12.BÖLÜM:DOĞUM GÜNÜ

23.6K 1.5K 75
                                    


Sabah uyandığımda kendimi uykusuz hissediyordum. Çünkü bütün gece avcı olduğum rüyalar görmüştüm. Vampir avcısı... Git gide bu işte daha iyi oluyordum. Hedefi çoğu zaman tam vurabiliyordum. Bu da onlardan daha az korkmamı sağlıyordu. Alkim ve Perihan teyzeyle vakit geçirmediğim zamanlar Pars'ın yanında oluyordum. Arkadaşları da çok iyilerdi. Onlarla vakit geçirmek beni mutlu ediyordu. Eğlenceli bir kahvaltıdan sonra Köpüğü dışarı çıkardım. Hava güzeldi bende parka doğru yürüdüm. Biraz yürüdükten sonra karşımdan çok tatlı köpeği olan bir çocuğun geldiğini gördüm. Yavaşlayarak yanıma gelmesini bekledim. Çocuk cidden yakışıklıydı ve sanki daha önce bir yerde görmüş gibiydim. İçime kötü bir his dolmuştu. Çocuk da beni tanıyor gibi yanıma geldi.
"Merhaba."
"Merhaba."
"Köpek çok tatlı."
"Teşekkürler, seninki de öyle."
"Adı ne?"
"Köpük. Bu tatlı köpeğin adı ne?"
"Aslında bütün arkadaşlarım ona farklı seslenir."
"Seni daha önce görmüş olabilir miyim?"
"Sanmam."
"Peki."
Uzaklaştım. Bu çocuğu gördüğüme emindim ve sanırım pek güzel bir karşılaşmamız olmamıştı. Kafeye dönmeye karar verdim. Alkim'le konuşarak rahatlayabilirdim.
*****
Arelden
"Gelip bütün planlarımızı bozmak haricinde yapacak bir şeyin kaldı mı?"
"Buraya plan bozmaya gelmedim Arel. Sadece onu bulmaya geldim."
  "Kutan ve Ayşe. Bu hikaye, yıllarımızın aşk hikâyesiydi. Bir insan ve bir vampirin imkânsız aşkı. Ah, ne kadar saçma ve gereksiz bir aşk.
    Mutlu süren yıllar, vampirlerin en büyüklerinin buna son vermek istemesiyle başlıyor, mücadeleler sonuç vermiyor...
   Aşıklar ayrılıyor, Kutan buradan ayrılıyor, melek gibi kadın şeytana dönüşüyor.
   Mutsuz son."
"Kadın hâlâ o yetimhanede müdire. Sence içeri girip onunla konuşabilir misin? Konuşsan bile nasıl tepki verir?"
"Bana inanır."
"Sana asla inanmayacak. Ondan uzak kaldığın için senden nefret edecek."
"O kız kim? Beni ona ulaştırabilir mi?"
"Aslında sevgiline ulaştıktan sonra onu öldürsen iyi olur."
"O kızın kim olduğunu ve nereden tanıdığınızı anlat."
"Kanını içmek zevkli olacak."
*****

Bugün benim için gayet yorucu geçecek gibiydi.
"Alkim çok yorgunum."
"Ama Derin sürekli kafede oturmaktan sıkılmadın mı?"
"Sıkıldım ama.."
"Ama ne? Hadi kalk. Çok eğleneceğiz."
Kalkıp üstümü değiştirdim. Alkim'le alışveriş kesinlikle yorucu olacaktı.
Spor bir şeyler giyip çantamı aldım.
*****
2 saattir dolaşıyoruz ve Alkim'in elleri dolu olmasına rağmen ben hâlâ bir şey almadım. Şu an yorgunluktan kollarım ağrıyor fakat bunu Alkim'e söylemiyorum çünkü asla durmuyor.
"Alkim biraz dinlensek?"
"Ama daha gezeceğimiz bir sürü mağaza var."
"Biliyorum ama çok yoruldum."
"Tamam hadi gel kahve içelim."
Sonunda kendimi sandalyeye attığımda bacaklarımı hissetmediğimi fark ettim. Gelen kahveyi içerken neredeyse boğazıma kaçıyordu. Bu çocuk... Bu o çocuktu! Parkta gördüğüm çocuk! Neden buradaydı? Neden her yerde onunla karşılaşıyordum? Bu iş gerçekten canımı sıkmaya başlamıştı. Pars'a sormalıydım. Belki tanıdığı biridir.
"Derin."
"Efendim."
"Sana sesleniyorum yarım saattir. Hadi kalk daha çok gezmemiz gerekiyor."
"Tamam."
Artık kıyafetlere kafa verebileceğimi sanmıyordum. Bu çocuk kimdi öğrenmeliydim.
"Alkim hevesini kırmak istemiyorum ama artık kafeye dönebilir miyiz?"
"Tamam zaten daha fazla taşıyamazdık."
Mağazadan çıkıp taksiye bindik.
Başım ağrıyordu. Son günlerde çok stresliydim. Kendimi rahatlatacak bir şeyler yapmalıydım. Aslında son zamanlarda beni en çok ok atmak rahatlatıyordu. Ama kafede yapabileceğim bir şey bulmalıydım..
Meyveli pasta! Hem yaparken eğlenirdim hem Alkim ve Perihan teyzeyle daha eğlenceli vakit geçirebilirdim. Biraz dinlendikten sonra başlayacaktım.
Kafeye gelince hemen kendimi yatağa attım ve gözlerimi kapattım.
*****
Bu kadar saat uyumuş muydum gerçekten? 3 saattir uyuyordum ve kimse beni uyandırmamıştı. Gözlerimi ovuşturarak aşağı indim. Kimse yoktu. Koltuğa oturup beklemeye başladım. Çok geçmeden Alkim gözleri dolu ve heyecanlı bir şekilde içeri girdi.
"Derin çok kötü bir şey oldu."
"Alkim neler oluyor?"
"Pars.. Yaralandı." 
"Ne?"
"Özür dilerim."
"Beni ona götür."
Koşarak kafeden çıktık. Koşarken boğazımdaki yumruyu hissediyordum. Ormana,Parsların evine geldik. Gözlerim bulanık görüyordu. Bir an önce onu görmek istiyordum. İçerisi neden bu kadar karanlıktı?
Elimi duvarda gezdirirken ışığı açtım ve karşımdaki manzara karşısında ağlamaya başladım.
"İyi ki doğdun Derin!"
Hepsi aynı anda şarkıyı söylemeye başladılar. O anda içeri elinde pastayla Pars girdi. Bir yandan gözyaşlarımı siliyor bir yandan da kızgınlığımı geçirmeye çalışıyordum.
Pars pastayı masaya bırakıp bana sarıldı.
"İyi ki doğdun doğum günün kutlu olsun Derin."
Benden ayrılınca kendimi kötü hissettim. Bana sonsuza kadar sarılabilirdi. Diğer arkadaşları, Alkim ve Perihan teyze de sarılınca hediyeleri verdiler. Yıllar sonra ilk kez doğum günümü kutluyordum. Açıkçası tamamen aklımdan çıkmıştı.
Alkim oyuncak kocaman bir fil, Perihan teyze parfüm, Pars'ın diğer arkadaşları da kurt kafası şeklinde gözleri pırlantadan bir kolye almışlardı. Pars'ın hediyesini gerçekten merak ediyordum. Gözlerimi kapatmamı söyledi. Açtığımda masanın üzerinde göz kamaştıran pırlantalarla süslü ok ve yay duruyordu. Gerçekten büyülenmiştim. Ok atmak zaten hobim haline gelmişti. Artık bu işi daha zevkli yapacaktım. Oturup pastaları yedikten sonra sohbet ettik. Hayatımda geçirdiğim en zevkli doğum günlerinden biriydi. Hepsine tek tek sarıldıktan sonra kafeye dönmek için evden çıktık. Eğlenmiştik ama gerçekten yorulmuştuk. Kafeye gelince merdivenleri sürünerek çıkıp odaya girdim. Yatağın üstünde bir şey vardı. Bir kutu. Koşup elime aldım. Üstünde bir not vardı.
"Doğum günün kutlu olsun."
İçinde ise zarif ve sonsuzluk işareti olan bir bileklik vardı. Bunu kim göndermişti? Vampirler olsa mutlaka bir tehdit olurdu. Onlar değildi. O zaman bugünün doğum günüm olduğunu bilen ve bu kutuyu buraya bırakan kişi kimdi?

BALIN (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin