46.BÖLÜM:İPUCU

17.3K 577 139
                                    

 Merhaba! Yeni bölümle karşınızdayım. Bölümü beğenirseniz oylayıp yorum yapmayı unutmayın. Kendinize iyi bakın.

*****

  Alkim ile bütün gece sonraki hamlemizi tartışmıştık. En sonunda diğer avcılarla birlikte ortak karara vardığımızda yorgunluk bütün bedenimizi ele geçiriyordu. 

 "İstediğiniz zaman detayları konuşuruz ama şimdi dinlenin." Diğerleri çıktıktan sonra Alkim'in oturduğu koltuğa gidip yanına uzandım.

"Nasıl hissediyorsun?"

 Omuzlarını silkti. Konuşmadım. Büyük ihtimalle avcılar sabah heyecanlı bir şekilde geri geleceklerdi. Gözlerimi kapattım.

                        *****

 Ertesi sabah, tahmin ettiğim gibi olmuştu.

 "Biz bir an önce işe koyulmak istiyoruz. Daha fazla zarar gelmeden."

Kafamı salladım.

 "Cesetlerden çektiğin fotoğraflar bizim en büyük ipucumuz olacak. Onları dikkatle bir şekilde inceleyeceğiz. Biz bunu yaparken siz başta verdiğim görevlerinize devam edeceksiniz."

 Ayşen fotoğrafları önüme bıraktı. Yetişkin cesetlerinin yanında doldurulmuş bebek cesetleri...

 Çok zorlayıcı olabilirdi ama bunu yapmak zorundaydım. Herkes gittikten sonra fotoğrafları önüme sırayla koydum ve bakmaya başladım. Pek bir fark var gibi gözükmüyordu. Ne kadar bakarsam bakayım, bunlar cesetti. Sıkıntıyla arkama yaslandım ve pencereden dışarıyı izlemeye başladım. Bir süre boşluğa baktıktan sonra pencereme bir karga kondu. Gözlerini benden ayırmıyordu. Bir süre sonra ancak anladım. Bu, önceden bana not getiren kargaydı. Hızla pencereyi açtım. Kıpırdamıyordu. Ayağındaki notu aldığım gibi uçtu. Pencereyi kapatıp heyecanla oturdum. Zarf, kan rengindeydi. 

 "Cesetleri izlediğini biliyorum.

   Anlamadığını biliyorum.

  Ah küçük kız, ne kadar zavallısın.

  İpuçları vereceğim. Çünkü seni çok özledim.

 İlk ipucun; KAYDET.

Şunu unutma: Seni sabırsızlıkla bekliyorum."

 Kaydet mi? Ne demek istiyordu? Cesetlere baktığımı biliyordu, beni izliyordu. İstemsizce etrafıma bakındım. Kaydet. 

 Ayşen tekrar kapımı çalana kadar bu kelimeyi düşündüm. 

 "Neler yapıyorsun?" Ona nottan bahsetmekte kararsız kalmıştım ama sonunda söylememeye karar verdim. Ona cesetleri incelediğimi anlattıktan sonra kendinden bahsetmesini istedim. Biraz kafa dağıtmaya hepimizin ihtiyacı vardı. 

 "Hayatımda bir kez aşık oldum. Zaten birinden sonra diğerlerine aşk denir mi bilmiyorum. Çok sevmiştim her şeyden daha çok. Nefesi olmak isterdim. Veya gözleri. Belki de elleri. Ama ona yakın olmak isterdim. Kardeşi vardı. Ben onu uzaktan izlerken bir anda fırlayıp yanıma geldi. Kendisi gibi tatlı bir kardeşi vardı. Çocuk elinde bir çiçek tutuyordu. Kasımpatıydı galiba. Gülerek bana uzatıyordu. Heyecanlanmıştım çünkü o da bize doğru geliyordu. Eğilip çiçeği alırken gelmiş, yanımda duruyordu. Gözlerinin en derinlerine bakarak ayağa kalktığımda gülümsemesini yitirdi. Yan tarafa bakıyordu. Anlamıştım. Hayır, hayır olmasın dedim. Yapabileceğim bir şey yoktu. Kırmızı gözler birini seçince vazgeçmez. Kardeşini kollarının arasına aldı. Çığlık atarak ağlıyordu. Donup kalmıştım. Sonunda gözlerini bana çevirdiğinde, işte o zaman öldüğümü hissettim. Hep bana baksın istemiştim ama keşke hiç bakmasaydı. Keşke."

 Onun gözleri dolarken benim gözlerim de doluyordu. O anda aklıma Pars geldi. Demişti ya, öldüğümü hissettim diye, Pars'la son konuşmamızı hatırlayınca ne demek istediğini anladım. Hayır, ben bunu yapamazdım. 

 "Benim gitmem lazım."

 "Bir şey mi oldu?" 

 Gözyaşımı elimin tersiyle silip evden çıktım. İçimdeki adrenalin çok fazlaydı. Onu çok özlemiştim. Evlerinin önüne geldiğimde arabadan inip biraz bekledim. Şimdi ne diyecektim? Sonunda kapıyı çaldım.

 İşte karşımdaydı. Gözleri şaşkınlıkla büyüdü. 

 "Derin?"

 "Merhaba." Eliyle içeri geçmemi işaret etti. Salon boştu. Ayakta beklerken çok garip hissediyordum. 

 "Bir şey mi oldu?" Sesini duyunca, kafamda kurgulayıp geldiğim her şey kayboldu. 

 "Seni böyle kolay affedemeyeceğimi biliyorum ama yine de sana ihtiyacım var."

 Kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Hem pişman hem korkak bakıyordu. Kollarını yavaşça kaldırdı ve ona sıkıca sarıldım. Rahat bir nefes verdim. Sanki omuzlarımdan büyük bir yük kalkmış gibiydi. Öyle asırlarca durabilirmiş gibi hissediyordum. Telefonum olmasaydı. 

 "Efendim Alkim?"

 "Saatlerdir fotoğraflara bakıyorum ama hiçbir şey anlamıyorum."

 "Cesetlerden bir şey çıkarabileceğimizi sanmıyorum."

 "Nasıl yani?"

 "Sonra anlatırım." 

 Telefonu kapattıktan sonra Pars'a her şeyi anlattım. Kurtlar, şimdi sadece beklemeliydi. Savaş yaklaşıyordu ve onlara o zaman çok ihtiyacımız olacaktı. 

 "Gitmem gerekiyor."

"Çok özleyeceğim."

 Gülümsedim. Arabama tekrar bindiğimde dünyam renklenmiş gibi hissediyordum. Radyoyu açıp kafeye gittim. Perihan Teyze bizi merak etmiş olmalıydı. İçeri girdiğimde birkaç masa dışında doluydu. Tezgahın arkasına ilerledim. 

 "Neredesiniz siz? Alkim de gitti gelmiyor. Beni öldürecek misiniz?"

"Her şey çok karışık." Sonra sarıldım. 

"Sizi çok merak ediyorum."

"Sen kendine dikkat et yeter. Bir süre daha gelemeyeceğiz."

 Pek mutlu değildi ama kafa salladı. Kafeden çıkıp eve döndüm. 

"Bizde yemek yiyorduk gelsene."

"Alkim baya yetenekli bir kızmış." Güldüler. Alkim gerçekten becerikliydi. Yemeğimi hızlıca yedikten sonra odama çıktım. Notu elime alıp bir kez daha okudum. Fotoğrafları kaydetmemi söylerken ne demek istiyordu? Notu bırakıp ceset fotoğraflarını aldım. Her detayını dikkatle incelemeye çalışıyordum. En sonunda koltukta uyuyakaldığım da yapmam gerekeni anladım.

   "Yine o kuyudayım ve düşüyorum. Bu sefer etrafımda rüyalarım yok. Korkutucu.

  Rüyalarımın yerini fotoğraflar alıyor. Kaydet derken ne demek istediğini şimdi anlıyorum.

  Fotoğraflar kesik kesik. Cesetler hareketleniyor. Vücudumu hareket ettiremiyorum. Düşüyorum. 

  Cesetler benimle birlikte düşüyor. Bir şey beni gözlerinin içine bakmam için zorluyor.

  Gözlerinde anılar var. Kaset gibi. Birini izleyince diğer ceset geliyor. Bunlar nasıl ve nerede öldükleriyle ilgili anılar. Arada doldurmam gereken boşluklar var. 

  İpuçları bunlar.

  Son ceset de gittikten sonra vücuduma elektrik verilmiş gibi sıçrayıp uyanıyorum." 

  Uyandığımda kendimi sarsılmış hissediyorum. İzlediğim onlarca ölüm anı gözlerimin önünde. Kafamı ellerimin arasından kaldırdığımda gözüm önümdeki sehpaya takılıyor. Yine kan renginde bir zarf var. Zarfı açmadan önce elimde çeviriyorum ve arkasına baktığımda istemsizce nefesimi tutuyorum. 

  Maske geri döndü.


BALIN (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin