Daha fazla dayanamayıp Ateş Bey'in gözlerinin içine baktım. Dudaklarımı aralayıp bir şeyler diyecektim ki vazgeçtim. Zira o çatık kaşları altında dalgalan heybetli gözleri yutkunmama saik olmuştu. 

Sessizlik...

Ölüm sessizliği bu...

Kırılmış bir sessizlikti bu sessizlik...

Sessizlik, huzur, dalgalan deniz, kızgın rüzgar uğultusu ve çatık kaşlı sessiz bir bey...

Daha fazla dayanamayacağım bitsin gayri bu sessizlik. Sövmesine de razıyım yeter ki konuşsun ne bu surat böyle!

"Beyim, susmayın bir şeyler söyleyin?" dedim lakin ne yüzle, bende bilmem.

Sonum hayrola.

Ateş Bey, gece karası gözlerini gözlerime dikmiş, ay ışığı gibi parıldayan vücudunu tamamen benim görüş alanıma çevirmişti. İşte yine aynı itiyatı yaşamaya başladım! Ben ne yapacağım bu kalbimle Allah'ım?

Bir süre kilitli kalmıştım o zifiri karanlık gözlerden... 

Yanlış yapıyorsun Enda! Derhal çek o gözlerini sana ait olmayan gözlerden.

Tez çektim gözlerimi, diktim toprağa bakışlarımı. Haramdı. Şu anda onunla burada bulunmam zaten başlı başına haramdı, lakin bu delicesine bakışları, kafamı karıştıran hareketleri beni adete günah bataklığına sürüklüyordu. Kendimi ona bakmaktan alıkoyamıyorum, Allah'ım yardım et. Zira bu imtihandan başarısız olacağımı biliyorum, ancak senin yardımınla başarılı olabilirim yardım et Allah'ım. Bir an önce kendimi toparlayıp bu haram çukurundan kendimi kurtarmalıyım, zira ben kendimi kurtarmazsam, korumazsam, bu bataklıktan çıkmazsam bilirim ki kimse beni korumayacak, kollamayacak, düştüğüm bataklıktan da kurtarmayacaktı! 

Ancak kendimi ben kurtarabilirim.!

Lakin içimde öyle bir his, öyle bir merak baş göstermişti ki, ona bakmamak için nefsimle her ne kadar boğuşsam da yapamamıştım.

Kaybetmiştim.

Ona yenik düştüm.

Baktım. Gece gibi dalgalan o karanlık gözlerindeki zifire doğru ilerledim, sonu hüsran olmasını bildiğim halde baktım. Gözlerinin içindeki mercanda kendimi görünceye dek baktım. Harama baktım, günaha baktım, haramı düşünmedim, ahireti düşünmeden, acıyı düşünmeden. İhanet ettim benliğime, ona yenik düştüm. Bakmam diyen ben, imdi gözünü ayırmaz, her bir bakışı mürekkep kalemi elime alıp, kurt derisine yazacak kadar delirmiştim. Kendi ellerim ile şeytana koz veriyordum. Kendi ellerimle günahı, haramı bile bile devam ediyordum. Lakin bugün şunu anladım ki, ona her baktığımda, her gördüğümde; yüreğimin her zerresinde dalgalanan o bakışların altında ezilip gidiyordum.  

Yardım istiyorum, lakin sesimi duyacak bir Allah'ım kulu yoktu ki. 

Çığlık çığlığa feryat ediyor, dövüyor parçalıyordum kendimi lakin yüreğimdeki yangın bir beni yakardı, bir beni acıtırdı, işitmezdi kimse sesimi, görmezdi kimse çektiğim acıyı.

Beni Yaratan bir bilirdi, Yaratan görürdü halimi, Yaratan işitirdi beni, başkasına da hacet yoktu ya...

Kalbimin bu alemde olmadığını hissettim... 
Aklım; bu sulf-i alemden uçup, hiç kimsenin akıl sır dahi edemeyeceği bir aleme göç etmişti. Düşlerim ben ve o. İkimiz o alemde uçup gidiyorduk, sadece ikimiz. Ben ve o.. İşin garip yanı ne bilir misin yüreğim, bunlar olurken senin hiçbir şeyden haberin olmaması, senden müsaade istemeden, kalbini yavaştan yavaştan bambaşka bir düş inşa edilmesi.. 

"OBADAKİ AŞK..." Where stories live. Discover now