"Altın Vuruş'a mı gidiyoruz?" diye sordum. Okula geri dönmeyeceğimizi biliyordum.

Eren omzunun üstünden şaşkın ve heyecanlı bir yüz ifadesi ile bana bakarak, "Sen Altın Vuruş'u biliyor musun?" diye sordu. "Daha önce geldin mi? Yoksa yeni-"

"Önüne bak Eren!" Ayaz Eren'i azarlayınca Eren'in cümleleri kesintiye uğradı ve hemen önüne geri döndü.

"Bir kez gelmiştim," dedim. Eren'e cevap veriyor olsam da Ayaz'a bakıyordum. Ne tepki vereceğini görmek istemiştim ama hiçbir tepki vermeden dümdüz yolu izlemeye devam etti. Eren de kısaca, "Ya," demekten başka bir karşılık vermedi. Sanki Ayaz'ın biraz önceki, "Önüne bak!" sözü sadece yola bakması için bir uyarı değil aynı zamanda benimle de konuşmaması için üstü kapalı bir tehditti.

Araba o gece geldiğimiz sokağa girince bir dejavu yaşıyormuşum gibi hissettim. Gerçekten de beni Altın Vuruş'a getirmişti.

"Beni neden buraya getirdin?" diye sordum, arabayı kullanan Eren olsa da buraya gelmeyi Ayaz istediği için muhatabım elbette Ayaz oldu.

"Sana bir şey göstermek istiyorum," dedi. Altın Vuruş yazılı mekânın önünde Eren arabayı durdurdu. "İn hadi bazı gerçeklerin farkında olman gerekiyor."

Ayaz kapısını açıp dışarı çıkınca ben de yüksek arabadan hoplayarak indim. Çantamı tekrar omzuma takıp Ayaz'ın peşinden bara girdim. Eren de hemen arkamızdan geliyordu. O gece girişteki aşağı inen basamakları Ayaz'ın kucağında indiğimi hatırlayınca yanaklarımın kızardığını hissettim.

Bar bu kez bomboş değildi; o gün Ayaz ile birlikte oturduğumuz L şeklinde koltuğu olan büyük masada birileri oturuyordu. Ayaz'ı görünce masada oturan çocuklardan biri elini kaldırıp selam verdi; diğer kolunun altında ise sevgilisi olduğunu düşündüğüm ufak tefek, düz siyah saçlı ve kakülleri olan bir kız vardı. Kız o kadar çelimsiz görünüyordu ki kaç yaşında olduğunu merak ettim. Yüzündeki büyük gülümseme ona ait değilmiş gibi duruyordu çünkü gözleri çok cansız bakıyordu.

Ayaz masanın yanında durunca ben de hemen onun yanında durdum ve çekingen bir bakış attım. Koyu kızıl saçları yağlı gibi görünen diğer kız bana yüzünde hiç de arkadaş canlısı olmayan bir ifade ile bakarken onun tam karşısında oturan kızıl kahve saçlı çocuk onun aksine gülümseyerek bakıyordu. Gözleri yeşile kaçan bir maviydi.

"Bu kız kim?" diye sordu bana bakmaya devam ederken. Eren de gelip o çocuğun yanına oturdu.

"Can hâlâ gelmedi mi?" diye sordu Ayaz diğer çocuğun sorusunu yok sayarak.

"Hayır ama gelmek üzeredir epey oldu gideli," dedi sevgilisine sarılan koyu kestane saçlı çocuk.

Kızıl kahve saçlı çocuk Ayaz ona cevap vermeyince bu kez de gözleri parlayarak, "Yeni üye mi yoksa?" diye sordu ve oturduğu yerde kıpırdandı.

"Hayır," dedi Ayaz kesin ve net bir şekilde. Çocuğa bakan gözleri uyarı yüklüydü ve kesinlikle ürkütücüydü.

"O zaman ne işi var burada?" Kızıl saçlı kız sordu bu soruyu. Ses tonu hiç hoşuma gitmemişti; burada olmamdan hiç hoşnut görünmüyordu.

"Hayatımın tam olarak neye benzediğini görmesi için getirdim," dedi Ayaz. Sonra bana döndü ve sadece benim duyabileceğim bir sesle, "Belki o zaman onu hatırlamadığım için ne kadar şanslı olduğunu fark eder," dedi.

Bir şey söylemek için ağzımı açtığımda konuşmama fırsat tanımadan, "Ben bir içki alacağım," deyip bar bölümüne doğru yürüdü.

Masanın kenarında kendimi bir fazlalık gibi hissederek beklerken Ayaz'ın arkasından baktım kaldım. Çeşitli alkol şişelerinin olduğu bölüme girip bakınırken neden burada çalışan kimsenin olmadığını merak ettim. Doğrusu burada her şey garipti; hiç normal bir bara benzemiyordu.

ZEHİR (1)Where stories live. Discover now