^10.Bölüm^

264 29 5
                                    

Güne babaannemin nefis kahvaltısıyla başlamak beni bir nebze de olsa mutlu etmişti. Geçmişte her ne olursa olsun onun yemekleri bir başkaydı. Babaannemi içeri oturtup bulaşıkları kendim hallettim. Sabah gözümü açtığım da onu karşımda sapa sağlam bulmuştum ve Çelik dediğini yapmıştı. Tezgahı sarı bezle temizleyip mutfaktaki son işimi de halletmiş oldum. Pelin'i 1 gün görmememe rağmen bana yıllar gibi gelmişti ve aramaması garipti. Eşofmanın cebindeki telefonumu çıkarıp numarasını tuşladım.

'Külkedisi Aranıyor...'

Telefon hala çalmaya devam ederken acaba çok mu erken aradım diye düşündüm ama erken değildi, saat öğlene gelmek üzereydi. Hat düşünce telefonu kulağımdan çekip birkaç saniye düşündüm ve odama gittim. Telefonu açmaması ve 1 gün içinde bir kere bile aramaması mantıksızdı. Altıma siyah kotumu giyerken üstümdeki tişörtün iyi olduğuna karar verip odadan çıktım.

"Babaanne ben çıkıyorum." hemen dibimde biten babaannem meraklı bir şekilde bana bakıyordu.

"Nereye?"

"Pelin'e." spor ayakkabılarımın bağcığını bağlayıp evden koşarak çıktım. Aramızda 2 sokak vardı ve bu durum şuan için tek artı yöndü. Koşar adımlarım yavaşlarken nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum. Umarım sızıp kalmamıştır yoksa elimden çekeceği vardı. Nefesim tekrar düzene girince koşmaya devam ettim ve sonunda gecekondu ev gözüktü. Her ne kadar bir iş sahibi olsa da gecekondu da yaşamaya bayılırdı şapşal kız. Kapıya yumruklarımı indirirken bir yandan da bağırıyordum.

"PELİN! AÇ KAPIYI PELİN!" mahallenin kaldırımında oturan dedikoducu teyzeler beni ayıplarken esnaf ne olduğunu sorgular gibiydi. Yumruklar hala kapıyı tekmelerken evde olmadığına emin oldum. Neredeydi bu kız? Arkamı dönüp gittiğim sırada kapının açılan sesini duydum.

"Ayfer.." sesi o kadar kısık çıkmıştı ki merakla ona döndüm ve yüreğim ağzıma geldi. Saçları kuş yuvası olmuş,  yüzü şiş ve gözleri ağlamaktan bitap bir haldeydi. Ne olmuştu ona böyle? Hızla yanına giderken mahalleye dedikodu olmaması için içeriye soktum. 

"B-bu halin ne?" sadece yüzüme baktı ve sarıldı. Omzumda hıçkırıklara boğulurken onu sarmaladım sanki kötülüklerden koruyabilecekmişim gibi. Oysaki kötülüğe sığınıyordu. Salondaki çift kişilik koltuğa oturduğumuzda omzuma veda etti. 

"Ne oldu sana? Telefonlarıma  neden cevap vermedin?" gözyaşlarını elinin tersiyle silip çökmüş omuzlarıyla cevap verdi.

"Babam geldi." 

2009, 20 Şubat

Her zaman ki gibi akşamdan kalma bir şekilde uyanmıştım. Bugün hafta başıydı ve ben hafta başlarından nefret ederdim. Üzerime okul formasını geçirip sessiz sedasız evden ayrıldım. Lise bittikten sonra üniversite okumayacaktım ki zaten bu gidişle o yer bana uzaktı. Adana'nın soğuk havası bedenimi titretirken ellerime cebime soktum. Okul binası görüş alanıma girdiğinde günün hemen bitmesini diliyordum, hemen. Okulun bahçesine giriş yaptığımda birkaç normal öğrencinin dışında herkes dudak dudaydı, umursamadım. Okul binasını girip onuncu sınıfların katına çıkıp meşhur! 10-F sınıfıma girdim. 

"Günaydın Ay." 

"Günaydın keş."

"Günaydın Ayfer." ve daha niceleri. Herkesin kendince bir lakabı vardı ve hepsi aptaldı. Sırama oturduğumda Pelin'in yokluğu beni germişti. Hadi ama bir tek dersi bile kaçırmayan bir kız ne oldu da okula gelmemişti? Önümde oturan Berk'i dürtüp bana dönmesini sağladım.

"Pelin'i gördün mü?"  Pelin'i sormam onu şaşırtmıştı haklıydı çünkü Pelin ile tek bir muhabbetimiz bile yoktu, o masum olandı bense kirli. 

KÜLFET#Watty2017Où les histoires vivent. Découvrez maintenant