-17.BÖLÜM-

985 60 18
                                    


DİDEM:


Güneş, yine gözüme tek bir gram uyku girmeyen yeni bir güne selamladı beni. Yavaşça doğruldum yataktan ve banyoya ilerledim. Beş gündür gözüme uyku girmiyordu ve ben hala yaşayabildiğime şaşırıyordum. Bu uykusuzluktan tek bir yorgunluk hissetmiyordum, sanki. Canım yanmıyordu ama hala bir hayatım olup olmadığından şüphe ediyordum. Yaşayan bir ölü mü olmuştum yoksa? O günden beri güven falan kalmamıştı bende. Uyumaya çalıştığım gecelerde boğazıma yine onun elleri dolanıyor, nefes almamı güçleştiriyordu. Korkuyordum, her an karşıma çıkacak yeniden beni nefessiz bırakacak diye. Ruhum yaşıyor gibi değildi. Güveni boşa çıkan bir kıza güvenini geri verebilirler miydi? Benim güvenim herkese karşı bitmişti çoktan.

Küveti sıcacık suyla doldurdum ve içine girdim. Sıcak su ruhuma çok iyi geliyordu, içimi sıcacık yapıyordu. Mert umurumda değildi, ne istiyorsa onu yapmalıydı. Benden uzak Allah'a yakın olsun.

Gözlerim yarı açık şekilde rahatlamaya çalışırken banyonun kapısı bir anda açıldı. İki gündür yaptığım gibi üzerimdeki kıyafetleri çıkarmaya üşendiğim için, kıyafetlerimle küvete girdiğim için sorun etmedim, yavaşça bakışlarımı kapıya çevirdiğimde Alper alışmış bir tavırla yanıma ilerledi. Kolumdan tutup kaldırdı beni, yüzünde yine duyguya ait tek bir ifade yoktu. ''Neyse ki soğuk suyun içine girmiyorsun,'' diye mırıldandığında gülmeye çalıştım. ''Canım kıymetlidir benim,''

Küvetten çıkmama yardım ettikten sonra üzerimdeki ikinci deri gibi yapışmış olan tişörtü çekip çıkardı ve askıdaki havluya sardı beni. Sesimi çıkarmadım, üç gündür alışkanlık haline getirmişti bu davranışları. Sıkıca sarmaladıktan sonra bana baktı, ''Yine mi uyumadın sen?'' diye sordu kuşkuyla. Küçük bir çocuk gibi hissediyordum onun yanında. Başımı olumsuz anlamda salladım. ''Ne kadar sürecek bu böyle,'' diye mırıldandı kendi kendine ve beni banyoda bırakarak çıktı. Üzerime kıyafet almaya gittiğini biliyordum. Bana acıdığı için üç gündür hep ilgi göstermişti. Bu ilgiye ne kadar alışmamaya çalışsam da alışıyordum galiba.

Banyoya geri döndüğünde elinde kıyafetlerim ve iç çamaşırlarım vardı, ''Giyin,'' dedikten sonra banyodan çıkmıştı. Yemeyeceğimi bildiği halde yine kahvaltı hazırlamıştı büyük ihtimal. Yemeyecektim, iştahım yoktu. Üzerimi giyindikten sonra mutfağa indim.

Tam tahmin ettiğim gibi hazırlamıştı kahvaltıyı. Ama bu sefer farklıydı. Masada Meryem Sultan'ın yaptığı, yemelere doyamadığım o zeytinli poğaçalardan, kıymalı böreklerden, çikolatalı kreplerden vardı. Ben şaşkınlıkla masaya bakarken O'nun sesiyle doldu mutfak, ''Meryem teyze göndermiş bunları, sen çok seviyormuşsun. Kahvaltımızı edelim de seni bir yere götüreceğim.'' Dediğinde başımı salladım ve masaya ilerledim.

Kahvaltıyı yaptıktan sonra üzerime bir hırka giydirdi. Kımıldayacak halim yoktu, uykusuzluğun nedenlerinden biriydi bu belki de. Ayakkabılarımızı giyeceğimiz sırada kutunun içinden ayakkabı çıkardı, aynı iki çift ayakkabı. Anlamamış, baygın bakışlarla ona baktığımda, omuz silkti, ''Çok beğendim ama çift satılıyormuş al birini sen giy,'' dedi. İtiraz etmeden giydim ayakkabıları, onu sorgulayacak durumda değildim zaten.

Evden çıktığımızda arabaya yöneldim. ''Hayır,'' diye bağırdı ardımdan, ''Arabayla değil benim Fırtınayla gideceğiz.'' Fırtına mı? Yavaşça arkamı döndüğümde güzel, siyah bir motorun yanında duruyordu. Fırtına bu olmalı diye geçirdim içimden. Aslında şartlar normal olsa çok mutlu olurdum motorla gideceğimiz için ama şartlar normal değildi, ben normal değildim. Bir şey demeden yanına ilerledim ve elime tutuşturduğu kaskı kafama geçirdim sonra da arkasına oturdum. ''Bana tutun,'' dediğinde umursamaz bir tavırla, ''Gerek yok,'' diye mırıldandım, ''Ben daha önce çok motor bindim.''

Kalp Kırıkları (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin