10. Bölüm: Gölge

69 9 0
                                    


Yazar aldı kalemi;

Mahzenin rutubetli ve karanlık koridorlarında hızla koşuyordu. Aldığı son habere göre Efsan'ı öldüreceklerdi ve o buna engel olmalıydı.

Koştu... Koştu... Ve biraz daha koştu. En son bir mahzenin önüne geldiğinde Efsan'ın olduğu yere geldiğini anladı. Efsan yerde yan bir şekilde yatıyordu. Gözleri kapalıydı. Bileklerinde kan vardı. Üstünde ki krem renginde olan kaftanı kirden griye dönüşmüştü. Gözleri şişmiş. Dudakları kurumuştu. Onu bu halde görünce kalbine bir sızı giren Kutuz bir süre öylece kaldı kapının önünde. Sonra yüzü kapalı olan, siyahlara bürünmüş üç ağanın yanına geldi.

"Nasıl yaparsınız bunu! Öldürdünüz onu." dedi bağırarak.

Efsan'ı halatla boğan ağa; "Biz Melike'nin emirlerini yerine getirdik." dedi.

Kutuz bağırarak; "Bizim kitabımızda, dinimizde bir kadına zulmetmek var mı? El kaldırmak var mı?" dedi ve Efsan'ın yanına eğildi. Yüzlerce kez kırbaç vurulmuş beline bakarken; "Bunu sana nasıl yaptılar?" dedi acı bir ses tonuyla ve nabzını dinlemeye çalıştı. Nabzının attığını duyunca heyecanla; "Yaşıyor! Ölmemiş!" dedi.

Ağalardan biri; "İnfazı gece olacaktı. Melike canını yakmamızı istediği için bayılttık."

"Bayıltınız demek! Ne diye başında bekliyorsunuz o vakit?"

"Tekrar ayılmasını. Ayılınca yine urganla boynunu sıkıp bayıltacaktık."

"Caniler sizi! Artık işkence bitti. Efsan'ı buradan alıp götürüyorum." dedi ve Efsan'ı bir çırpıda kucağına alıp yerden kalktı. Bu sırada ağalardan biri önüne geçti ve "Sultan Aybek'in emri var. Onun emirlerine karşı gelemezsiniz."

"Haberiniz yok galiba. Melike ölüm emrini geri çekti. Artık bu kızcağıza dokunamazsınız." dedi ve hızlı bir şekilde Efsan'ın o karanlık hücreden çıkarıp Saray'ın şifahanesine götürdü.

Baybars Gizli bir tünelden saraya girmiş, zorda olsa Hüseyin'i bulmuştu. Sarayda gezecek kadar sessiz, Harem'in içine girecek kadar kurnazdı çünkü. Hüseyin'i bir çamaşırhaneye hızla çeken Baybars hızlıca; "Hazal nerede? Bugün sözde yanıma gelecekti." dedi.

"Haberin yok değil mi olanlardan? Melike Hazal Hatun için ölüm emri çıkardı. Onu mahzene attı."

"Ne... Ne diyorsun sen Hüseyin? Ona bir şey yaptı mı? Dokundu mu Hazal'a?" dedi ve çamaşırhanenin içinde ileri geri yürümeye başladı. Bu sırada kendi kendine konuşmaya devam ediyordu.

"Sarayda hala birkaç dostum var. Onların yardımıyla hava kararır karamaz Hazal'ı oradan kaçırırım. Sonra da alır götürürüm onu. Keşke dün gemideyken gitmesine izin vermeseydim."

"Buna gerek yok Emir Baybars. Hazal mahzenden çıktı ama..."

"Aması ne?"

"Duyduğuma göre durumu çok ağırmış. Mahzende çok hırpalamışlar onu. Bir gün boyunca kırbaçla beline vurmuşlar. Belinde ki kırbaç yaralarının sayısı çok fazlaymış."

"Sen neler diyorsun Hüseyin?"

"İyi haber mi desem gecikmiş haber mi desem bilemiyorum ama Melike Hazal Hatun'un ölüm emrini geri çekmiş. Hem de birden bire almış bu kararı. Sarayın içinde nasıl dedikodular dönüyor bir bilsen."

"Neden geri çekmiş? Benim bildiğim Melike aldığı bir karardan geri dönmez."

"Ah keşke bilebilsem... Ben da kalfalardan öğrendiğimi söylüyorum. Melike bugün çarşıya inmiş. Sonra oradan alelacele dönmüş. Saraya gelir gelmez verdiği ilk emir bu olmuş. Olanları duyan Kutuz'da koşmuş gitmiş mahzene. Hazal Hatun'u aldığı gibi çıkarmış mahzenden. Hemen şifahaneye götürmüş. Orada ki hekim kadınlara sıkı sıkı tembih etmiş, Hazal hatunu iyileştirmeleri için."

Baybars Huşdaş (DÜZENLEMEDE)Où les histoires vivent. Découvrez maintenant