Bölüm 15- Pijama

45 8 7
                                    

Canlar! Bölüm bayağı geç geldi ve bunun sebebini açıklamak için mantıklı bir sebebim yok :) Seviliyorsunuz x Teog'a girenler, sınav nasıl gitti bakalım? Umarım istediğiniz yeri kazanırsınız!

Bu eve sadece iki aylığına getirilmiştim. İki ay boyunca yapayalnız kalacaktım. Bu, ucunda ödül olan bir ceza gibiydi. Sınavlar bitene kadar telefonunun ailen tarafından alınması veya diyetteyken ödül gününün gelmesini beklemek gibi basit değildi. Dayanmak dışında bir şansım yoktu. Şimdi ise yanıma Lion gelmişti. Onunla mesaj üzerinden sohbet edebilmiştim bir süreliğine. Çok yakın da değildik aslında ancak şimdi aynı evde kalacaktık. Benim yalnız kalmam gereken evde. Zaten yanıma birinin geleceğini öğrendiğimde aklıma gelen ilk şeylerden birini Lion evi gezerken dile getirmişti.

"Burada sadece bir yatak odası ve bir yatak var."

Bunu düşündüğüm an aklıma gelince kendi kendime göz devirdim. Cidden bunu düşünmüş müydün, Mia? Cidden tek sıkıntın bu muydu? Birinizin koltukta yatacağı mı? Gerçekten mi? Bu kadar bencil olabileceğimi bilmiyordum. Bu en basit sorundu. Kolaylıkla halledilebilecek bir kusur. Zaten Trey, kardeşim rolünü oynayacak olan Lion'a bir çanta dolusu para verip yanıma yollamıştı. Bir yatak veya çekyat alabilirdik ve sorun biterdi.

Erkek çocuğun büyük kardeşim olmaya kendini kaptırmış Lion, ilk başta yatak odamda yerde duran arada kendimi güzel hissetmek için gizlice bavuluma sıkıştırıp bir kez giyip sonra da bir köşeye fırlattığım destekli sutyenimi görünce bana kötü bir bakış fırlatmış, sonra da aslında bir kız olduğum aklına gelince "Ah, doğru. Pardon." deyip salona ilerlemişti. Haline kıkırdamadan edemedim. Sonra da sutyeni alıp dolaba fırlattım. Ben de salona gittiğimde onun koltukta oturup dışarıya baktığını gördüm. Yüzü kıpkırmızıydı. Anlaşılan oldukça utanmıştı. Gülümseyerek ellerimi iki yanıma Eh, ne yapabilirim? derce açıp omuz silkerken "Hey, bazen ben bile kız olduğumu unutuyorum. Bu kadar büyütmene gerek yok." dedim. İlk bana bakıp tebessüm etti sonra da gülmeye başladı.

"Kaç gündür kendimi bir erkeğe kardeşlik edeceğimi kafama öyle bir kazımışım ki bir an..." Duraksayıp bir kız olduğumu sesli söylemesi gerekip gerekmediğini düşündü. Sonra da söylemeye gerek duymadan "...aklımdan çıkmış." diyerek cümlesini bitirdi. Ortamı yumuşatmak adına sakalım varmış gibi çenemi sıvazlayıp "Anlıyorum, adamım." dedim sesimi kalınlaştırarak. Sonra ise yeniden gülüştük. Pitt'i özlediğimi yine fark edince kahkaham erken bitti. O, böyle Amerikan filmlerindeki seslendirmelere bayılırdı. Lion, ani hüzünlenişimi anlamasın diye hemen arkamı dönüp mutfağa giderken "Bir şey içmek ister misin?" diye sordum.

Onun yanıtı ise uzun bir yolculuk geçirdiği için lavaboyu kullanmak istediği oldu. Onaylayan bir mırıltı çıkarıp kendime sert bir kahve yapmaya karar verdim. Belki bu sayede kendime gelebilirdim. Suyun ısınmasını mutfak tezgahının üzerine oturmuş, beklerken Lion kapıda belirdi. "Biraz üzgün müsün? Eğer benim burada kalmamı istemiyor filan isen söylemen yeterli, bunu biliyorsun." dedi. Hafif bir tebessümle "Yoo, neden seni istemeyim ki? Hem benim yalnız kalmamış olmamı sağlarsın. Sadece aklıma..." İç çektim. "Trey'i özledim. Onunla hiç bu kadar ayrı kalmamıştım. O sahip olduğum tek ailem." diye devam ettim.

Yanıt veremedi. Bavuluna gidip bir şeyler karıştırıp yanıma geldi. Elinde bir zarf vardı. "Bu ne?" diye sordum elindekini alırken. "Trey yolladı. Biraz soluklandıktan sonra sana verecektim ama ne kadar erken o kadar iyi sanırım." dedi. Gülümseyip tezgahtan indim ve ona sarıldım. "Teşekkür ederim." Kahve yapmayı filan beklemek yerine odama koşup kapıyı ardımdan kapatıp hızla yatağıma oturdum. Önce hızlı kalp atışlarım ile bir süre zarfa baktım. Gözlerim yaşlarla dolarken daha fazla dayanamayarak zarfı o, ellerimde duran bir kelebekmiş gibi narince açtım.

Yavru Kurt,

Seni öylesine özledim ki... Bir süre daha kendine orada iyi bak. Burada şimdilik her şey yolunda. Jay ile ben iyiyiz ve Siyah Ayna hala tek parça. Bu daha önce yaptığım bir şey değil, bunu biliyorsun. O yüzden ne yazmam gerektiğini bilemiyorum. Hani beni hep kahramanın, kusursuz Büyük Adam olarak görüyorsun ya; bak, benim bile bazen ne yapacağımı bilemediğim zamanlar, ellerimin titrediği anlar oluyormuş demek ki. Bu yüzden kendinden ne zaman şüphe etsen lütfen bu mektubu oku ve derin bir nefes alıp daha da güçlenerek seni yıkmaya çalışan şeye saldır. Bir süreliğine seni arayamayacağım ama en iyi adamlarımdan biri şu an seninle. Zaten sen yalnız olsan da gözüm arkada kalmaz çünkü sen Kurt'sun, benim gibi. Özgürlüğüne bağlı, evcilleştirilemeyen, güçlü ve başının çaresine bakabilen bir kurt. Seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun. Kendine iyi bak.
Sevgilerimle,
Büyük Kurt.

Gözlerimden, iki açık çeşme misali yaşlar durmaksızın akıyordu. İlk defa bana kendi el yazısı ile mektup yazmıştı. Mektubunu kalbime sokup orada saklamak isterce göğsüme bastırdım. Yaşlar ardı ardına akmaya devam ederken ses çıkarıp Lion'a ağladığımı belli etmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Daha önce Jay ve Trey dışında kimse beni ağlarken görmemişti. Belki beni yetiştiren büyükannem ve büyükbabam görmüş olabilir. Ancak o zamanlar daha çok küçüktüm ve tabi ki saçma şeylere ağlıyordum. Aklım kesmeye başlayınca ebeveynlerimin beni terk edişini düşünüp ağlardım ve bunu en büyük acı sanırdım. Oysa benim için en büyük acı en değer verdiğim kişi olan büyük erkek kardeşimden kilometrelerce uzakta olmak, ondan haber alamamaktı.

15 dakika geçmişti. Gözlerim kıpkırmızıydı büyük ihtimal ve ben hala aynı pozisyonda oturup ağlıyordum. Ağlamam azalmıştı elbet ama önünü kesememiştim. Ses çıkarmamaya özen göstersem de arada dudaklarımdan bir hıçkırık veya ufak bir inleme kaçırıyordum. Lion, ani ortadan kayboluşumu merak etmiş olacak ki kapıyı yavaşça çaldı. Sessizce durdum. "Sana şu an ne diye hitap etsem bilmiyorum ama, iyi misin?" diye sordu anlayışlı bir ses tonu ile. Onaylayan bir mırıltı çıkartıp yaşları silerken mektubu yastığımın altına koydum. Kapıya yaklaştım ve burnumu çekip derin bir nefes aldım. Üzüntümü atmama yardımcı olacakmış gibi el ve ayaklarımı sallayıp silkelemeye başladım. Kendi kendime "Ben iyiyim. Ben güçlüyüm. Ben Kurt'um. Başımın çaresine bakarım." diye mırıldandım.

Kapıyı açtım ve Lion ile karşı karşıya geldim. Elinde çikolata kutusu tutuyordu. Teklif ederce bana uzattığında kıkırdadım ve yaşlı gözlerimden sağ tekini elimin tersiyle sildim. Sol elimle çikolatayı alıp ona sarıldığımda bunu bekliyormuş gibi kolları ile bedenimi ve ruhumu sardı.

Televizyon karşısında bir kutu çikolatayı mideye indirmemizden sonra saati fark edince uyumak ve yarın bir yatak almak konusunda anlaştık. Bu gecelik koltukta uyuyacaktı. Birbirimize iyi geceler dileklerimizi sunduktan sonra ben odama çekildim. Bir süre sonra aniden gidip ona bakma ve bir şeye ihtiyacı olup olmadığını fikri aklıma geldi. Ben üzerimde dizlerime kadar gelen lila şortum ve beyaz tişörtüm ile koridora çıkmıştım ki onun koltukta büzüştüğünü görünce duraksadım. Kapatmış olduğu ışığı açınca hızla bana doğru döndü. "Bir şeye ihtiyacın... Sana neden örtünmen için battaniye vermeyi unuttum! Hemen dönerim!" Hızla odama koşup dolaptaki krem rengi yumuşacık battaniyeyi kucaklayıp salona gittim.

Battaniyeyi elimden alıp koltuğa serdikten sonra ona bir şeye ihtiyacı olup olmadığını düzgünce sordum. Bana her şeyin tamam olduğunu söylediğinde onaylayıp odama yöneldim. Koridordayken duraksayıp omzumun üzerinden ona baktım. Gökyüzü mavisi pijama giyiyordu. En son bir erkeği pijama ile gördüğümde sanırım 12 yaşındaydım. Gülümsedim ve "Pijamaların çok şirin." dedim. Pijama giydiğinden utanmış olacak ki -neden böyle bir şey düşünsün anlamış değilim- gülümseyip teşekkür etti ve hızla ışığı kapatıp battaniyenin altına girdi. Kıkırdayıp odama gittim ve mektubu özenle dolabıma koyduktan sonra kendimi uykunun kollarına bıraktım.

MEVKUFWhere stories live. Discover now