43.BÖLÜM:ZEHİR

17.2K 608 33
                                    

Merhaba! Yeni bölüme hoş geldiniz. Bölümü beğenirseniz oylamayı, düşüncelerinizi yorum olarak bildirmeyi unutmayın. Hoşça kalın.

*****

 Okan'ın sözleriyle hepimiz şok olmuştuk. Sanki dünya durmuş gibiydi. Zihnimde dönen onlarca soruya rağmen ağzımdan tek kelime çıkmıyordu. Sonunda "Gel." diye fısıldayabildim. Ellerini önünde birleştirip yaklaştı. Kafasını omzuma koyup bekledi. Ağladığını fark edince kucaklayıp arabaya götürdüm. Diğerleri sessizce bizi takip etti. Eve geri dönene kadar herkesin düşünceleriyle boğuştuğunu biliyordum. Fakat ben ne dersem onu yapacaklardı. Bana uyacaklardı ve ne yapacağımı, ne düşüneceğimi bilmiyordum. Okan sessizce odasına çıkarken peşinden gittim. Gerçeği iyice öğrenip bir şeyler yapmalıydım. O yatağına oturunca yanına gittim.

"Biraz konuşabilir miyiz?"

Kafasını salladı.

"Bana onu anlatır mısın?"

"Benden korkuyorlardı."

"Rüyaların yüzünden mi?"

Tekrar kafasını salladı. Onu zorlamak istemiyordum.

"İstersen gidebilirim."

"Hayır. Sende benim gibisin."

Devam etti.

"Küçükken her şey güzeldi. Avcı olduklarını ve zor şeylerle uğraştıklarını biliyordum ama iyi bir aileydik. Kardeşim de ben de güçlüydük. Sonra benim rüyalarım başladı."

Derin bir nefes aldı.

"Çok uğraştılar. Ama gittikçe kötüleşmeye başladı. Her şeyi mahvediyor gibiydim. Benden nefret ettiler. Sonra beni size getirdiler. O zaman annen ve baban bizi tanımıyorlardı. Av yerlerinden birinden kurtarıldığımı söylediler. Kimse sorgulamadı. Böyle devam etti. Sonra annem..."

 Nefes almayı unutmuştum. Bu kadar zorluğu, bu küçücük kalbiyle nasıl da taşımıştı? 

"Sonra annem vampirlerle yakınlaştı. Sebebi sendin."

 Ürperdiğimi hissettim.

"Annem anneni çok seviyordu. Onlar öldükten sonra bütün avcılar büyük bir travma yaşadı. Ve senin gelişin. Konuşmaları duyardın. Annenin kopyası gibi olduğunu söylerlerdi. Ama annem sana zarar vermekten başka bir şey düşünmedi. Ona göre sen onların çocuğu olamayacak kadar sıradandın. Senin rüyaların başlayınca apaçık bir şekilde plan geliştirdi. Büyük vampiri uyandıran, hayatımızı mahveden kişi annemdi."

Bir şeyler söylemem gerektiğinin farkındaydım ama her cümlesiyle konuşma yeteneğimi kaybediyor gibiydim.

"Babam başından beri onu kurtarmaya çalıştı ama annem kafayı yemiş gibiydi. Onu gerçekten seviyordu. Sonra annem öldü ve tüm dünyası değişti."

 Şu anda anlaşılmayacak bir şey yoktu. Ailemden sonra bana katlanamıyorlardı, diğerlerinin de benden nefret edip etmediğini merak ettim. Bu düşünce beni ürpertti.

"Baban, sana hiçbir şey söyledi mi?"

"Sadece, benden nefret ettiğini söyledi."

 Ural'dan nefret ediyordum. Ona güvenebileceğimi sanmıştım ama bir kez daha anlıyordum ki kimseye güvenmemem gerekiyordu. 

"Onu bulacağım, her şeye bir son vereceğim."

Ses çıkarmadı. Odasından çıkıp kendi odama gittim. Eskiden anne ve babamın odası olduğu için eşyaları değiştirmemiştim. Odanın her yeri avlarla ilgili notlarla doluydu. Ama avcılarla ilgili hiçbir şey yoktu. Çünkü onları herkes seviyordu. Günlüğünü tekrar okumaya başladım. Ezbere bildiğim yazıları atladım. Sona gelirken sayfaları hızlıca çevirdim. İçinde işe yarayan bir şey olduğunu sanmıyordum. Annemin başka bir defteri daha olduğunu duymuştum. Yemek tariflerini yazıyordu ve mutfakta duruyordu. Hiç bakma gereği duymamıştım. Fakat şu an o kadar boş hissediyordum ki mutfağa yöneldim. Herkesin kafası doluydu onun için kimse konuşmuyordu. Köşeden defteri alıp tekrar odama çıktım. Okan'ın odasının önünden geçerken içeri doğru baktığımda camın önüne oturmuş olduğunu gördüm. Onu yalnız bırakmak iyi olacaktı. Odaya gelince yatağa oturdum ve ilk sayfayı açtım. Gülümsedim. Hep kendi sevdiği yemeklerin tariflerini yazmıştı. Gözlerim dolarken son sayfaya geldim. Ama kağıt türünde bir değişiklik vardı. Bu ince bir ayrıntıydı çok dikkatli bakılmadıkça fark  edilemezdi. Elimi kağıdın üzerinde gezdirdim. Ucunda bir kalkıklık vardı. Yavaşça sıyırınca başka bir kağıt ortaya çıktı. Annemin yazısı değildi. Yazıyı biraz daha inceleyince bunun babamın yazısı olduğunu anladım. Hızlıca okumaya başladım.

 İhanet.

Ne hissedeceğimi bilmiyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum. Her şeyi mahvediyorum. Ona her şeyi olması gerektiği gibi hissettiriyorum ama bu beni boğuyor. Her şeyi anlatmalıyım. 

 Yazı burada bitmişti. Ama bu ne demekti? Bir süre nefesimi dinledim. Babam neden bahsediyor olabilirdi? Kafamı toparlamaya çalışırken kapıda Okan'ı gördüm. 

"Gelebilir miyim?"

 Kafamı sallayarak onu içeri çağırdım. 

"İyi misin?"

"Evet."

"Ben diyecektim ki birlikte bir şeyler yapalım mı?"

 Şaşırmıştım. 

"Olur. Ne yapmak istersin?"

"Hiç lunaparka gitmedim. Gidebilir miyiz?"

"Tamam. Hadi hazırlan." 

Mutlu bir ifadeyle odasına gitti. Bende babamın notunu alıp yemek kitabını eski yerine götürdüm. Kapıda beklerken kötü düşünceleri uzak tutmaya çalışıyordum. Aslında alışmış olmam gerekirdi, normal çok az şey yaşıyordum.  Okan gelince arabaya binip lunaparka gittik. Onun mutlu olacağını düşünmek beni de eğlendiriyordu. Arabayı durdurduğumda heyecanla indi ve beni bekledi. Yanına gidince koşmaya başladı. Bir yandan da bana bağırıyordu. Gülüp yanına gittim. Ne zaman dursa hemen başka bir şeyin yanına gidiyordu. Böylece birkaç oyuncak gezdikten sonra dönme dolabın önünde durdu. Çok yorulmuştum ama o büyülenmiş gibi bakıyordu. Bana baktığında kaçış olmadığını anladım. Sonunda ona da bindik. Biz yükselirken o hem korkuyla hem heyecanla aşağı bakıyor ve bir şeyler anlatıyordu. Gözlerimi ondan alıp ilerideki ormana çevirdim. Şimdi en tepedeydik. Okan'ın gülüşüne katılırken tekrar alçalmaya başlamıştık. Orman çok güzeldi. İnince oraya göz atmayı düşündüm. 

"Alçalıyor."

Okan bunu üzüntülü bir şekilde söylemişti.

"Tuvalete gidebilir miyim?"

 Güldüm. O kadar sevimliydi ki. Kafamı salladım ama ben arkasından seslenirken koşarak gitmişti. Bende ormana doğru yürüdüm. Önce hafif bir hareketlilik sezdim ama bir hayvan olabilir diye çok umursamadım. Bahar gelmişti, doğa uyanıyordu. Bu manzaralar bana hep huzur verirdi. Ses yakından gelince kafamı çevirdim. Koşan birisini gördüm. Aslında bir çocuk olabilir diye umursamazdım ama yüzündeki maske beni ona çekiyordu.

 Koşmaya başladım.

Neden burada olduğunu tahmin edebiliyordum. Sebebi Okan değildi. Babamı biliyordu. Emindim.

"Dur!"

Elimden geldiğince hızlı koşmaya çalışıyordum. Yavaşlayınca şaşırdım. Ne yapmaya çalışıyordu?

Eğilip yere bir şey bıraktı. Sonra tekrar koşmaya başladı. Maskesini eliyle tutuyordu. Dikkatlice bıraktığı şeye doğru yürüdüm. Siyah bir zarftı. Üzerinde maskesindeki işaretlerden vardı. Bu adam nasıl bir manyaktı böyle? Zarfı yırtıp açtım. Üzerinde babamın resmi vardı. İçinde ise bir süre sonra anlam verebildiğim bir şey vardı.

Pars'ı çizmişti. Yanında babam vardı. İkisinin de gençliklerini çizmişti. Kağıdı aşağı doğru açtıkça ikisi de yaşlanıyor gibilerdi. Pars tahminimce on altı yaşındayken bir şey oluyordu. Babamın bahsettiği, onu kahreden şey. Pars'a olan güvenimi bile sarsacak bir resim. Bir ok ve zehir.


BALIN (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin