^4.BÖLÜM^

434 35 0
                                    

Aldığım her nefes ciğerime işlerken adımlarım daha da büyüyordu. Bir elim belimde büyük adımlar atarak önümdeki yokuşu aşmaya çalışıyordum. Yaklaşık bir saattir babaannemi arıyorduk ve mahallenin altını üstünü getirmiştik. Ona uyarı da bulunmama rağmen beni dinlememişti, hoş dinlese unutuyordu zaten. Yokuşun başında sonunda alacak nefesim tükenmişti. Ellerimi dizlerime koyup soluklanırken etrafıma göz atmayı da ihmal etmiyordum. Nefes alışverişlerim düzene girerken göt cebimden telefonumun melodisi yükseldi. Kimin aradığına bakmadan yanıtlarken Pelin'in sesi duyuldu.

"Her nerede isen çabuk gel, babaannen eve geldi." telefonu nasıl kapattığımı bilmeden geldiğim yoldan geri koştum. Bugün baya kalori yakmıştım, teşekkürler babaanne. Şu an düşünmem gereken en son şey kilom iken beynime oksijenin gitmediğini fark etmeye başladım. Bazen aptallaşıyorum. İki katlı pembe boyalı ev görünürken adımlarımı düzene sokup yürümeye başladım. Evde oluşacak kaosu şimdiden iliklerimde hissediyordum. Aslında ona kızmaya hakkım yoktu belki ama buna kendimi mecbur hissettim. Bazen insan istemediği şeyler hissedebiliyor, şimdi olduğu gibi. Şu an kızmak öfkelenmek istemiyorum ama hücrelerim buna engel olamıyorlar. Evin kapısının hala açık durduğunu görünce tedirginlik vücudumu ele geçirdi. Tekrar gitmiş olamazdı öyle değil mi? Kapıyı ittirip salona ilerlerken Pelin'in sesini duymamla içimi hortumla yıkadılar resmen.

"Sonunda gelebildin." oturduğu koltuktan kalkmadan gözleriyle bir şeyler ima ediyordu ama ben tabi ki anlamıyordum. Babaannemin yanındaki boşluğa otururken bana mahcup gözlerle baktı.

"Özür dilerim güzel kızım sana haber vermem gerekirdi biliyorum ama telefon numaranı unutmuştum." size daha demin bazen aptallıştığımı söylemiştim ya hani unutun onu. Ben her zaman aptaldım.

"Benim hatam böyle bir detayı gözden kaçırmamam gerekti. İyisin değil mi?" derken baştan aşağı süzdüm onu. Vücudun da en ufak bir çizik dahi görmeyince rahat nefes alabildim.

"İyiyim güzel kızım. Sen işini bırakıp ta mı geldin ?" Pelin'in deli bakışlarını hissetsem de ondan tarafa bakmadım.

"1-2 saatliğine izin aldım. Geri dönmem gerekecek ama emin olamıyorum." geri dönecektim Pusat'a...

"İçin rahat olsun ben yeterince gezmelere doydum." oturduğu koltuktan kalkıp mutfağa doğru yürüdü. Arkasından öylece bakarken koluma yediğim cimcik ile yerimden sıçradım.

"Ne yapıyorsun ya!" 

"Dur ben sana daha neler yapacağım! Bana hemen olan biteni anlatacaksın." cimcirdiği yeri ovarken nasıl bir yalan bulmam gerektiğini bilmiyordum. Yalan söylemek zorundaydım çünkü onun zarar görmesini göze alamazdım. 

"Kalk çıkalım evden öyle anlatacağım." zaman kazanmam gerekti ve ben her yolu deniyordum. İtiraz etmeden kapıya giderken gözlerimi yumdum. Kafam hiddetle ağrırken bunları kaldırmak güçtü. Kanepeden kalkıp dış kapıya yöneldim. Babaanneme seslenip seslenememek arasında gidip gelirken susup evden çıktım. Taşlı yolda mahallenin küçük pastahanesine ilerlerken aklımdan onlarca senaryo vardı. Pastahaneden içeri girip duvar kenarındaki masaya yerleşirken garsonda hemen tepemizde bitmişti.

"Ne alırdınız efendim?" 

"Bana bir çikolata pasta ve limonata getir." Pelin bunları sipariş ederken kusursuz vücuduna baktım. Yeyip kilo almayanlardan olduğu kesindi.

"Sadece su." garson tepemizden ayrılınca dikkat direk benim üstümdeydi.

"Sökül bakalım sır küpü." her ne kadar yalan olsa da söyleyip kurtulacaktım.

"O gün sana Pusat'ın teklifini kabul etmediğimi söylemiştim hatırlıyor musun?" başını olumlu anlamda sallarken gelen günah pointlere karşı hazırdım.

KÜLFET#Watty2017Where stories live. Discover now