Zaten böyle bir huyum vardı biraz güleyim, kimse tutmazdı beni. Dayak yeyince dek gülmem son bulmazdı. Susmam için ya yoldaştan dayak yerdim ya da yandaşlarımdan.

Yusuf artık yorgun gözlerle yanıma yaklaşıp kulağıma fısıldadı.

"İşte seni bu yüzden seviyorum!"

Bir anda yüzüme yapışan koca tebessümle.

"Ben sevilmeyecek kız mıyım yoldaşım benim."

"Öyle, yarenim öyle. İmdi hadi gidelim, çok yorgunum."

"Olmaz yoldaş, bekle görmez misin? Hepsi meraklı gözlerle bana bakar, bir açıklama bekler."

Yoldaş bıkkınlıkla yüzüme üfleyip.

"Ne diyeceksen hemen de."

Yusuf, çadırın kapısına doğru yol aldı tam gidecek diye korkuyla bakarken arkasına döndü bana baktı ve olduğu yerde oturup beni izledi. Yüzümü bıkkınlıkla çevirmemle, Ateş Bey'in, gözlerinde kaybolmam an olmuştu.

"Sen ne yaptığını sanırsın Enda Hatun?"

"Ne yapmışım Ateş Bey'im?"

"Enda, Roberto'ya yardım edemezsin!"

"Efendim?"

Yüzümü tez Yusuf'a çevirdiğimde, Ateş Bey'e öfkeyle bakıyordu.

Haydaa.

"Enda, Roberto burada kaç ananın babanın yüreğini yaktı bilir misin? Kaç evlat babasız kaldı, kaç eş dul kaldı? Kaç ananın babanın yüreği yandı, sen bilir misin? Bilmezsin! Bunca insana neler yaptı, kaç insan onu öldürmek için sıraya girdi onu da bilmezsin, ya da bilmek istemezsin?!"

Ateş Bey'den bakışlarımı hemen çekip, tekrar içimdeki merak ateşini durduramayıp yoldaşıma bakmıştım. Az evvel ki öfkesi gitmiş, yerine hüzün ve büyük bir mahçubiyet kapılmıştı.

Eğme başını can yoldaşım.

"Peki kurtarırsam ne olur Ateş Bey'im?!"

Ateş Bey, başını eğdi. Bir şey söylemedi, bir an yüzünün rengi soldu, tedirginleşti tam kafasını kaldırıp bir şeyler söyleyecek, lakin tekrar vazgeçiyordu eli ayağa dolandı sanki. Yusuf'a baktığımda bana buruk bir tebessüm gönderip, yorgun gözlerle bana gururla bakıyordu. Cengaver'cime baktığım da ise baya bir endişe ile bakıyordu. Ateş Bey fısıldar gibi oldu, lakin bir an omuzlarını dikleştirip gözlerime kilitli kalmıştı. Gözlerinde ki his bir an tedirgin hissettirse de, tez yüzünü benden kaçırıp çatık kaşlarla çehreme bakmıştı. Ve bir süre öylece kaldı, ne ben çekiyordum tamahkar bakışlarımı ne de o. Yarışıyorduk adeta kim önce çeker diye. Ne yaptığımı farkına varınca tez başımı eğdim. Uzun bir sessizlik baş kaldırmıştı obada. Lakin merak ya işte, tekrar kaldırdım başımı. Gözlerimin içine bakıyordu. Yanaklarım niçin bu kadar sıcak. Hadi Enda bu sen değilsin, omuzlarını kaldır ve başını dik tut.

"Seni, seni."

Dedi ve tekrar bakışlarını kaçırdı. Aybüke Hatuna bakmasıyla tekrar ciddileşip siyah gözlerine koca bir gölge düşmüştü.

"Seni bu obadan ihanet ile suçlayıp atarım!"

"Ne?!"

Dudaklarımdan habersizce sadece 'Ne' çıkmıştı. Beni obadan mı atacak? Beni. Beni. Beni... Ne- ne neden böyle bir şey söyledi ki? Ya da neden Aybüke Hatuna bakıp kararanı kesinleştirdi ki? Neden, bu kadar kötü hissetmiştim? Sanki ihanete uğramıştım da öyle ki canım çok yanmıştı. Gönlü razı gelecek miydi ki beni bu obadan atmaya? Bu kelamlar bu kadar kolay söylenemez, söylenmemeli! Anladım ben, bu sözler demek oluyor ki ben bu obada istenmiyorum, doğru ya. Ben hiçbir vakit buraya ait değildim zaten! Evet, bir hususta Ateş Bey haklıydı. Ya da sonuna kadar haklıydı lakin o Robi, eski Robi değildi. O, artık Elyesa. Ve ayrıca bunları yaparken şuursuzca yapardı, neden kimse ona inanmaz ki?

"OBADAKİ AŞK..." Where stories live. Discover now