23. Bölüm: Genç Hazal

61 6 2
                                    

Hazal aldı kalemi;

Kaldığımız tek odalı ve karanlık handa Seyit'in sesi kulaklarımda çınlıyordu. Bir insan sürekli söylenebilir miydi? Sürekli bir şeylerden şikâyet edebilir miydi? Seyit bunları sürekli yapıyordu işte.

"Çoktan Kahire'ye dönmemiz gerekiyordu. Dört aydır buradayız. Artık döneceğiz."

Sesimi yükselterek; "Sen gideceksen git! Ben burada kalacağım ve kardeşimi arayacağım."

"Dört aydır buradayız. Bağdat'ta olsa çoktan ortaya çıkmaz mıydı kardeşin? Demek ki yok."

"Seyit! Sen dönmek istiyorsan dön."

"Nasıl dönerim! Sultan'ımızın emri var. Sen olmadan dönemem."

"Yıllar sonra kardeşime bu kadar yaklaşmışken geri dönemem."

"Kuşatma başladı şehirde. Bağdat düşecek. Moğollar bu şehre girdiklerinde burada mı olmak istiyorsun?"

"Allah'ın şehri kolay kolay düşmez. Merak etme bize bir şey olmaz."

"Senin kadar inatçı bir insan görmedim ben. Kardeşin Bağdat'ta değil işte neden anlamak istemiyorsun."

Ona cevap vermedim ve önüme döndüm.

Bu gerçekten olabilir miydi? Kardeşim Bağdat'ta değil miydi? Ama kaynaklarım çok emin ve güvenilirdi. On yıla yakın bana hizmet eden casuslar neden yanlış bir bilgi verecekti ki? Bengü'nün başında bir iş vardı. Başı beladaydı. Çünkü beni buraya çağıran üç casusum ben geldiğimde öldürülmüştü. Hem de benim geldiğim gün. Belki de benim başım beladaydı. Ne olduğunu anlayamadığım ve görmediğim bir olay vardı. Biri bana ya da kardeşime tuzak kuruyordu. Sonu ne olursa olsun bu işin sonun bırakmayacaktım. Gerekirse kardeşimi sokak sokak arayacaktım. Onun burada olamadığından emin olduğum anda ise beni buraya getiren gücü bulacaktım.

Kim bana nasıl bir tuzak kurmaya çalışıyordu?

Dört ay önce Halife'ye Sultan Kutuz'un mektubunu getirmiştik. Emaneti yerine ulaştırdıktan sonra beni korumakla görevli içinde Seyit'inde olduğu on kişilik askeri bir grupla kardeşimi aramaya başlamıştık. Ama dört aydır kardeşimin burada olduğuna dair en ufak bir ize rastlamamıştım. Düşüncelerimden Seyit'in söylenmesiyle sıyrıldım.

"Yarın kuşatma başlıyor. Onların önünde kimse duramadı, kimse. Kum tanesi kadar çoklar ve yenilmezler. Bağdat kesinlikle düşecek."

Seyit söylenince çocukluğuma gittim. Doğduğumdan beri Moğolların hikâyesini dinleyerek büyümüştüm. Onlardan çok korkmuştum hep. O karanlık gece, sevdiğim herkesi öldürdükleri ve beni esir ettikleri gece hayatımın en korkunç gecesiydi. Bunları hatırlamak bile tüylerimi ürpertiyordu. Annemi, babamı unutmuştum ama o geceyi hiçbir zaman unutamamıştım. Her gece kötü kâbuslar görüyordum bu yüzden. Her gece ailemin ve obamın katillerini öldürüyordum rüyamda.

"Bağdat'tan sağ çıkamayacağız. Onlar çok güçlü. Rusya, Çin. Hindistan, Kafkasya ve Anadolu... Şimdide buraya gelecekler."

"Kes artık sesini!" dedim sert bir ses tonuyla ve devam ettim; "Çok güçlü oldukları devir geçmişte kaldı. Artık bu o kadar kolay değil."

"Buraya işgal ederlerse nasıl çıkacağız."

"Sen orasını bana bırak."

28 Ocak 1258

Bir haftayı geçkin bir süredir Bağdat'ı almaya çalışıyordu Moğollar ama şehir düşmemişti.

Seyit'e dönerek; "Ben ne dedim. Bak şehir hala düşmedi. Allah'ın izniyle bu savaşı biz kazanacağız."

Baybars Huşdaş (DÜZENLEMEDE)Where stories live. Discover now