19. Bölüm: Emanet

76 7 0
                                    


Hazal aldı kalemi;

Bütün bedenimin karıncalandığını hissedebiliyordum. Duyduğum son sözleri zar zor idrak etmiştim. "Ashap hiçbir şey anlamıyorum. Bana her şeyi en baştan anlatacaksın. Yedi yıl önce Aktay'ın öldüğü gece ne oldu? Ondan sonra başına ne geldi de yedi yıldır ortada yoktun. Hepsini anlatacaksın! Hepsini!"

Bunları öfkeyle ve bağırarak söylemiştim.

"Bende buraya onun için geldim ama Kutuz beni görürse diye çok korkuyorum. Beni öldürür."

Kafam allak bullak olmuştu. Öldüğünü sandığım ve yıllar önce Aktay'ın konağında görevli olan arkadaşım Ashap yedi yıl sonra aniden çıkıp geliyordu. Geldiği gibi söylediği ilk şey Aktay'ı Kutuz'un öldürdüğü olmuştu.

Ashap oturduğu yerden bana; "Sakin ol her şeyi anlatacağım."

"Başla o zaman ne bekliyorsun!"

"Aktay'ın öldüğü gece sen beni onun peşinden göndermiştin hatırlıyorsun değil mi?"

"Elbette nasıl unuturum."

Yıllardır Ashap'ın benim yüzümden öldüğünü sandığım için vicdan azabı çekmiştim. Elbette bunu asla unutamazdım.

"Ben o gece senin dediğini yaptım. Aktay'ın peşinden gittim. Onun biraz arkasındaydım. O takip edildiğini anlamamıştı. Ben, Aktay beni görmesin diye bir ağacın arkasına geçmiştim. Zaten oda kalenin önüne gelmişti. Bu sırada iki tane ok atıldı kaleden ve ikisi de Aktay'a geldi. Biri kalbine yakın bir yere diğeri ise karnına. Korkudan elim ayağıma dolaşmış ne yapacağımı bilememiştim. Aklımı kaybediyorum sandım o an. Aktay'a yardım etmek için peşinden koşmadan önce kalenin burcuna gözümü diktim ve ok atan kişiyi görmeye çalıştım ve elinde yayı Aktay'a acımadan bakan kin dolu Kutuz'u gördüm."

"O olduğuna emin misin?"

"Ebette eminim. Hatta göz göze geldik."

"Sonra ne oldu peki?"

"Ben hemen Aktay'ın yanına koştum. Ben gidene kadar o çoktan yere yığılmış ölümü bekliyordu. Kucağımda can verdi Efsan! Öldü. Gözlerinde ihanetin acısı vardı. Onu taşıyordu. Ben Aktay'ın ölümü ile neye uğradığımı şaşırdım. Ne yapacağımı bilemedim. Bu sırada biri arkamdan geldi ve sert bir şeyle başıma vurdu. Ben bayıldım tabi. Kendime geldiğimde kulağımda Kutuz'un sesi vardı. Beni büyük bir uçurumdan bir dere yatağına doğru attı. Beni öldürmek istedi ve öleceğimden çok emindi. Çünkü beni atmadan önce; 'Sırrınla mezara gideceksin.' dedi ve attı beni. Uçurumdan düşerken mi oldu yoksa düştükten sonra mı bilmiyorum. Zaten kendimde değildim. Başımı bir taşa çarpmış olmalıyım. Beni bulan köylüler öyle dedi. Kafam kanıyormuş."

"Seni köylüler mi buldu yani?"

"Evet. Evet. Onlar hayatımı kurtardı. Onlar olmasaydı eğer kesinlikle ölmüştüm. Aylarca yatakta yatmışım. Ara sıra gözümü açmışım."

"Aylar sonra uyandın ama değil mi?" Sesim çok soğuk çıkmıştı.

"Evet, ama hafızamı kaybetmiş bir şekilde."

"Hafızanı mı?"

"Evet. Dedim ya başımı vurmuşum diye işte o yüzden olmuş."

"Bu yüzden gelemedin yani. Beni bulamadın ve gerçeği anlatamadın. Nereye gideceğini yedi yıl boyunca bilemedin. Peki, hafızan nasıl geri geldi ve neden yedi yol sonra!"

Ses tonum biraz yumuşamış ve Ashap'a kızmayı bırakmıştım ta ki o son cümlesini söyleyene kadar.

"İlk üç yıl için evet. Bu yüzden gelemedim."

Baybars Huşdaş (DÜZENLEMEDE)Where stories live. Discover now