7. Bölüm: Dostluk

84 7 1
                                    



Hazal aldı kalemi;

İçimde ki sıkıntı geçmek bilmiyordu. Kötü şeyler olacaktı ve ben bunu hissedebiliyordum.

Aktay'ın karısı Firuze mavi gözlü, siyah saçlı ve orta boylu bir kadındı. Onu bildim bileli hep güler yüzlü ve cana yakın biri olmuştu. Her gün konakta ki işlerle ilgilenir, Aktay'ın en sevdiği yemekleri kendi eliyle yapar ve boş kalan bütün vaktini çocukları ile geçirirdi.

Odamda ki sedire oturmuş dışarıyı izlerken Firuze Abla arkamdan geldi. Onun geldiğini görünce hızla ayağa kalkıp eğildim ve "Hanımım" dedim.

Firuze gülerek; "Yanımızda kimse yokken bana hanımım demene gerek yok. Abla dersen yeter."

"Peki, abla." dedim.

"Canını sıkan bir şey mi var Efsan? Günlerdir düşünceli görüyorum seni."

"Canımı sıkan bir şey var ama ne olduğunu bende bilmiyorum. Kötü bir şeyler olacak abla!"

"Ne olabilir ki?"

"Şecered-dür ile ilgili. Onu biraz tanıyorsam Aybek'i Aktay ve Baybars'a karşı doldurmuştur."

"Aybek yıllardır Aktay ile arkadaşlık yapıyor. Böyle bir şeyi yapmaz."

"Sorun da bu ya abla. Artık onlar arkadaş değil. Aybek bir Sultan oldu. Eşit değiller."

"Sen Aybek'i fazla tanımadığın için böyle diyorsun ama ben onu tanıdığım için söylüyorum o böyle bir şey yapmaz. Karısının dolduruşu ile arkadaşını karşısına almaz."

"Mesele Aybek'i tanıyıp tanımamak değil ki! Mesele Şecered-dür'ü tanımak. O yılandiliyle Aybek'i zehirlemiştir. Şuanda tahta oturan Aybek, senin tanıdığın Aybek değil abla."

"O zaman bu işleri Aktay'a bırak. Onlar ne yapılacağını bizden iyi bilirler."

"Sevgili kocanda tıpkı senin gibi düşünüyor. Aybek yapmaz etmez diye tutturdu. Ne beni ne de Baybars'ı dinliyor."

"Sana Aybek ve Aktay ile ilgili olan bir anımı anlatayım o zaman beni daha iyi anlarsın."

"Ne anısı bu?"

"Aktay ve benim aşkıma ait küçük bir anı. Biliyorum bizim hikâyemiz sizin ki gibi destansı değil ama yine de idare et." dedi ve yanıma oturdu. Ellerimi tutarak anlatmaya başladı.

"Ben on beş, Aktay on yedi yaşındaydı o zaman. İkimizde aynı konağa satılmışız. Aynı gün gelmişiz konağa. Birbirimizi ilk o konakta tanıdık. Bir yılımınız beraber geçti o konakta. Sonra sahibimizin işleri kötü gitti kölelerinin yarısını sattı. Bu satılanların içinde Aktay ve bende vardım. İkimizde ayrı yerlere satıldık ve uzun süre onu hiç göremedim.

Konakta kaldığımız süre boyunca Aktay'ın bana olan aşkını itiraf etmesini bekledim hep. Ama o çok utangaçtı ve böyle bir şeyi yapamadı. Abla, Aktay'ın seni sevdiğini nerden çıkardın o zaman dersen. İlla aşkını göstermek için süslü cümleler kurup bunu ağız dolusu söylemeye gerek yoktur. Bir bakış, bir hareket aşkı itiraf eder her zaman. Konakta kaldığımız zamanlar Aktay beni ne zaman görse heyecanlanır hep bir sakarlık yapardı. Şimdi bakma onun Bahrilerin komutanı olduğuna. Aşk insanı her hale sokar. Adeta bir çocuğa çevirir. Beni görünce eli ayağı titreyen ve benimle konuşamayıp kekeleyen o çocuk bazen konuşmaya yeltenirdi. Ama o zamanda bir anda terlemeye başlardı. Onun bu hali çok hoşuma giderdi. Ama hep bir gün heyecanını yenip benimle konuşmasını hayal ederdim. Hayallerim de bir gün yağmur yağarken açılırdı bana, bazen lapa lapa kar yağardı üstümüze ama üşümezdik. Nasıl üşünülür ki hem? Aşkın ateşi sarmış bedenimizi. Konakta kurduğum o hayaller orada öylece kaldı ve Aktay heyecanını yenip bana açılmayı geç iki çift kelam bile etmedi doğru düzgün.

Baybars Huşdaş (DÜZENLEMEDE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin