^12.Bölüm^

246 25 3
                                    

2 GÜN SONRA

"Burada pencere falan yok!"

"İyi bak sağ köşede küçük bir pencere var." duvarı gözlerimle tararken o küçük pencereyle karşılaştım. Harika!

"Pusat saçmalama oradan anca kafam geçer."

"Kafan geçiyorsa gerisi hayli hayli." kulaklarıma dolan alaycı sesi sinir ve tansiyonumu arttırıyordu.

"Sen bana koca kafalı mı demek istiyorsun?" görmeyeceğini bildiğim halde ellerimi belime yerleştirip sorgulayıcı anne sıfatına dönüştüm.

"İstemiyorum, diyorum." bu adam çekilmezdi. Çelik vurulalı ve ben bayılalı 2 gün olmuştu. Çelik'in ne halde olduğunu bilmiyordum çünkü uyandığımda yatağımdaydım. O gün arabanın içinde kısılıp kaldığımdaki etki hala üzerimdeydi. Şimdi de Pusat'ın muhteşem! intikam planını harekete geçiriyorduk. Pusat'ın dediğine göre çarşamba günleri Çelik bara uğramazmış ve bizde bundan yararlanarak odasını karıştıracaktık, pardon karıştıracaktım. Pusat kulağıma bir kulaklık yerleştirmişti bu bizim iletişimimizi kolaylaştıracaktı.

"Ayfer orada mısın kızım uyan!" kulağımın içinde aygır gibi bağıran Pusat'a göz devirdim.

"Uyumuyorum zaten aptal! Ayrıca ben bu pencereye nasıl tırmanacağım?"

"Boruyla." çok kolaymış gibi söylemesi beni sinir ediyordu. Neden bir erkek gibi kendi tırmanmıyordu ki? Ah doğru Çelik'i taşımaktan belini incitmiş. Gerçi o kadar kastan sonra sağ çıkması mucizeviydi. Gazamız mübarek olsun deyip boruya sıkı sarıldım. İlk başta boru biraz sarsılsa da şükürler olsun ki bir şey olmadı. Boruya sürtünerek kendimi kollarım yardımıyla yukarı çektim. Cam aşırı derecede küçüktü ve neredeyse duvarla bütün olacaklardı. Üstünde olduğum boru duvarın sonuna kadar uzanıyordu, şanslıydım.

"Hala hayatta mısın?" Pusat'ın sesi beni çileden çıkarırken son bir güçle kendimi camın pervazına attım.

"Kapa çeneni!"

"Bende seni." alaycı kahkahası kulak zarımı delip geçti. Camın pervazından tutunmaya devam ederken camın açık olmasını görmemle kendimi camdan içeri bıraktım. Parke zemine düşmemle kalçam sızladı. O zeminin beton olmaması önemli bir artı olmuştu.

"İçerideyim." etrafıma salak salak bakınmak yerine masanın çekmecelerini karıştırmaya başladım.

"Güzel, şimdi banyoya git." elim dosyaların arasında dolanırken durdu. Banyo mu?

"Banyo ne alaka?"

"Dediğimi yap." çekmeceyi kapatıp banyo olduğunu tahmin ettiğim kapıya ilerledim. Etrafta rahatsız edici bir sessizlik vardı ve bu sessizlik bana fırtına öncesini anımsattı. Bordo rengindeki kapıyı açınca karşılaştığım duşa kabinle doğru yer olduğunu anladım.

"Banyodayım."

"Şimdi çamaşır makinesini duvarın önünden çek." çamaşır makinesi mi? Kesinlikle planı bana anlatmalıydı. Krem rengindeki çamaşır makinesi bana el sallarken tek başıma onu çekmem zor gibiydi.

"Pusat gelmeden önce redbull falan içmedim."

"Ah bu üzücü oldu keşke içmiş olsaydın Ayfer çek o çamaşır makinesini!" sinirlenen sesini hissettiğimde hızla çamaşır makinesinin yanına çöktüm. Çamaşır makinesinin arkasındaki duvarda bir oyuk görünce hemen işe koyuldum. Makinenin arkasından asılıp öne doğru sürükledim. Allah'tan makine tekerlekliydi de ses çıkmadı. Kabloların arasındaki oyuktan elimi soktum.

"Tam olarak ne arıyoruz?"

 "Siyah bir anahtar olmalı, oldukça büyük olacak." bir anahtarı buraya saklaması çok saçmaydı ve benim bunlara katlanmam da. Elimi oyuktan çıkarıp cebimdeki küçük lazer ışığı çıkarttım. Oyuktan içeriye tutup anahtara bakındım. Toz içinde kalmış anahtarı bir süre sonra fark edebilmiştim. Anahtarı çıkartıp elimdeki lazer ışığı söndürdüm.

KÜLFET#Watty2017Where stories live. Discover now