"Yalan söylüyorsun,"

Başını olumsuz anlamda salladı. "Hayır, güven bana,"

"Bundan vazgeçmenin zor olduğunu sanmıyorum Brad. Yaptığın bu iğrenç iş ilişkimizden daha mı önemli?" Yavaşça ona sırtımı dönerek battaniyeyi kafama kadar çektim.

"Öyle demek istemedim," Fısıltı gibi çıkan sesiyle arkamdan yanaşıp kolunu belime sardı. Elini saçlarımda hissettiğimde başımı biraz ondan uzağa kaydırdım. "Eğer istemiyorsan..."

Kolunu göğsüme koyarak beni kendine çekti. "İstemiyorsan yapmam," Başımı bilerek ona hala çevirmedim. Ondan uzaklaşmak istedikçe gülerek beni kendine çekmesi hoşuma gidiyordu, istemsizce gülüşlerine katılıyordum. "Pekala, yapmayacağım. Bırakıyorum."

"Söz mü?" Dedim ona dönerken.

"Hiçbir şey senden değerli değil. Söz."

"Yakaladım seni!" Belimde hissettiğim ani baskı ile Brad'in beni bulduğunu anlamıştım. Ben kollarında çırpınırken o ise elimdeki kutuyu kapmaya çalışıyordu.

"Hayır, Brad! Sana kendi elimle vereceğim!" Ayağına bilerek bastım ve hızla Jessica'in yanına koştum. "Yanıma gelmemesini sağla Jess! Bir şey söyle ve onu oyala!"

Arkama bakmadan Jessica'yı ittirerek kapıyı kırarcasına açıp merdivenlere yöneldim ve aşağıya doğru inmeye başladım. "Brad, Lydia-" Jessica cümlesini tamamlayamadan sesinin kesilmesi aptalımın buraya geldiğinin işaretiydi. Arkama baktığımda ise Brad'in Jessica'yı ittirip yolunu açtığını ve kahkaha atarak bana doğru geldiğini gördüm.

Sert bir şeye çarptığımda birkaç adım geriledim. Kaçarken öne bakılır değil mi Lydia? Ah, evet. Öne bakılır. "İyi misin?" Brad'in bana yaklaşan sesinin tınısını duymamla gözlerimi kapatarak bayılmış numarası yaptım. Sanırım duvara çarpmıştım.

Brad endişeli bir şekilde konuşurken bir yandan ya titrek soluğuyla konuşmaya çalışıyordu. Onu kandırma planlarım başarıyla işliyor galiba. "Bebeğim?" Bilerek hiç ses vermeyince bu sefer onu daha da telaşlandırmış olmalıyım ki başımı bacağına koydu. "Lydia?" Ses vermemeye devam ettim onu korkutabilmek için. Ama sabırsz bir kişiliğe sahip olduğum için daha fazla dayanabileceğimi sanmıyordum.

"Tamam Brad, ölmedim, merak etme." Yavaşça doğrularak ona baktım. Yüzündeki korku gülümsemeye çevrildiğinde isteğini anlamıştım sanırım. "Pekala Brad, hediyeni vereceğim. Ama 'ben' vereceğim. Kaçırmak yok. Anlaştık?" Kafasını evet anlamında sallayarak ayağa kalktı ve elini bana uzattı. Ona tutunarak kalktım ve kanepeye yayıldım. "Gel," dedim elimi yanıma doğru vururken.

Çocuk gibi gülerek geldi yanıma. Hediye kutusunu ona uzattığımda büyük elleriyle küçük kutuyu kavradı ve merakla açıp paketin içindekini eline aldı. "Ama bu," Mırıldanarak kutuyu parçalarcasına açtı. "Bu çok pahalı." Dedi sessizce. Elindeki saate şaşkınca bakıyordu. "Alamam bunu," Dedi birden. Saati bana uzatıp yüzüme ifadesizce bakmaya başladı.

Kaşlarım çatıldığında direk saati ona tekrar verdim. "Hayır Brad, alacaksın."

Başını olumsuz anlamda salladı. "Hayır, olmaz,"

"Al şunu. Yoksa beğenmedin mi?"

"Beğendim tabi. Teşekkür ederim fakat zahmet etmişsin."

"Hediyenin zahmeti olmaz, Brad. Anladın mı? Beğenmişsin zaten. Al şunu yoksa kafanda parçalarım." Zorlukla saatini koluna takip gözlerimi kısarak koluna baktım.

good night miss. terryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin