^9.Bölüm^

292 27 4
                                    

Bölüm Şarkısı: James Arthur- Impossible

"Bira?" kafamı olumsuz anlamda sallayıp artık konuya geçiş yapmalarını bekliyordum. Ali de Canerlerle giderken başımızda tek Mert kalmıştı. Tabi o da bizden çok telefonuyla meşguldü. Yaklaşık 20 dakikadır beni bir şeyler içirmeye zorluyorlardı. Bir şeyler derken, zarar bir şeyler.

"Tamam ısrar yok ilk Lale başlasın." deyip birasını yudumladı Gülperi. Bakışlarımı Lale'ye çevirdiğimde konuşmaya hazırlanıyor gibiydi.

"Caner dışarıdan sıradan bir iş adamı gibidir. Onu gerçekten tanımak istiyorsan dışarıdan değil içeriden keşfetmen gerek. Kısaca Caner'e giden yol bizden geçer. Annesi çok küçük yaştayken Caner'i terk etmiş ve babasından hiç sevgi görmemiş. 2 yıl önceye kadar babasıyla diyalogları bile yokken babasının vefatı üzerine şirket ona kaldı." kısa bir soluklandı. Caner'in anne ve baba sevgisine aç olmasını anlayabiliyordum.

"Biz lise yıllarından beri arkadaşız ve birbirimizden bir an olsun kopmadık. Caner grubun lideri yani kafası gibi bir şeydir. Eğer bir plan yapılacaksa bunu Caner yapar. Ben onu abim gibimi görürüm ve o da beni kardeşinden ayrı tutmaz, bir de kardeşi yok." Caner görüntüsünün aksine bir çok kişinin kalbini kazanabilmişti.

"Eğer daha fazlasını merak ediyorsan ona sor." sustum. En iyi yaptığım şeyi yapıp sustum. Ben bir grubun içine mi alınacaktım? Telefonum ısrarla çalarken hemen oturduğum tabureden kalktım. Kotumun cebinden telefonumu çıkardığım da arayan Pusat'tı. Tabi ya intikamı nasıl da unutmuştum. Kızlarla arama biraz mesafe açıp aramayı yanıtladım.

"Şükür kızım açabildin telefonunu."

"Sanki keyfimden geç açtım neyse boş ver şimdi ne oldu?"  lütfen babaannemi bulduğunu söyle.

"Babaanneni kaçıran adamı buldum bir depoya götürüyorum. Konuşturabilirsem - ki bu piç konuşacak- seni arayıp adresi veririm. Telefonun açık olsun." bir kelime bile etmeme izin vermeden telefonu kapattı. Söz verdiği gibi bulmuştu. Telefonu kotumun cebine sıkıştırıp kızların yanına geri döndüm.

"Özel biri mi?"

"Saçmalama Gülperi o Caner'den hoşlanıyor." yanaklarım alev topuna dönerken gözlerimi devirdim. Çelik denen patron bozuntusunu bir güzel boğazlayacaktım.

Götün yerse.

"Babaannem rahatsızlanmışta gitmem gerek." ikisinin de gözlerindeki telaşlar aynı anda parıldarken içimden kendime bir tokat savurdum. Bir oyun uğruna masum insanları incitiyordum.

"Seninle gelmemizi ister misin?"

"Yapabileceğimiz bir şey  var mı?"

"Hayır gerçekten ben tek gitsem daha iyi sonuçta Caner'i kızdırmak istemem." anlayışla başlarını sallayıp kabul ettiler. Bardan çıkıp sokağın başına kadar sık sık arkamı kontrol ettim. Güvensizlik benim tek baş düşmanımdı. Karşı caddeye geçerken Caner'i nasıl avucuma alacaktım bilmiyordum. Kolumu tutan bir elle hızla savunmaya geçtim. Dirseğimi karın bölgesine geçirirken acı dolu bir inilti bekledim ama gelmedi.

"Küçük canavar sakin ol biraz." Çelik'in alaycı sesini duyduğum da sinirlerim daha da kabardı ama kendimi dingizledim. Soğuk bakışlarım alaycı kahvelerle birleşip ortamı daha da çekilmez yaptı.

"Caner'i keşfedebildin mi bakalım?"

Tam anlamıyla hayır.

"Gibi gibi." bu hayırdan daha iyi bir cevaptı.

"Net ol. Ya evetsindir ya da hayırsın, arası yok külfet." bilmiyordu ki ben o arada sıkışıp kalmıştım.

"Evet yani arkadaş grubuyla tanıştım ve geçmişiyle ilgili bir kaç bilgi edindim." ihanet ediyordum ve kalbim göğüs kafesimi sıkıştırıyordu.

KÜLFET#Watty2017Where stories live. Discover now