^40.Bölüm^

145 7 0
                                    


"Demek Sarp ile, şaşırmadım."

"Ne demek istiyorsun?" 

"Her şey gün gibi ortadaydı anlamamak zor değildi."  Pelin omuz silkip çorbayı karıştırmaya devam etti. Caner gideli 2 gün, Pelin geleli 1 gün olmuştu. Hayatımdan birileri gidiyor birileri geliyordu. Sanki sonsuz aralıktaki bir kapıydı bu. Çelik en son Pusat derdine düştüğünde beni unutmuştu ve bu kötü bir histi. 

"Onu düşünüyorsun değil mi?" Pelin çorbayla olan ilişkisini kesmiş tamamen bana odaklanmıştı. 

"Ölmesini istemiyorum."

"Neden?" gözlerimi kaçırma isteğiyle dolup taştığım da yutkundum.

"Yaptığı iyilik karşılıksız kalacak çünkü." iğrenç sırıtışını yüzüne yapıştırdığını ellerini beline yerleştirdi. 

"İnanmamı mı bekliyorsun?" omzumu yasladığım kapıdan geriye uzaklaştığımda saçlarımı arkaya attım.

"Neden inanmayacaksın ki?" ben geriye kaçtığımda o da bana yaklaştı. Elinde tuttuğu tahta kepçe birazdan kafama inecek gibi duruyordu.

"Doğruyu söylemezsen tabi inanmam." 

"Doğru bu."

"Yalan bu. Hatırlıyorsun değil mi? Caner'i kendin anlatmıştın bana ama bunu anlatmıyorsun. Neyden kaçıyorsun?" biliyordum. Caner'i anlatışımı, onu nasıl aşka boğduğumu..

"Neyi sorguluyorsun o zaman? Olsa anlatırım."

"Cık. Yanlış cevap tatlım, tıpkı hissettiklerin gibi." koltuğa kendimi attığımda tepemde kepçesiyle birlikte belirdi.

"Pelin senin yapman gereken bir yemek yok mu?"

"Senin anlatman gereken bir aşk kuruntun var." 

"Ne? Bak benim aşk kuruntum falan yok hatta artık aşkım da yok çünkü gitti." Pelin kepçesini kaldırıp kafama indirecekken Çelik'in kızgın sesi onu durdurdu.

"Elindekini bırak!" geriye düşmüş bir halde ona bakarken yüzündeki ifadeden az önce söylediklerimi duyduğunu anlamıştım. İçimde körü körüne yanan ateş beni mahvettiğin de çekilip düzgünce oturdum. Pelin tedirgin bir halde mutfağa koşarken Çelik'in bakışlarını üzerimde hissediyordum.

"Kendine ve ona dikkat etmelisin Ayfer." 

"Ediyorum."

"Hiç öyle görünmüyor." bakışlarımız bir kıvılcımın etkisiyle birleştiğinde gözlerindeki hüzün ve hayal kırıklığını gördüm ve kendimi öldürmek istedim. O sözleri söylememeyi, bu konuşmayı hiç yapmamışız olmayı diledim. Arkasını dönüp merdivenleri çıkarken bu kez hüzün ve hayal kırıklığı bendeydi. Bir şey demeyecek miydi? Sahiden tek ilgili olduğu bebeği miydi? Ben hala Caner'i düşlerken onun ilgisini istemem zaten saçmalıktı. 

"Özür dilerim Ayfer." Pelin bu kez mutfaktan kepçesi olmadan çıkmış,tedirgince bana bakıyordu. 

"Boş ver böylesi daha iyi." 

"Söylediklerini duydu ve onun seni sevdiğini biliyoruz." beni mi? Ah hayır o bebeğini seviyor.

"Pelin bizim hikayemizde sevgi diye bir şey yok, bizim hikayemiz acı. Bir yok oluş acısı bu." 

"Bir yok oluş hikayesi." kafamı sallayarak onu onayladım. Yok oldum, ve artık geriye acısı kaldı. 

Akşama doğru Pelin ile sofrayı hazırladığımız da Çelik sonunda aramıza katılmıştı. Hiçbir şey dememeye devam ederek karşıma oturduğun da yemek bana zehir olmuştu sanki. Çorbayı karıştırmaya devam ederken sonunda duymak istediğim sesini işittim.

KÜLFET#Watty2017Место, где живут истории. Откройте их для себя