Bölüm 39- Cevaplar

33 6 0
                                    

Zevkli okumalar dilerim! Seviliyorsunuz♡
Not: Bu hafta Macera kategorisinde #35 olduk ve bu hepimizin başarısı! Çok teşekkür ederim!

İlk öpüşmemizi beğenmemi söylediğim cevabım onu tatmin etmişçe gülümsedi. Uykulu gözleri ise gülümsemesinden dolayı kısılmıştı. Gözbebekleri kirpiklerinin arasından zar zor görünüyordu fakat bu bir bakıma şirindi.

Evet, ilk öpücüğümü alıp beğenmiştim ama bu, hemen onunla sevgili olacağım anlamına gelmiyordu. Ona karşı hislerim netlik kazanmıştı. Onu sevme nedenim Trey'den bir süredir alamadığım sevgiyi karşılamak değildi, zaten doğal olarak daha önce büyük kardeşimle hiç öpüşmemiştim, onu sevme nedenim sanırım kendisi olduğu içindi.

"Benim de." dedi Lion. Gülümseyerek yüzünü inceledim. Ağabeyim ve kuzenim hem kendi hayatları hem de benim hayatım için mücadele ederken benim burada öpüşüp koklaşmam bana kendimi iğrenç hissettirdiği an ne yapacağımı bilemedim. Aşırı güvensiz biriydim ve işlerin Lion ile iyi gidip gitmeyeceği konusunda en ufak bir fikrim yoktu.

Birkaç hafta sonra Trey gelip beni alacağını söylemişti. Eğer Lion ile sevgili olursam bunu ona nasıl açıklayabileceğimi bilemiyordum. Daha önce böyle bir deneyimi yaşamamıştık. Ayrıca Lion öylesine biri değildi. Ağabeyim ve benim için çalışan bir güvenlik görevlisiydi. Bu da aramızda veya Trey ile aralarında her zaman bir patron-çalışan ilişkisi olabileceği anlamına geliyordu.

"Sanırım bunu yapamayacağım." dediğimde yüzündeki gülümseme yerini meraka bıraktı. "Yani, evet, bu hoştu ama... Bilemiyorum, ben, yani biz..." Kekelediğimden dolayı düzgün bir cümle bile kuramıyordum. Ne olmuştu bana böyle?

İç çekip "Anlıyorum. Tahmin etmiştim zaten." dedi umutsuzca. "Sana karşı duygularım var, Lion." cümlesi çıktı aniden dudaklarımın arasından. Bir an şu klasik aşk filmlerindeki gibi elimi tutacağını sandım ama yapmadı. "O zaman sorunun ne olduğunu anlayamıyorum." diye cevap verdi. "Birkaç hafta sonra buradan gideceğiz. Sen Siyah Ayna'daki bir koruma olacaksın ve ben de sokaklarda koşuşturup polislerle oyunlar oynayacağım. Demek istediğim şu ki birbirimizi her an her dakika göremeyeceğiz ve aramızda oluşan bu bağ bir noktadan sonra ister istemez kopacak. Anlıyorsun, değil mi?" dedim.

Bir süre sessizce kaldıktan sonra sırtüstü yatıp bana uzak olan kolunu karnına koydu. Tavanı izlerken zihninde bazı düşüncelerin güreştiği belliydi. Sanki kelimelerini özenle seçmek ister gibi bir süre sessizce tavanı izledikten sonra "Haklısın. Kendimi kaptırmış olmalıyım." dedi. Hafif bir tebessümle "Ben de." diye yanıtladım.

Hala sessizce tavana baktığından dolayı "İstersen gidebilirim?" diye önerdim. "Yo, hayır. Sadece, bilemiyorum. Neyse işte. İyi geceler." deyip gözlerini kapattı. Kısa süre hareketsizce yatıp kalp atışları düzene girince uyuduğunu anladım. Yanında uyumak artık doğru gelmiyordu bu yüzden yavaşça yanından kalkıp odama gittim.

Saat sabahın dördü olmak üzereydi. Merakıma yenik düşerek Goddard'a Hutch'ı soran bir mesaj atacağım sırada saatin bunun için hiç uygun olmadığını düşündüm. Sonuçta Goddard dengesiz biriydi ve bu saatte böyle bir mesaj karşısında bu saate kadar sırf Hutch'ı merak ettiğim için uyanık kaldığımı sanabilirdi.

Kendimi uyumaya zorluyordum ama olmuyordu. İçimi kemiren berbat bir his vardı. Trey'i çok merak ediyordum bu yüzden Lion'dan en kısa sürede beni en azından bir saatliğine Siyah Ayna'ya götürmesini isteyecektim. Araba kullanmayı biliyordum, Trey ben 16 yaşındayken öğretmişti. İstediğim anda arabayı alıp gidebilirdim ama tek sorun Siyah Ayna'nın nerede olduğunu bilmememdi.

İnternetten rahatlıkla her şeyi bulabiliyordum ama işin içinde Trey olunca internet kesinlikle sonuç vermiyordu. Sürekli numara değiştiren ve birini gizli numaradan arayan Trey, Siyah Ayna'nın konumu ile ilgili tüm bilgileri de gizlemişti. Hemen herkes orayı gece kulübü tarzında bir mekan olarak biliyordu. İnsanlar gelir, içki içer, dans eder ve isterse oradaki dansçı kızlardan birini alıp giderdi.

Lion buraya tek başına gelebildiğine göre tek başına gidebilmeyi de biliyordu herhalde? Gerçi az önceki konuşmamız pek de iyi değildi bu yüzden istediklerimi yapmayabilirdi. Ve işte yine aynı noktaya geliyoruz. Aramızda her zaman bir patron-çalışan ilişkisi olacağını biliyorum. Sırf az önce onunla bir ilişki yaşama fikrine olumsuz baktığımı söylediğim için isteklerimi yerine getirmemek gibi bir hakkı yoktu çünkü kısmen benim için çalışıyordu.

Oflayarak sessizce odamı toparlamaya başladım. Zihnimi ve bedenimi meşgul etmem gerekiyordu. Avuç avuç saçlarım dökülmeye başlamıştı. Giysileri katlayıp dürerken bir yandan da zihnimi meşgul etmek adına şarkı mırıldanıyordum. Giysilerle işim on beş dakikada bitince odamın çok da dağınık olmadığını fark ettim. Yapacak başka bir iş yoktu.

Üzerime kot ile rahat bir kazak giydim. Yanıma ufak bir silah alıp kotumun beline yerleştirdim. Ayağıma ayakkabılarımı giyip Lion'a hava almaya çıktığımı yazan bir not bıraktım. Üzerime kalın bir palto alıp anahtarlarımla telefonumu cebime attım.

Hava yeni aydınlanmaya başlamıştı ancak Güneş hala aydınlatma konusunda yeterli olmadığından dolayı sokak lambaları ona yardımcı oluyordu. Dondurucu bir rüzgar ortama hakimdi. Bazı evlerin camlarından sokağa biraz ışık yansıyordu fakat çoğunun ışığı ve perdesi kapalıydı. Şu evlerdeki insanların hayatlarını gizlemek için perde çekmeleri yetiyordu.

Hiçbir yer açık değildi. Burası küçük ve eski tarz bir mahalleydi. Bakkallar saat 8 gibi kapanıyordu, sokakta genelde pek insan yoktu ve dürüst olmam gerekirse biri özellikle yaşlılar ile haylaz çocukları bu mahalleye getirmiş gibiydi. Şimdiye kadar burada okul da görmemiştim. Gerçi olsa bile Hutch ve arkadaşları okumaya pek meraklı görünmüyorlardı. Zaten Hutch'ın başında Goddard gibi bir ağabey dururken okuma ihtimali olduğunu sanmıyorum.

Gidecek daha iyi bir yer bulamayınca parka gittim. Bir evsiz genelde benim oturduğum bankın üzerinde dizleri katlı şekilde yatıyordu. Zihnimi oyalamak adına evsiz adamın üzerindeki yırtık ve kirli giysileri, birbirine karışmış saçı ile sakalının ardında nasıl bir insan olabileceğini hayal etmeye çalıştım. Belki de altın gibi bir kalbi vardı? Ya da belki de kalbi, giysilerinden de kirliydi?

Diğer banka doğru yürürken adamın önünden geçtim. O kadar ağır uyuyordu ki beni hissetmedi bile. Yüzüne dikkatle bakınca bunun yemek ve para verdiğim o iki evsizden biri olduğunu fark ettim. Diğeri neredeydi acaba? O anda Goddard'ın çizimi aklıma geldi. Ondan beklemediğim şekilde oldukça iyi çiziyordu. Kendini geliştirirse bu yeteneği ile ünlü olabilirdi. Eminim bunu ona söylesem kesinlikle gülme krizine girer ve bana aptal muamelesi yapardı.

Biraz daha ilerledikten sonra duraksadım. Ne lambaların ne de güneşin ışığının vurmadığı karanlığa gömülü bankta biri oturuyordu ve her ne kadar adımlarım sessiz de olsa beni bu kadar uzaktan fark edebilmişti. Hatta fark etmekle kalmayıp yanıma doğru ilerlemeye başlamıştı bile.

Başta geriye doğru birkaç adım atıp kaçmayı düşünsem de sonrasında onun beni gördüğü için kaçmamın bir işe yaramayacağını anlayarak öylece durdum. Bow üzerime doğru hızlı adımlarla gelip hemen yakamı tuttu. Neye uğradığımı şaşırarak öylece yüzüne baktım. "Ne yapıyorsun sen?" dediğimde göz devirip "Lion ne yaptığını sanıyor?" diye karşılık verdi. Yakamı elinden kurtarıp "Bunu gidip ona sorman lazım, bana değil." dedim sakin kalmaya çalışarak.

"Benimle çıkarken bu gece bir kızla yemek yediğini gördüm." dedi. Bir an kalp atışlarım hızlandı çünkü yüzümü görmüş olabilirdi ancak bana Lion konusunda soru sorduğuna göre beni tanımamıştı. "Bu beni ilgilendiren bir şey değil. Neden ona sormuyorsun?" dedim olabildiğince rahat bir şekilde. Sessizce durup bana baktığında bakışlarını anlamayı başardım. "Sen onu katil sanıyorsun, değil mi? Ona bağıramayacağını düşünüyorsun, yoksa seni de öldürebilir zannediyorsun. Onu polise sen bildirdin. Peki, şimdi de neden onunla çıkıyorsun? Başkası ile randevuya çıkmış ve ona kızmaya korkuyorsun." dedim.

Öfkelenerek iki yakamı tutup beni yapabildiği kadar havaya kaldırdı. Parmak ucumda bile sayılmazdım yani istediği gözdağını verememişti. Bu gülümsememi sağladı. Lion ile çıktığını söylemesi canımı yakmıştı ve onu öfkelendirmek oldukça hoştu. Ondan korkmadığımı anlayınca daha da öfkelendi. "Sen ne dediğini bilmiyorsun!" diye havladı beni sarsarken.

"Sen de ne yaptığını bilmiyorsun." dedi ardımdan bir ses. "Şimdi çocuğu yere bırak."

MEVKUFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin