^20.Bölüm^

174 18 3
                                    


Saatler hedefini şaşırırken dünya döneceğini unutmuştu. Yıkılan neydi? Dev binalar mı yoksa muhtaç olduğum hayallerim mi? Elimi elinden koparırken hiçbir şey hissetmedim. Nasıl hissedebilirdim ki? Bu adam sanki hisleri de alabiliyordu. Gözlerinin rengini ayırt etmek şuan için imkansız gibiydi.

"Konuşmamız gerek." 

"Ağabey halloldu mu işin?" genç çocuk arka kapıdan içeri girdiğinde Çelik'in bana cevap vermesi engellenmişti. Çelik kısa sürede olsa bende olan ilgisi dağılmıştı. Masanın üzerindeki bilgisayarı tek eliyle kavrayıp genç çocuğa uzattı.

"Bunun kopyasını yollarsın."

"Emredersin ağabey." daha sonra Çelik onu takip etmem için işaret verdiğinde hareketlendim. Bu durumu nasıl açıklayacaktım bilmiyordum. Bu teklifi kabul ederken aklımdan neler geçiyordu? Dilimin lal olmasını ilk defa  bu kadar içten istiyordum. Arabaya yerleştiğimizde emniyet kemerimi takmayı ihmal etmedim.

"Anlatmaya başlarsan iyi edersin." ana yola çıktığımızda konuşmaya başladım.

"Dün gece Caner buluşmak istedi bende kabul ettim. Şık bir restoranttı ve sadece yemek yiyeceğimizi sandım ama yanılmışım. Birden yüzük çıkartıp evlenme teklifi etti ben-"

"Sende duygularına yenilip kabul ettin." direksiyondaki kasılan ellerini gördüğümde kavganın yaklaştığını hissettim.

"Duyguma yenildiğim falan yok sadece sen istersin diye kabul ettim." ne kadar saçmalıyordum? Çelik neden böyle bir şey istesindi ki? Zaten Caner avcundaydı. Alaycı kahkahası arabaya doldurduğunda göz göze geldik.

"Bununla mı avunuyorsun?"

"Bir şeyle avunduğum falan yok." bu kez sinirlenmek üzere olan bendim.

"Aptalsın Külfet, adam seninle bir çocuğun yemeğiyle oynadığı gibi oynuyor." böyle bir şey yoktu.

"Yanılıyorsun Caner öyle biri değil." tek kaşı kalkarken dudağı yana kıvrılmıştı.

"Sahi ne kadar tanıyorsun onu?" düşünmeden konuştum.

"Onu sevecek kadar." ani frenle arabayı durduğunda kemer sayesinde öne fırlamamıştım. Yüzüme savrulan saçlarımı arkama çektiğimde Çelik dümdüz karşıya bakıyordu. Bunu neden söylemiştim ki? Halbuki daha az önce ona bir duygu beslemediğimi söylemiştim. Sinirden titreyen çenesiyle üzerime eğildiğinde koltukta geri kaydım. 

"Onu sevecek kadar." derken beni tekrar etmişti.

"Onu sevecek kadar öyle mi?" yutkunup korkuyla başımı salladım. 

"Bakalım gerçekleri öğrendiğinde hala aynı Caner'i sevebilecek misin?" içime düşen endişe tohumlarıyla gözlerimi kıstım.

"N-ne demek bu?" üzerimden çekilip tekrar arabayı çalıştırdı. Çelik ne gerçeğinden bahsediyordu? 

"Çelik sana bir soru sordum." beni hiç takmadı ve radyoyu çalıştırdı. Radyodan yükselen müzik sinirlerimi zıplattığında geri kapattım. Çelik aldırış etmeden geri açtı. Ben tekrar kapattım. O açtı, ben kapattım. Tekrar açtı, tekrar kapattım. Çenesi tekrar titrerken koyulaşmış gözlerini ortaya serdi.

"Kaşınıyorsun?" 

"Sende cevap ver be adam!" tanıdık mahalleye girdiğimiz de yine cevap vermedi. Arabayı evin önünde durduğunda son kalan ümit kırıntılarımla ona baktım fakat sonuç aynıydı.

"Seni uyarıyorum Külfet, acı çekersin." acı mı? Zaten her gün yaşadığım neydi? Bu kez ben onu takmadım ve arabadan indim. Çelik beklemeden evin önünden ayrıldığında telefonuma gelen mesaj sesi biraz olsun beni o savaştan çıkarmıştı. Cebimdeki telefonu alıp baktığımda bir mesaj vardı.

KÜLFET#Watty2017Where stories live. Discover now