15. Bölüm: Aybek

66 8 0
                                    


Yazar aldı kalemi;

Şecered-dür, Aybek'in Musul atabeyinin kızıyla evlendiğinden beri yanına gelmediğini anımsadı. Vaktinin çoğunu yeni karısı Fahriye'nin kaldığı konakta geçiriyordu. Yıllar önce Halime'nin ve şimdide Aybek'in ilk karısı Ümmü 'nün düştüğü duruma kendi düşmüştü. Bir köşede unutulmuştu. Melike bunlara alışkın değildi. Kendisi en yüksekte, en zirvede olmalıydı. Sultan'da olsa hükümdar onun sözlerini dinlemeliydi. Aybek bu dik başlılığının bedelini bu gece ödeyecekti. Bir erkeğin gölgesinde, onun merhametinde yaşayamazdı Melike.

Melike, Aybek'e bir mektup yazmış, mektubunda samimi bir dille onu çok özlediğini ve bu gece onu görmek istediğini belirtmişti. Mektubu okuyan Aybek, Kutuz'un haklı olduğunu, Melike'nin durumu kabul ettiğini düşündü ve akşam olunca bir zamanlar deli gibi âşık olduğu kadının yanına gitti.

Melike koyu mavi, incilerle süslenmiş, eteğinin kuyruğu uzun bir kaftan giymişti. Sarı saçlarını kalın örgülerle topuz yapmış, saçının önüne taktığı küçük bir tokaya iki tane mavi tüy yerleştirmişti.

Akşam yemeğini yedikten sonra Şecered-dür Aybek'in yanına yaklaştı. Kuş gibi sesiyle cıvıltıyla Aybek'in kulağına fısıldadı;

"Sultan'ım bu gece için size hamamı hazırlattım. Rahatlamaya ihtiyacınız vardır diye düşündüm. Bilirim devlet işlerinin insanı ne kadar yorduğunu ve yıprattığını." dedi.

Uzun zamandır kendisine güler yüz göstermeyen Melike'nin bu halini gören Aybek onun yanağına bir buse kondurduktan sonra hamama gitmek için ayağa kalktı.

Melike, Aybek'in sırtını keseledikten sonra;

"Sultan'ım belinizi ovmak için özle bir yağ yaptırmıştım ama onu unutmuşum dairemde. İzninizle onu alıp geleyim." dedi.

"Söyle kapıda ki cariyelere getirsinler Melike'm. Yorma kendini sen."

Melike Aybek'in kulağına eğildi ve şehvetli bir ses tonuyla;

"Hepsini göndermiştim yalnız kalmak için. Ben hemen gelirim Sultan'ım." dedi ve mavi kaftanını hamamın ıslak zemininde sürerek kapıya yanaştı. Kapıdan son kez Aybek'e bakan Şecered-dür;

" Elveda Aybek." dedi ve dışarı çıktı.

Biraz sonra yüzleri kapalı ve siyahlara bürünmüş, dört cellat hamama ellerinde urganlarla girdi. Aybek ne olduğunu anlayamadan iki celladın onu tuttuğunu gördü. Kısa süren bir boğuşmanın ardından Aybek'in boynuna urganı geçirdiler.

Urgan Aybek'in boynunu sıkarken Aybek'in hayatı gözlerinin önüne geldi. Dest-i Kıpçak'ta yedi yaşına kadar geçen çocukluğu ve kaçırılması. Esir düşmesi ve Sultan Salih'in onu satın alarak azat etmesi. Gençliğini ve bütün hayatını verdiği Bahri ordusunu düşündü. Dağıttığı Bahri ordusunu... Yıllarca kaldığı kışlayı... Ravda adasında ki o kışla şimdi virane bir alandı. İlk eşi Ümmü ile olan ani evliliğini, onu zamanla nasıl sevdiğini anımsadı. İlk çocuğu Ali'yi kucağına alışını...

En son gözünün önüne gelen perde Aktay oldu. Onunla geçen arkadaşlık yılları... Dostlukları... En son gördüğü görüntü Aktay'ın kalenin önünde oklanması olmuştu. Huşdaş dostu kanlar içinde yere serilirken, gözünde ihanetin acısını taşırken o kalenin burcundan nasıl ona baktığını hatırladı. Hiç acımadan, pişman olmadan, kin dolu bir bakış atmıştı ona.

Urgan Aybek'in boynunda ince bir iz bırakırken onun dudaklarından son kez; "Aktay" ismi döküldü. Hamamın ıslak zeminine düşerken çoktan gözleri kapanmış, nefesi ise kesilmişti.

Baybars Huşdaş (DÜZENLEMEDE)Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz