2.BÖLÜM:SIRLAR

44.4K 4.1K 437
                                    

Multimedya yetimhane müdiresi

  *****

  Sabah, Alkim ile beraber bahçeye çıktık. Diğer çocukların arasından sıyrılıp dış kapının yanına gelmiştik. Bu büyük ve hep kilitli kapının arkasında bambaşka bir dünya vardı. Korkunç.

"Sana bir hikaye anlatacağım." Heyecanlandığı her zaman olduğu gibi, gözlerini büyütmüş bana bakıyordu.

"Yaklaşık yirmi yıl önce, Sarmaşık Yetimhanesi'nde, yani burada bazı olaylar yaşanmış. Sıradışı ve ürkütücü olaylar."

"Önce, bir çocuk kaybolmuş. On iki yaşında, kızıl saçlı bir kız çocuğu." Burada, anlattığı kızın görüntü olarak bana benzeyebileceğini fark ettim.

"Bir hafta boyunca, kızı aramışlar fakat sonuç alınamamış ve arama sona ermiş. Zaten, kızı merak edecek kimsesi yoktu. Arkadaşı hariç."

"Kızı arkadaşı mı bulmuş?"

"Evet ama orada ne gördüyse kızı acilen bir akıl hastanesine kapatmak zorunda kalmışlar."

"Ne demek istiyorsun?"

"Kız, aslında başından beri yetimhanenin içindeymiş."

Şok olmuştum. Bir hafta boyunca, üç katta kızı görmemişler miydi?

"Sorun şu: Kız bu üç katta da değildi. Anlıyor musun?"

Gözlerim yavaşça kilitli kata kaydı. Oturduğum yerden üç odayı da görebiliyordum. Gözlerimi sırayla camlarda gezdirdim.

"Kız, yemekhaneden arta kalanları her gün biriktirmiş ve sonunda oraya girerek orada yaşamaya başlamış."

"Ama orası kilitli."

"Ah, o zamanın müdürü tam bir aptalmış. Ayşe Hanım gibi sert değilmiş. Ayakta uyutmak kolay işmiş yani. Hele ki öyle bir kız için."

Sondaki cama baktım ve yerimden sıçradım.

"Hey, ne oluyor?"

Alkim'e cevap vermeden içeri koşmaya başladım. O da peşimden geliyordu ve diğer çocuklar bizi izliyordu.

"Derin!"

Müdire'nin seslenişe de aldırmadım. Merdivenleri de koşarak çıktım ve kilitli kata gelince, merdivenlerin önündeki demirleri sallamaya başladım.

"Orada, orada!"

Bana yetişmişlerdi.

"Kafayı mı yedin sen?" Ayşe Hanım, kollarımdan tutmuş beni sarsıyordu.

"Cevap ver! Burada ne arıyorsun?"

Alkim korkuyla bizi izliyordu.

"Özür dilerim, ben..."

"Ne?"

"Ben, ilgi çekmek istedim."

"Aptal." Kolumu daha sert tuttu ve ikimizi de çekiştirerek aşağı indirdi.

"Üç gün boyunca dışarıda olmanızı istemiyorum."

Kapıyı çarptı ve gitti.

"Ne yapıyordun?"

"Sana güvenebilir miyim?"

Şaşırmışa benziyordu.

"Tabii ki."

"Sen, o kızı anlatırken üçüncü odanın camından birisi bana işaret etti. Yemin ederim."

"Ne işareti?"

"İçeri gelmemi söyledi. Koşmaya başlamadan çok kısa bir süre için inceledim ama görüntüsü hafızama kazındı bile."

"Tıpkı tarif ettiğim gibiydi değil mi?"

"Evet."

Bir süre sessizlik içinde oturduk. Ayağa kalktığımda, aklımdan geçeni biliyordu.

"Hayır."

"Durmayacağımı biliyorsun."

"Lütfen. En azından bugün yapma."

"Peki."

Yatağıma geri oturdum. O da kendi yatağına gitti ve tüm günü düşünerek geçirdik. Alkim akşam yemeğine indiğinde ise, uykuya daldım.

*****

"Küçük kızların tatlı gülümsemeleri... Oğlanların şakalaşmaları... Her şey ona o kadar boş geliyordu ki.

Buraya ait değildi. O da bunu hissediyordu. Ama çok az kalmıştı. Bu hayatından kurtulmasına çok az kalmıştı.

Gözlerini üst kata çevirdi. Oturduğu yerden üç katı da çok rahat görebiliyordu. Sondaki oda, onu çağırıyordu.

Kendisine çok bol olan ama çok sevdiği kırmızı ceketinin içinden anahtara baktı. Yemeği, anahtarı ve oyuncak ayısı olduğuna göre kendisine yeni bir hayat bulmasının vakti gelmişti.

Hep yaptığı gibi güvenlik görevlisine nazikçe selam verdi, saçını hafifçe geriye attı ve ellerini ceketinin cebine koyarak içeri girdi.

Müdürün odasının yanından geçerken elinden geldiğince sessiz oldu, zaten o iğrenç adamın bu küçücük kızı fark etmesi olası değildi.

Merdivenleri parmak ucunda çıktı ve üst kata geldi.

Üç oda onu bekliyordu. Anahtarı, kilitli kapıya taktı ve yavaşça ittirmesine rağmen kapının ses çıkarmasına engel olamadı.

Ayakkabılarını çıkardı, kendini evinde hissediyordu ve insan evine girerken ayakkabılarını çıkarırdı.

Sondaki odaya geldi. Burada kilit falan yoktu, hatta kapının boyaları dökülmüştü ve gerçekten çok bakımsızdı.

İçeri girdi, o kadar fazla toz vardı ki, ciğerleri acıyana kadar öksürdü.

Bundan sonra dönüş yok, oyuncak ayısını köşeye koydu. Yatak örtüsünü altına serdi ve yastığını üstüne koydu. Sakladığı domateslerden birini yedi, biraz da patates püresi kaçırmıştı, onu da yedi.

Kendini çok mutlu hissediyordu.

Camdan aşağı baktı, ip atlayan kızlara ve birbirlerine vuran erkeklere. Hepsinden nefret ediyordu.

Gerçekten, onu aramaya başladıklarında, müdür itibarının lekeleneceği için o kadar korkacaktı ki yüzündeki ifadeyi tahmin bile edemiyordu.

Yeni yatağının tam karşısındaki aynalı dolaba yürüdü. Geceleri ayna görmekten çok korkardı.

Aynanın üzerindeki tozu eteğine sildi, müdürün korku içindeki yüzünü taklit etti.

Güldü, güldü ve saatlerce güldü.

Bir nesil sonra birisi daha gelecek. Benim gibi.

Ve sen geldin bile."

*****

Terler içinde uyandım, Alkim yatağımın köşesinde oturuyordu.

"Kabus gördün. Sakin ol."

"Kız; kızıl saçlı, bizim boylarımızda, çilli ve kırmızı ceketi var. Onu çok seviyor değil mi?"

"Anlamıyorum."

"Anlattığın kız, böyle değil mi?"

"Bilmiyorum."

"Ne duyduğunu hatırla."

"Bilmiyorum." Korkuyla geri çekildi.

"Bu kadar etkileneceğini düşünmemiştim."

"Bu etkilenme değil, beni çağırıyor."

"Ne?"

"Kız, beni çağırıyor."

Ben hızlı hızlı nefes alıp verirken, üst katı tutan kilitlerin sallandığına yemin edebilirim.

BALIN (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now