21. Bölüm: Mevsimleri Gözlerinde Taşıyan Efsan

82 8 2
                                    

Hazal aldı kalemi;

Harem iki ana binadan oluşurdu. Sarayın tam ortasında kalan iki binalardan birinin adı Melike konağıydı. Adından da anlaşılacağı üzere bu üç katlı binada Sultan'ın eşleri, gözdeleri ve çocukları kalırdı. Diğer binanın adı Köşk'tü. Burada ki iki katlı binada haremdeki diğer cariyeler ve haremağaları ve de kalfalar kalırdı.

Köşk'ün ikinci katından birinci katına bakıyordum. Yeni gelen cariyelerin kontrol edilişlerini izlerken kızlardan biri dikkatimi çekti. Koyu siyah saçları ve mavi gözleri vardı kızın. Yaşı en fazla on sekiz olmalıydı. Oldukça kısaydı ama yüzü çok güzeldi. Bu kız benim kurtuluşum olabilirdi. Harem ağaları cariyeleri kontrol ederken hızla köşkün salonuna girdim. Bu geniş salonda bütün cariyeler gün boyu oturur burada durup sürekli konuşurlardı. Ben salona girdiğim anda kethüda olduğum için bütün cariyeler ve ağalar önümde eğildi ben hiç durmadan o mavi gözlü kızın yanına gittim, önünde durdum. Kızın boyu omuzlarıma geliyordu. Buna aldırış etmeden kızın çenesini tuttum ve başını kaldırdım.

"Senin adın ne hatun?"

Kız büyük bir uysallıkla ve heyecanla "Gökçe" dedi.

"Kimsin? Nereden geldin ve nasıl esir düştün?"

"Kıpçak Türk'üyüm. Moğollar beni sattı esirlere, sonra buraya geldim."

Kızın kolundan tuttum ve yürümeye başladım. Bu sırada ağalardan biri önümde durdu.

"Efsan Kalfa nereye götürüyorsun hatunu. Daha yeni geldi."

"Hatun, Melike konağında kalacak artık. Onunla ben ilgilenirim siz işinize bakın." dedim sert bir ses tonuyla ve kızı hızla çekiştirmeye başladım.

Kız yumuşak bir sesle; "Bir kusur mu yaptım? Ceza mı var? Nereye gidiyorum?"

Kızın koluna tutarak "Çok soru sorma." dedim.

"Elbette. Affedin."

Tam aradığım biriydi bu. Saf ve narin bir cariye... Yeni gelmesi ise cabasıydı. Bir an kızın yerine koydum kendimi. Onun yaşlarında ki halimi düşündüm. Eğer biri beni çekiştirerek götürmeye kalksaydı bütün sarayı onun başına yıkardım. Ama bu kız öyle değildi.

Akşam kıza çok güzel bir kırmızı kaftan hazırlattım. Hamama götürdükten sonra bu kaftanı giyen Gökçe siyah düz saçlarına krem rengi bir sorguç taktı. Kız bana yalvaran gözlerle bakarken;

"Ben Sultan'ı istemiyorum." dedi.

"Başına devlet kuşu kondu hatun. Eğer onu memnun edersen bu saray senin olur."

"Korkuyorum."

"Korkacak bir şey yok. Bu sarayda ki bütün cariyelerin hayalidir bu. Sana öğrettiklerimi unutma. Dediklerimi aynen yapmazsan Sultan seni saraydan atar."

Kızın gözleri korkuyla açıldı. "Başka bir hatun yok mu?"

"Senin kadar safı yok." dedim içimden ve kızı Kutuz'un dairesinin oraya kadar sürükledim hiçbir şey demeden. Kapı açılmadan önce; "Sultan beni sorarsa ona hasta olduğumu söyle." dedim.

Cariye titreyen bedenine aldırış etmeden bana döndü ve şaşkınlıkla; "Ne yani halvete sen mi gidecektin? Ama neden..."

Bu sırada kapı açıldı ve ben kendimi geri çektim. Kız korkulu gözlerle bana baktıktan sonra içeri yavaş yavaş girdi.

Bu beladan da şimdilik kurtulmuş görünüyordum. Bu Gökçe Hatun gerçekten güzel bir kızdı. Kutuz'u bir süre oyalayabilirdi. Ama durum uzun sürmeyecekti ve Sultan tekrar beni isteyecekti.

Baybars Huşdaş (DÜZENLEMEDE)Where stories live. Discover now