-27.BÖLÜM-

812 51 4
                                    



 ''Çekil şuradan çelimsiz gelin, evladıma güzel bir yemek yapayım,''

Yine kendi mutfağımdan kovulmuştum. Yaklaşık üç gündür kendimi evimde değilim gibi hissediyordum. Babaannenin beni sevmediğini her dakika belli etmesi sinirlerimi ne kadar zorlasa da sesimi şimdilik çıkartmamaya özen gösteriyordum. Yavaşça salona ilerlediğimde Zeyno'nun koltukta oturduğunu gördüm ve yanına ilerledim. Neden bu kadar düşünceli olmasına bir anlam veremiyordum.

''Zeyno, iyi misin canım?''

Yanına oturduğumu fark ettiğinde bakışlarını bana çevirdi ve başını olumlu anlamda salladı. Bir derdinin olduğunu bilsem de sormaya çekiniyordum. Şu aralar sanki kilo almış gibiydi, depresyondaydı herhalde. Üstelik Ahmet Bey, onu gördüğünde nerelerde olduğunu sormuştu. Babasının yanına gitmemiş miydi? Gitmediyse bile kimin yanında kalmıştı, merak ediyordum.

''Kız gelin! Tencereler nerde!''

Derin bir nefes aldım. Gerçekten sıkılmaya başlamıştım bu durumdan. ''Üst taraftaki dolapta!'' Bana ne zaman gelin diye hitap etmekten vazgeçecekti bu kadın? Bugün Alper hastaneden çıkacağı için o kadar mutluydum ki. Sadece onun için katlanıyordum bu kadına. Yoksa gerçekten kalbini kırabilirdim.

''Hala acıyor mu?'' diyerek kolumu gösterdiğinde tebessüm etmeye çalıştım. ''İlk günlerdeki kadar değil, alçı biraz ağır geliyor ama olsun.'' Gülümsemeye çalıştı o da. ''Allah korumuş sizi, ikiniz de küçük sıyrıklarla atlattınız,'' dediğinde cevap vermedim. Bütün suç bana aitti. Benim yüzümden kaza yapmıştık, eğer Alper'e bir şey olsaydı vicdan azabından yaşayamazdım herhalde. 'Sadece vicdan azabı mı, yoksa aşkından mı?' İç sesim susmak bilmiyordu. Ona aşık olduğumu da kim çıkarmıştı. Tamam, seviyordum ama aşk söz konusu değildi, olmamalıydı. Yoksa gerçekten aşık mıydım? Aşkın tanımı neydi, ben ona aşık olduğumu nasıl anlayabilirdim ki!

Bir haftadır hastanedeydi Alper. Ayağı kırılmıştı, ameliyat olmuş ve platin takılmıştı. Benim kolumda çatlak vardı. Ama Alper'in ki kadar zor bir şey değildi. Onun için o kadar üzülmüştüm ki, bunun tarifi imkansızdı sanırım. Ben üç gün önce çıkmıştım hastaneden. Üç gündür de babaanne bizim evdeydi ve bana kök söktürüyordu. Alper'in başında dedesi kalıyordu. Ne kadar ben kalmak istesem de beni ikna edip eve göndermişti. Zeyno da yanımdan hiç ayrılmıyordu, bana arkadaşlık ediyordu.

Meryem sultan hergün yanıma uğruyordu ama babaanneyle anlaşamadıkları için biraz kalıp gidiyordu. Üç gün boyunca babaanne bizimkileri eve almamıştı. Neymiş efendim evde erkeğim yokmuş başka adamların ne işi varmış! Ağabeylerim desemde anlamadığı için kapı dışarı olmuşlardı. Büyük bir ihtimal bugün Alper'le birlikte geleceklerdi.

Zeyno'nun hızla banyoya koşmasıyla, telaşlanıp arkasından bende koştum. Kustuğunu görünce sıkıntıyla iç çektim. İki gündür devamlı kusuyordu. Önemli bir rahatsızlığı mı vardı acaba? Başını klozetten kaldırınca sağ elimle onun yerden kalkmasına yardımcı oldum ve diğer taraftaki havluyu ona uzattım. Yüzü sararmıştı ve onun bu hali beni korkutuyordu. ''İyi misin?'' diye sorduğumda sadece başını sallamış ve derin derin nefes alamaya devam etmişti.

''Acaba bi sorun mu var? Hastaneye gidelim, bu böyle olmaz.''

Telaşla başını olumsuz anlamda salladı, ''yediğim bir şey dokunmuştur.'' Öfkeli bakışlarımı yüzüne çevirdim. ''Saçmalamayı keser misin, iki gündür devamlı kusuyorsun Zeyno, önemli bir şey olabilir.'' Havluyla yüzünü sildikten sonra, ''gerek yok,'' diyerek banyodan çıktı. Arkasından öylece bakakalmıştım.

Kalp Kırıkları (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin