama koyuyordum.
"Gitmenin nedenini söyler misin?"
İşim bittiğinde ona doğru döndüm. Elini tuttum.
"Buradan uzaklaşmaya ihtiyacım var. Hem ailemin sarayınıda görmek istiyorum."
Dedim ikna olmuşa benziyordu. Bana sarıldı,bende ona sarıldım.
"Seni özleyeceğim Tauriel."
"Bende seni özleyeceğim."

Ay ve YıldızWhere stories live. Discover now