"Seni Seviyorum"

En başından başla
                                    

Yüzümü Robi'ye döndüğümde yine çattık kaşlarını üzerime salmıştı. Bir şeyler anlamaya çalışıyor gibiydi, lakin her ne kadar saklamaya çalışsa da gözleri dolmuştu. Benden kaçmamıştı.

"O, o. Seni çok mu seviyordu?"

Böyle bir sual beklemiyordum açıkçası. Bir an aklıma Yusuf'um geldi. bana bakışı, gülüşü, her yemek yediğinde bilerek fazla alması. Bir anda yüzümde koca tebessüm yayıldı. Robi'ye tekrar baktığımda fısıltıya karışık bir şey dedi.

"Sanırım doğru söylüyorsun sana yan gözle bakmama-"

Dedi ve bakışlarını çevirip anlamadığım dilde konuşmaya devam etti. Bende sual ettiği soruya cevap verdim.

"O, mu? Öyle bir severdi ki; her halde şu fani beni dünyada kimse onun kadar çok sevmeyecek, hatta belki ağabeyim bile.! Öyle güzel mazimize var ki onunla, şöyle bir dönüp bakıyorum da maziye, tüm hayatım, neşem, hüznüm, hayallerim hepsi onunla dolup taşmış."

Küçük bir tebessüm yayılmıştı dudaklarımda.

"Şöyle tatlı bir mazimiz vardı; mesela ne vakit yemek yemeğe insek hep bir vuku olurdu. Lakin bir teyze vardı yemekhanenin baş hanımı. İnanır mısın herkesle çok iyi geçinen ben o teyzeyle her gün kavga ederdim. Ona; bana daha çok yemeği vermesini söylerdim, o da öfkelenir daha az verirdi, öyle ki sınırı aşıp en kötü yemeği bile bana verirdi. Lakin Yusuf, onun için öyle değildi. Ne vakit Yusuf'u görse aynen şunu derdi. 'oğlum gel sen çok açsındır, en güzellerini sana sakladım,' derdi, öyle ki Yusuf'umu sevmeyen bir Allah'ın kulu yoktu. O da bizim her vakit oturduğumuz en son köşeye gelir evvela teyzeye bakar buraya bakar mı diye, daha sonra önümüzdeki yemekleri değiştirirdik. O her vakit az yemeyi severdi, lakin açıktı mı da hiçbir Allah'ın kulu ona yetiş-"

Robi'nin gür kahkahası bir an beni ürkütse de şaşkınca, o komik çehresine seyre dalmıştım.. Ne de güzel gülüyor öyle. Ben ona bakınca gülüşü bir an soldu, kaşını çatıp tekrar aynı hali aldı. O öyle gülünce ve ardından hemen tekrar eski haline dönünce bu sefer bende kendimi tutamamıştım ve yere düşünceye dek gülmüştüm. 

Ne vakit bir erkeğin önünde güler oldum, ne vakit bir erkeğin karşımda olduğunu unutur oldum.

"Ben ona çok benziyorum dimi Enda."

Bunu söylemesini hiç beklemiyordum. Başımı eğip, "Evet," diyebilmiştim. Bir anda çok utanmıştım.

 "Sen, beni ona çok benzettiğin için mi benimle bu kadar rahat konuşup, karşımda gülüyorsun."

Başımı eğebildiğimce eğdim. Hatta ayağımla yeri kazabildiğim kadar kazmaya çalıştım, ne kadar fayda ederse tabii? Başımı kaldırdığım da o ateş mavisiyle gözlerle buluşunca, hemen tekrar eğdim başımı. Şu anda suç işlemiş bir kız çocuğunda hiçbir farkım yoktu. Bir anda irkilmiş, tüylerim diken diken olmuştu. Robi, uzun ince parmaklarıyla çenemden tutup, gökyüzünü kıskandıracak gök mavisi gözleriyle gözümün ta en içine tamahkarca bakıyordu. Bir anda öfkeyle kaşlarımı çatıp ellerine vurdum. Gür bir kahkaha attı.

Lakin öfkeyle yüzümü diğer tarafa çevirdim. Yanaklarımda küçük bir tebessüm yayıldı. Ne vakit başımı eğsem yoldaş da aynısı yapardı. Subhanallah. Bir insan bu kadar mı ağabeysine benzer!

"Bana bak Robi. O elini kırarım haa."

Sanki komik bir şey söylemiştim, bu sefer güldüğünden daha fazla, hatta iki kat daha fazla gülmüştü.

Sahi çocuk azarlar gibi 'o elini kırarım ha.' Ah Allah'ım sen akıl ver şu kuluna.

"Evet, evet. Kesinlikle onunla çok benziyoruz, zira sen benim karşımda gülecek bir kız değilsin! Bende sana merhamet edecek bir adam! Seni gördüğüm an, sanki asırlardır tanıyormuş gibi hissettim. Hatırlar mısın, seni kaçırdığımda sana her kırpaçla vurmalarını emrettiğimde, oradan derhal uzaklaşıyordum, zira içimde amansız bir sevgi ve acıma vardı sana karşı. Demek o, seni çok seviyormuş ki, o sevgiyi bana kadar hissettirdi."

"OBADAKİ AŞK..." Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin