Ayaz'ın davranışları o kadar tutarsızdı ki anlamlandırmakta güçlük çekiyordum. Daha dün benden uzak dur diyerek bana karşı hiçbir şey hissetmediğini söylerken bugün Anıl ile aramda bir şeyler olduğunu düşünerek öfkeleniyordu. Hatta o kadar öfkelenmişti ki fiziksel şiddet uygulamaktan çekinmemişti.

Gözlerim kapalı, arkamdaki arabaya yaslanmış halde durmaya devam ederken Çınar'ın, "Ağlıyor musun?" diye sormasıyla gözlerimi tekrar açtım.

"Sınıfa gitmedin mi?" diye sorarken sesim kısık çıktı ama neyse ki çatlamadı. Ağlamıyordum ama ne hissediyordum onu da çözemiyordum.

"Seni bekledim," dedi. Gülümsemeye çalıştım ama pek beceremedim. "Ayaz ile aranda bir şey mi var?" diye sorarken kaşlarını çattı Çınar.

Çınar'ın sorusunun cevabını ben de bilmiyordum bu yüzden bir cevap verebileceğimi düşünmediğim için merak ettiğim başka konulara geçiş yaptım.

"Ayaz okulda birine vurduğu için ceza almayacak mı?" diye sordum. "Sınıfa girerken de kapı falan çalmıyor. Bu rahatlığının ve hocaların sessiz kalmalarının sebebi ne?"

"O hiçbir zaman ceza almaz ki," dedi Çınar omzunu silkerek. Herkesin bildiği çok açık bir gerçeği kaçırıyormuşum gibi hissederek kaşlarımı çattım. "Basit bir yumruk ne ki? Daha beter şeyler yapıp ceza almamış biri Ayaz," dedi.

"Ne demek istiyorsun?" diye sordum ama korkmuştum. "Dün bahsettiğin şeyle ilgili mi? Hani çıkışta yarın anlatırım demiştin?"

Çınar bir an söylemek üzere olduğu şeyler için kararsız kalmış gibi sessiz kalıp gözlerini kısarak yüzüme baktı. Anlatmayacağım diyecek olursa onu nasıl anlatmaya ikna edebilirdim bilmiyordum ama meraktan ölmek üzereydim.

"Tamam anlatacağım ama kimseye bahsetmeyeceğine söz vermelisin," dedi. Kalbim duyacağı şeyler için heyecanla hızlandı. "Çünkü bu konu sadece benim değil babamın da başını belaya sokabilir. Tamam mı?"

"Söz veriyorum kimseye anlatmam," dedim. "Zaten senden başka hiç arkadaşım yok," diye ekledim. Bu doğruydu.

"Babam avukat," diyerek bir ön bilgi verdi. 'Tamam' dercesine hızla başımı salladım devam etmesi için. Şöyle bir etrafına bakındıktan sonra anlatmaya devam etti.

"Dört yıl önce babam Tuncay Meydan'ın, yani Ayaz'ın babasının avukatıydı. Tam olarak ne suç işlemişti bilmiyordum ama Ayaz bir suç işlemişti ve babam da Ayaz'ın davasına bakıyordu. O zamanlar Ayaz Meydan kim tam bilmiyordum ama akşam yemeklerimizde sürekli adı geçiyordu masada."

Çınar'ı dinlerken o kadar dikkat kesilmiştim ki tek bir cümlesini dahi kaçırmak istemiyordum. Ayaz'ın bir suç işlediğini öğrenmek içimde bir yerleri yaraladı.

"Ayaz bir süre hapishanede yattı ama babam sayesinde ilk mahkemede tutuksuz yargılanarak serbest bırakıldı," dedi Çınar.

Bu bilgi beni paramparça etti. Gerçek bir suçluydu öyle mi? Mahkemede yargılanacak, demir parmaklıklar ardında dışarı çıkmayı bekleyecek bir suçlu? Ayaz'ı öyle düşünmeyi reddetti zihnim. Yakıştıramadı sanki sebepsizce.

"Ne kadar kaldı içeride?" diye sordum.

"Hatırlamıyorum ama liseye bir yıl geç başlamış bu yüzden." Önemsiz bir ayrıntıymış gibi yine omuz silkti. "Bir yıldan daha az sanırım, emin değilim."

O zaman Ayaz bizden büyüktü. Belki bir yaş belki de iki yaş. Şu an 19 ya da 20 yaşındaysa ve dört yıl önce yargılandıysa daha 16 gibi küçük bir yaşta hapishaneye mi girmişti? Bu korkunçtu. Uyuşturucu kullanmaya da o yıllarda mı başlamıştı acaba?

ZEHİR (1)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon