^29.Bölüm^

152 13 2
                                    

Medya; Pusat Atan


"Bunca zaman nerelerdeydin?" sıkıntıyla ensesini kaşıyıp gözlerini etrafta gezdirdi. Onu daha fazla pişman kılmamak için araya girdim.

"Babaanne bunları sonra konuşursunuz olmaz mı?" babaannem birkaç saniye düşünse de sonunda kabullenip salonda bizi yalnız bıraktı. 

"Kötü bir fikir olduğunu söylemiştim." omuz silktim. Yılmaz'ın yanından sonunda ayrılabildiğimiz de beni eve bırakıp yarım kalan işlerine devam edeceğini söyledi fakat ben bunu kabul etmedim. Onu bu gece ne olursa olsun yalnız bırakmayacaktım. Yarım saat boyunca bizde kalmasını ve yarın gündüz gözüyle daha iyi yapacağını ikna etmeye çalıştım. 

Sonuç; başarılı. 

Babaannemle en son ne zaman karşı karşıya geldiklerini hatırlamıyordum fakat birbirlerini tanıdıkları aşikardı. Onu getirmeden önce elbette babaannemin sorguya çekeceğinin farkındaydım ama  bu onu tek bırakmaktan daha iyi bir seçimdi.

"Sana yatak hazırlayayım." onu salonda bırakıp misafir çarşaflarının bulunduğu dolabı açıp elime ilk gelen pembe yastığı ve katlanmış battaniyeyi aldım. Pusat'ı pembe yastıkta uyurken görmek tuhaf olacaktı. Dolabı kapatıp salona geri döndüğümde hala yerindeydi. Kanepenin üzerindeki yastıkları yere atıp yastığı ve yorganı yerleştirdim. Pusat'a döndüğümde yastığa sinirli ve öldürecek gibi bakıyordu.

"Sahiden mi?" pembe yastığa olan bakışları o kadar gülünçtü ki kendimi durduramadım. Kahkahamı bastırmak için elimle ağzımı kapattığım da dışarıya tuhaf sesler çıkıyordu. Bir süre sonra Pusat'ta benimle birlikte güldüğünde artık kahkahamı elim bile durduramadı. Gülmenin etkisiyle yere düştüğümde bu kez kahkahalarım göz yaşına dönüştü. Kendimi hıçkırarak ağlarken buldum ve psikolojimin iyiden iye solduğuna emindim. Pusat benim gibi yere oturup kolları arasına aldı. Ben ağlıyordum, o saçlarımı okşuyordu. Kendimi durdurmam sanki imkansız gibiydi fakat buna rağmen konuştum.

"B-bu acı beni öldürüyor Pusat.. Günden güne ölüyorum." 

"Şşşt!" saçlarımın arasına minik bir buse kondurup beni kollarının arasından kaldırdı. Yüzü yüzüme hizalı iken büyük elleriyle yanaklarımdaki göz yaşlarını sildi. Elleri hala yanaklarımda asılıyken gözlerimin en derinine baktı.

"Sen güçlüsün seni basit bir aşk öldüremez. Sen Ayfer'sin siyaha karışıp kaybolan o kızsın ve asla aşık olmazsın!" kelimeler sanki beynime daha önce kazınmış gibi doğrulduğunda ağlamam kesildi. 

"Duydun değil mi? Sen aşık olmazsın sen sadece değer verirsin." 

O haklıydı. 

Ben değer verirdim ama asla aşık olmazdım. 

Rüyadan uyanır gibi irkildiğim de Pusat gülümsedi. Ben Caner'e değer vermiştim ona aşık olmamıştım. Aşkı hep saçma sapan olarak görürdüm ve bir inancım da yoktu. Pusat uyanmamı sağlamıştı.

"Teşekkür ederim." ellerini yanaklarımdan çekip ayağa kalktığında ona eşlik ettim. Sanki az önce pembe yastığı öldürecek olan o değilmiş gibi koltuğa uzandı ve arkasına bana döndü. Garipti ama iyiydi belki de garip olmasa bu kadar iyi olamazdı. Salonun ışığını kapatıp odama ilerledim ve artık kendimi kuşlar kadar özgür hissediyordum. 

*

Okulun muhteşemliği karşısında yutkunmak zorunda kaldım. Burası hayal edemeyeceğim kadar güzeldi. Pelin ile bugün sınavına gireceğim okulun müdürüyle konuşmaya gelmiştik ve şimdi de buradaydık. Bir okuldan bahsetmişti ama mükemmel oluşundan söz etmemişti.

KÜLFET#Watty2017On viuen les histories. Descobreix ara