MW-5

18.5K 1.4K 578
                                    


İkimizde duyduklarımız karşısında sadece yutkunabilmiştik. Kuzey kabilesinin himayesi altında, savaş bitene değin yaşamak aklımızın ucundan bile geçmeyecek bir düşünce olmakla beraber getireceği tehlikenin büyüklüğü de fazlaydı.

Herkes bunun farkındaydı

Bunu, koridorda odamıza doğru yönelirken bize atılan bakışlardan anlayabilirdiniz.
Ancak bizim için pek bir seçim yoktu. İki seçim de aynı yola çıkıyor, aynı sonla bitiyordu.
Öyleyse seçmenin ne anlamı vardı ki ?

Odaya girdiğimiz an da bavullarımızı çıkartıp kıyafetlerimizi bavula doldurmaya başlamıştık. İçinde bulunduğumuz sessiz ve soğuk ortam çaresizliği anımsatıyor, anımsatılan çaresizliğin gerçek olması daha da acıtıyordu. Tek kelime dahi etmeden kıyafetlerimizi katlıyor ve az sonra bizle birlikte trene binecek olan bavulumuzla bakışıyorduk.
Ancak ben dayanamayıp, alfama dönmüştüm. Gözleri gene okyanus mavisini almış, içindeki endişe büyüdükçe gözlerinin koyuluğu da artar haldeydi.

"Jungkook..."

Sesimi duyunca az önceki koyuluğunu kaybeden gözleri benle buluşmuştu. Yavaş adımlarla ona doğru yönelmiştim. Aramızda belli bir mesafe bırakıp onun karşısında dikildim. Hiçbir şey demeden sadece gözlerini gözlerimin hedefi belleyerek...

"Seni koruyacağım Jimin, endişelenmene gerek yok."

Benim istediğim bu değil.

"Neden susuyorsun, konuşsana Jimin."

Beni konuşturmak istiyorsan ne yapacağını biliyorsun Jeon.

"Jimin, sen de susma ne olursun. Beni bir an olsun bırakmayan düşüncelerim bile kayıpken sessizliğe mahkum etme beni."

Yine konuşmadan onun gözlerine baktım. Ağlamak istemediğimden konuşmuyordum. Ağlarsam, gözlerimde ki okyanus kururdu.
Söylesene Jungkook, benim okyanusum kurursa, kendi okyanusunu benimle paylaşır mıydın ?

"Kaybolmak istemiyorum kurtçuk, kendi karanlığıma boğulmak istemiyorum. Oraya gittiğimde ya kendimi kaybedersem diye ödüm kopuyor."

Gözleri dolan Jungkook'un elini iki elimin içine aldım.

"Ya gene öldürürsem birini, bu sefer yalnızda değilim. Jimin sen de varsın yanımda, ben bir şey yaparsam sen de yanarsın benimle. İstemiyorum Jimin, sen yanmalara layık değilsin."

"Yanında olacağım Jungkook. Karanlık etrafını sardığında sana güneşi getireceğim."

Hala dolu olan gözleriyle güldü Jungkook.

"Benim güneşim sensin Kurtçuk onu ne yapacağız ?"

Ben de güldüm bu sefer.

"Öyleyse bu güneşi senden asla ayırmayacağız Jungkook, anlaştık mı ?"

Olumlu anlamında kafa salladığında gülümseyip gitmek üzereyken arkamdan sarılan alfam ile şaşırmıştım.

"Teşekkürler, bu konuşmaya ihtiyacım vardı ama bunu nasıl anladın ?"

Yarıda kalan gülümsememi tamamladım.

"Ben senin eşinin Jungkook, kalbim sızlayınca yanına gelmem gerektiğini düşündüm."

Tavşan dişleri çıkıncaya değin gülümseyerek bavuluna geri dönerken aklımda şu düşünce vardı;

Acaba mühürlenen kişilerin bu özelliğe sahip olmadığını ne zaman anlayacak ?

•••

Treni beklerken, Bay Jeon'un oğlunu çağırmasıyla Jungkook babasının yanına gitmişti. Ben ise öylece bankta oturuyordum.
Ağlanacak halime güldüm.

Babam tenezzül edip gelmemişti.

Annemin gelmemesinin sebebi de muhtemelen babamdı. İzin vermemiş olacaktı ki gelememişti annem. Omegalar, alfalarını dinlemek zorundalardı sonuçta.

"Hey."

Bana seslenen, çocuğa baktım.

"Buyrun ?"

Çocuk gülümseyerek yanıma oturdu.

"Ben Taehyung, sen Tae diyebilirsin."

Kabalık olmasın diye ben de gülümsemiş ve uzattığı elini sıkmıştım.

"Ben Jimin, sadece Jimin."

Dediğime gülüp, elini omzuma atmıştı.

"Gözlerin çok güzel Jimin."

Bir insanla konuşuyorum vay canına. Nasıl davranmalıyım ki ?

"Uh, t-teşekkürler...sanırım"

İlk defa bir insanla konuşmamdan ötürü titreyen sesimle, rezil olduğumu düşünmüştüm. Ayrıca her insanın böyle dokunmaya merakı olduğunu yeni öğreniyordum. Bu onların ırkında selamlaşma filan mıydı ?

"Çok sevimlisin Jimin. Hadi izin ver de sana içecek ısmarlayayım."

"Hayır, üzgünüm ben-"

"Hadi ama alt tarafı bir şeyler içeceğiz, içeceğine hap atacak halim yok ya."

"Ama ben-"

"İçmek istemiyor zorlama !"

Arkadan gelen sesle o tarafa döndüm. Gelen kişi Jungkook'tu ve kaşları çatılmış bir şekilde yanımda oturan Tae adlı insan yavrusuna bakıyordu. Hızla yanıma gelip beni kendine çekmişti.

"Sevgilisi olduğunu bilmiyordum, özür dilerim."

"Şimdi biliyorsun."

Koşarak ayrılan Tae korkudan mı bilmiyorum ama bir kere dahi arkasına bakmamıştı.

"Seni yalnız bırakamayacak mıyım ben ?"

Jungkook'un seslenmesiyle ona sırıttım.

"Güneşini asla bırakmaman gerektiğini öğrenmeliydin ama alt tarafı bir insandı Jungkook. Hem biliyorsun omegalar alfalarına bağlıdır."

"Biliyorum ancak sana dokunuyordu Jimin."

"Bu selamlama demek değil mi ?"

"Ne ? Hayır bunu da nerden çıkardın..."

"Ben dış dünyayı görmedim Jungkook. Babam beni bırakmazdı unuttun mu ?"

Cevap verecekken gelen tren sesiyle ayağa kalktık. Elimi tutan Jungkook'a baktım.

"Kaybolabilirsin, kalabalıklaşacak burası."

Keşke sadece burası kalabalıklaşacağı için tutmasan Jungkook.

•••
Jeonlous is coming guys.

Ve şu içeceğe hap atma şeysinde bir tek benim mi aklıma "nuri alço" geldi dköfflşcödldöckmcd

Ma Wolfie | JikookWhere stories live. Discover now