Anıl, "Büyük bir evim var," dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım. "Bir sürü boş oda var ve evde kimse yok," diye konuşmaya devam etti. "Kapını kilitleyip uyursun işte. Kabul et gidecek bir yerin yok."

Anıl'ın bu teklifini düşünmeyi bile reddettim. Güvenilmez kelimesi bir insan olsaydı bu kesinlikle Anıl olurdu. Onu henüz çok iyi tanımıyor olsam da bu gece yaptığı şeyden sonra bu sıfatı onun üzerine yapıştırırken asla kendimi kötü hissetmedim.

Yine de merak ettiğim bir şey vardı; bu yaşta tek başına yaşıyor olamazdı değil mi? Hassas bir cevap almamayı ümit ederek, "Ailen nerede?" diye sordum.

"Seyahatteler," dedi. Öldüler ya da ayrıldılar gibi bir cevap almadığım için rahatladım. Anıl bu konuyu hemen geçiştirip, "Ne diyorsun?" diye ısrar etti. "Buse'nin evine gidecek misin?"

Gözlerimi devirip, "Buket," diye düzelttim Anıl'ı. 

"Hadi ama seni yiyecek halim yok," dedi Anıl. O konuşurken aklımdan seçeneklerimi geçiriyordum. Evine gidebileceğim bir kız arkadaşım yoktu; ne eski ne yeni. Hiçbir akrabamız, aile dostumuz, tanıdığımız... Ya Adnan Soysal'ın evine gidip gururumu yok sayacaktım ve belki de sabaha kadar Buket ile kavga edecektim ya da...

"Sana güvenmiyorum," dedim Anıl'a.

"Beni tanımıyorsun," dedi o da hemen. Bir yerde evet haklıydı. Henüz onu tanıdığımı söyleyemezdim ve her karşılaşmamızda Buket de olduğu için hep bir kavga ile son buluyordu karşılaşmalarımız.

"Eğer aklından saçma sapan bir şeyler yapmak geçerse yemin ederim seni- " İşaret parmağımı yüzüne doğru sallayarak en ürkütücü tehditlerimi söylemek üzereyken Anıl parmağımı tutup aşağı indirdi. "Tamam anladım," dedi gülerek. Parmağımı bırakıp iki elini teslim oluyorum der gibi göğüs hizasında kaldırdı. "Sana dokunmayacağım, oldu mu?"

Çıktığımız barın olduğu sokaktan çok da fazla uzaklaşmadan lüks binaların olduğu bir siteye giriş yaptık. Anıl arabasını sitenin otoparkına park ederken endişeliydim ama aynı zamanda çaresizdim de. Başka seçeneğim yoktu ve kötü bir şey olmayacak diye düşünmeye çalışıyordum. En fazla ne olabilirdi ki zaten? Beni öldürecek hâli yoktu.

Asansör ile Anıl'ın dairesinin olduğu kata çıktık; bir apartman gibi değil de villalardan oluşan bir bina gibi görünüyordu. Beklediğim gibi Anıl'ın evi de oldukça büyük ve zengin işiydi.

"Genelde evde yalnız mı oluyorsun?" diye sordum içeri girerken. Açık kahverengi koltukların karşısında gerçekten büyük bir TV sistemi vardı; camlı dolabın içinde sayamayacağım kadar çok film görebiliyordum.

"Hayır," dedi Anıl. Kapıyı kapatıp amerikan tarzı mutfağa doğru ilerledi ve dolaptan bir şeyler bakınmaya koyuldu. İki bira çıkarıp tekrar yanıma geldiğinde salonun ortasında dikiliyordum. "Ama ailem ile de olmuyorum," deyip göz kırparak bira şişesini bana uzattı.

Ona yüzümü buruşturarak bakıp başımı iki yana salladım. "Keşke sormasaydım ve hayır içmeyeceğim," dedim. Beyaz dişlerini göstere göstere gülüp bira şişesini kafasına dikti ve koltuğa oturdu.

"Uyuyacağım odayı gösterir misin?" diye sordum kendimi rahatsız hissederek. Birayı önündeki sehpaya bırakırken bana şaşkın bir bakış attı. "Hemen uyuyacak mısın?" diye sorarken hayal kırıklığına uğramış gibiydi.

"Evet?" dedim yüzündeki ifadeye karşılık sorgulayıcı bir şekilde.

Biraz duraksadıktan sonra ellerini dizlerine vurarak, "Pekâlâ," diyerek oturduğu koltuktan kalktı. Sehpaya bıraktığı şişeyi eline alıp, "Beni takip et," dedi.

ZEHİR (1)Where stories live. Discover now