^41.Bölüm^

132 6 0
                                    

Bölüm Şarkısı; Bıshop - River

Medya; Çelik

Yeni bir gün yeni bir başlangıç demektir. Gün benim için ilk defa koşuşturma olmadan, bela olmadan, mutlulukla başladı. Çift kişilik yatakta gerinerek kalktığımda perdenin arkasından yansıyan güneşle gülümsedim. Bu an, bir kitabın başlangıç sayfası gibiydi. Merdivenlerden inerken etrafı süzüp neler olduğunu anlamaya çalıştım ama olmadı. Kulağıma sadece Pelin'in sesi geliyordu. Telefonla mı konuşuyordu? Yönümü sesin geldiği yöne- mutfağa- çevirdiğimde onları gördüm. Çelik'in üzerinde salaş bir bluz, ocağın önünde bir şeyler karıştırmakla meşgul iken Pelin sandalyede oturmuş talimatlar veriyordu.

"Hayır önce yağ."

"İşime karışma dememiş  miydim ben sana?"

"Ama yanlış yapıyorsun!"

"O çeneni kapa." mutfağa girdiğim anda Pelin sustu ve Çelik onun susmasından büyük bir keyifle güldü.

"Beni dinlemen güzel."

"Çelik ne yapıyorsun?" ve ilk defa Çelik'in korkusuna şahit oldum. Gerilen kasları ve elindeki tahta kaşığı aniden bırakması korkuya işaretti. Çatık kaşları ve kızgın yüzü bana döndüğünde elini beze sildi.

"Neden uyandın?"  omuz silktim.

"Uykum bittiği için." beni omuzlarımdan tutup geriye doğru çevirdiğinde yönüm salona dönmüştü. Ellerinin altından çıkmaya çalıştığımda buna izin vermedi.

"Hareket etme." son hızla beni salona soktuğunda televizyonun karşısındaki koltuğa sakinlikle oturttu. Bu yaptıklarına bir anlam veremezken televizyonu açıp kenara çekildi.

"Yarım saate kahvaltı hazır ve sen buradan tuvaletin gelmedikçe kalkmıyorsun."

"Çelik ben hasta değilim."

"Ayfer, sen hamilesin." son sözü söyleyen yine o olduğunda salonu terk etti. Çelik'in elinden yemek yemek biraz tuhaf olacaktı sahiden. Televizyonda zap yapmaya başladığımda en sonunda magazinden başka bir şey olmadığına karar verdim. Sonuçta tv8 açıp panorama izleyecek halim de yoktu. Sıkıntıyla magazin haberlerini izlerken burnuma dolan nefis yemek kokuları beni mest etti. Bir saniye her yemek güzel kokar buna kanmamam gerekirdi. Televizyonda Çağatay Ulusoy'u görmem ile bütün yemek merakı buhar olup uçmuştu. Adam tüm yakışıklılığıyla ekranı süslerken koltukta uca kayıp ekrana iyice yaklaştım. 

"Çağatay bey çekimler nasıl gidiyor?" muhabirin sorusuyla gülen Çağatay beni benden almıştı resmen. 

"Yavaş yavaş!" ekranın kararması ve Çağatay'ın görünüşü gittiğinden mest hayal aleminden sıyrıldım. Çelik tüm siniriyle yine karşımdaydı. Pekala itiraf etmek gerekirse Çelik daha yakışıklıydı ama sorun şu ki Çağatay ünlüydü. 

"Ne var?"

"Kahvaltıya yer bırakmayacaktın az kalsın." kaşlarımı çattım.

"Ne demek istiyorsun?" kolumdan tutup ayağa kaldırdığında beni masaya ilerletti.

"Kahvaltı hazır diyorum, ne diyeceğim?" benim için çektiği sandalyeye otururken o da tam karşımdaki yerini aldı. Pelin masaya getirilecekler son malzemelerle aramıza katıldığın da o da masanın en köşesindeki yerini aldı. Tabağıma konulmuş nefis omlete bakarken sahiden kokusu kadar güzel olduğu doğruydu. Aceleyle ekmeği koparıp omlete bandığım da hemen ilk tadı aldım. Bu.. inanılmazdı. Sanki gerçek bir aşçıdan yemiş gibi bir his katmıştı bana.

"Beğenmişe benziyorsun?" Çelik'in sorusuyla biraz olsun o histen kurtuldum.

"Güzel olmuş." kuru bir soğuklukla demiştim bunu. Neden heyecanla dile getirip onun egosunu büyüteyim ki? Yemek sahici bir sessizlikle sürerken önüme atılan nüfus cüzdanımla tüm sessizlik son buldu.

KÜLFET#Watty2017Where stories live. Discover now