31. Bölüm: Sultan Baybars

72 4 0
                                    

Yazar aldı kalemi:

Baybars ormanın biraz daha içine doğru yürümüştü. Yıllar öncesini düşündü. Buraya geldiği ilk günleri... O zamanlar Eyyubi Hanedanlığı Mısır ve Suriye'de hüküm sürmekteydi. Devletin başında Sultan Salih vardı. Şam'da ise onun emiri Aytekin bulunuyordu.

Baybars başına gelen bir takım olaylarla Aytekin'in konağına gelmişti. Burada dört yıl kadar kaldı. Bu dört yıl içinde şuanda içinde bulunduğu ormana gelir ve avlanırdı. Bu orman da yaşadığı kötü anıları unutmaya çalışırdı. Moğolların baskınını. Anne ve babasını bir daha göremeyeceği gerçeğini burada unutmaya çalışırdı. Baybars eski hayatını unutmaya çalışırdı. Dest-i Kıpçak'ta yaşadığı o güzel hayatını unutmalıydı. Unutmalı ve yeni hayatına bir şekilde başlamalıydı. Zaman güzel ve kötü anıları da silerek ilerliyordu Şam şehrinde fakat o zamanlar Baybars'ın unutamadığı tek bir şey vardı. Ona eski hayatını unutturamayan bir gerçek. Hazal... Hazal'ı bir türlü unutamıyordu. Ceylan kadar iri ve güzel gözleri... Asi duruşu. Cesareti, zekâsı, sesi, güzelliği ve inatçılığını hiçbir zaman unutamıyordu. O zamanlar Baybars onu unutmanın en iyi çözüm olduğunu düşünüyordu. Hazal'ı aramak samanlıkta iğne aramaktan farksızdı. Hem bulsa ne olacaktı ki? Kendisi bir köleydi ve elinden hiçbir şey gelmezdi. Hem belki o da onu unutmuş olabilirdi. Bir başkasının cariyesi veya kadını olmuştu belki de çoktan. İşte bunları düşünmek Baybars'ı deli ediyordu. En iyisi düşünmemekti. Düşünmemek ve her şeyi unutmak...

Ama işler düşündüğü gibi olmadı. Önce Hazal'ın izini buldu. Daha doğrusu Hazal onu buldu ve ondan kaçtı. Baybars on yedi yıl öncesini hatırlamaya çalıştı. Anılar zihninde silik bir şekilde kalmıştı. Hazal'ı arıyordu. Önce esir pazarına gitmiş, daha sonra ise bir konağa gitmişti. Hazal'ın bu konakta olması gerekiyordu. Ama yoktu. Konağın kapısını açan adam anne ve babasının ani bir şekilde öldüğünü ve esirlerin birçoğunu Sultan Salih'e hediye ettiğini söylemişti. İşte bu konakta bir şey olmuştu. Baybars'ın bilmediği ve gizli kalan bir şey. Hazal'ın dolaylı veya doğrudan bu konakta olan ölümlerle bağlantısı vardı. Tecrübesine ve hislerine güveniyordu Baybars. Peki, ne olmuştu? Hazal'ı daha on sekiz yaşında böyle kötü bir şey yapmasının sebebi neydi? Bunu üzerine düşmeliydi ama şimdi zamanı değildi. Kutuz'un cansız bedeni onun yirmi adım ötesinde yatarken bunları düşünmek çok saçmaydı.

Baybars on yedi yıl önce Şam'dan ayrılmış ve Sultan Salih'in ordusuna girmek için Kahire'ye gitmişti. Bunu hem Hazal için hem de Memlük ordusunda bulunmak için yapmıştı. Kahire şehrine yaklaştıkça Baybars'ın şansı açılmıştı. Sultan'ın kervanını Haçlıların elinden kurtardığı için şehre girdiği ilk günden itibaren kahraman ilan edilmişti. Sultan Salih onu orduya hemen almak için bir yarışma bile düzenlemişti. Bu yarışma Baybars'ın dönüm noktası olmuş bütün rakiplerini yenerek ve yüzyıllardır kimsenin yayını bile geremediği altın oku gökyüzüne savurarak birinci olmuştu. Ödül olarak Baybars hemen azat edilmiş ve onbaşı olarak orduya girmişti. Geldiği ilk gün azat edilen ve rütbe alan başka bir Memlük askeri daha yoktu. Fakat bu başarı ardından sayısız düşman ve kıskançlığı da peşinden getirmişti. İçerde kımıldamadan yatan Kutuz bu düşmanların başında yer alıyordu. On yedi yıl boyunca Baybars'ı ve başarılarını hep kıskanmıştı. En sonunda tıpkı kendisi gibi olan Aybek ile iş birliği yaparak içinden çıktıkları Memlük ordusunu dağıtmışlardı. Baybars Kahire'den zar zor kaçmış ve canını zor kurtarmıştı. Ama Aktay bunu başaramamıştı. Aybek'in emri ile Kutuz onu gözünü kırpmadan öldürmüştü çünkü.

Baybars eski günleri düşünüyordu. Bu düşünceler aklından çıkmıyordu. Baybars, Aktay, Kutuz ve Aybek ordunun en yüksek rütbeli dört askeriydi. Eyyubi Devleti'nin içinde siyasi olaraktan büyük bir güce sahiptiler. Dördünün arasında farklı ve sıkı bir dostluk bağı vardı. Yıllar boyunca hep böyle olmuştu. Haçlılarla yapılan savaş sırasında Sultan Salih ölmüş ve yerine Turanşah çıkmıştı. Fakat Turanşah hep Memlük komutanlarına düşmanca bir tavır sergilemiş ve Baybars'a suikast bile düzenlemişti. Baybars'ın öldüğünü düşünen Huşdaş arkadaşları ise gözünü kırpmadan Turanşah'ı öldürme kararı almışlardı. Şimdi ne olmuştu? Bu güçlü arkadaşlığı yok eden neydi böyle? Onları felakete sürükleyen? Arkadaşları için bir Sultan'ın üzerine yürüyecek kadar birbirlerini seven arkadaşları nasıl birbirine kıymıştı? O Dört arkadaştan şuanda yani on yedi yıl sonra sağ kalan tek kişi Baybars'tı. Sultan Salih'ten sonra tahta çıkan Aybek Aktay'ı öldürmüştü. Kutuz ise Aybek'e tuzak kurarak tahta çıkmıştı. Şimdi ne olmuştu peki? Baybars ise Kutuz'u öldürmüştü ve Sultan olma sırası ona geçmişti. Bu karanlık ve lanetli döngü hep böyle devam mı edecekti? Bir başkası da çıkıp Baybars'ı mı öldürecekti?

Baybars Huşdaş (DÜZENLEMEDE)On viuen les histories. Descobreix ara