Bölüm 27- Güreş

34 8 2
                                    

Canlar! Biliyorum normalde bu kadar geç paylaşmam ve söz veriyorum ki bölümü paylaşmamayı düşünmemiştim. Sadece yazacak zaman ile ilhamı bulmam biraz fazla sürdü. Sizi yarı yolda yüzüstü bırakmayacağım♡ Her neyse, keyifli okumalar dilerim! Seviliyorsunuz♡

Pencereden gördüğümüz olay üzerine hızla ayaklarıma ayakkabılarımı geçirip kapıdan çıkıyorken sakince duran Lion'a baktım. "Ona yardım etmeliyiz." dediğim panikle. O ise sakinliğini bozmadan "Bana bunun için iyi bir neden söyleyebilir misin?" dediğinde duraksadım ve istemsizce acınası çıkan sesime rağmen "Çünkü o benim tek arkadaşım." dedim. Lion başta bozuldu, sonra sırıttı ve süratle kendini merdivenlere attı.

Aşağı indiğimizde Hutch bağırmamak için kendini sıkmaya devam ediyordu. "Lion, bir şey yap!" dedim bağırır gibi. O da dediğimi yaparak hızla Goddard'a doğru koştu ve onu hazırlıksız yakalayarak yüzüne yumruğu geçirdi. Geriye sarsılıp düşen Goddard öfkeyle önce Hutch'a ve sonra Lion'a baktı ancak bana bakmamayı tercih etti. Gözlerinin ne kadar kırmızı olduğunu fark etmemek için kör olmanız gerekirdi. Hutch'ı kolundan tutup kaldırdım çünkü görülmek istediği son şekillerden biri yerde moraran derisiyle yatıyor olmaktı, bunu bilecek kadar onu tanıyordum.

Bana teşekkür eden gözlerle baksa da bir şey söylemedi. Bunun yerine bakışlarını Lion'un arkasına sabitledi. Goddard'a bakmaya çekiniyor gibiydi. "Defol git buradan." Lion'un sesi o kadar tehditkar çıkmıştı ki ben bile gitmek istedim. Onun sesini ilk kez böylesine kalınlaşmış duyuyordum. Bu tüylerimi ürpertmişti. Goddard etkilenmemiş yüz ifadesine bir de alaylı gülümseme ekleyerek ayağa kalktı. Üzerindeki tozu silkeler gibi ellerini iki kez üzerinde dolaştırdı. Hala bana bakmıyordu. Sanki ben orada değilmişim gibi bakışları Hutch ve Lion arasında gidip geliyordu.

"Defol dedim!" diye kükredi Lion.

Sırıtarak ona baktı ve etrafımızda bize bakmıyormuş gibi yapan ama tüm dikkatleri üzerimizdeki mahalle sakinlerinin de duyabileceği şekilde bağırarak "Yoksa beni de mi öldürürsün?" dedi. Gözümü kapayıp açıncaya kadar Lion, Goddard'ı yeniden yere devirmişti ve yumruklarını ardı ardına ona indirirken "Şimdi seni..." diye tısladı. Güreşiyorlardı ama bu daha çok tek taraflıydı çünkü Goddard ona karşılık vermiyordu. Hutch beni de şaşırtarak gidip Lion'u sırtından çekiştirerek ona Goddard'ı bırakmasını söylüyordu. Otoriter sesimi takınarak Lion'u Hutch ile sırtından çekip Goddard'dan uzaklaştırırken "Herkese bir katil olduğun izlenimi veriyorsun. Hani bana böyle olmadığını herkese kanıtlamak istediğini söylemiştin?" dedim sadece yakın mesafenin duyabileceği şekilde.

Omuzları hızla inip kalkarken "Öyle. Ama şu piçe dayanamıyorum." dedi Lion. Goddard'ın yüzünde şimdiden morluklar ve ufak kanamalar oluşmaya başlamıştı bile. Yavaşça Lion'un elini tuttum. Yalnız olsak sarılabilirdim bile. Patronuydum, evet, ama benim için Hutch'ı kurtarması çok önemliydi. Zavallı Hutch zaten yeterince acı çekiyordu ve şimdi da sokak ortasında dayak yiyerek rezil olmuştu. Herkes ona yarı acıyan yarı korkan gözlerle bakıyordu. Esas korku dolu bakışlar Lion'a odaklıydı. Zaten onun katil olduğunu düşünüyorlardı. Az önce yaşanan olay ise erimekte olan buz duvarları hiç olmadığı kadar kalınlaştırmıştı.

Elini tutuşuma karşılık verdiğinde hafifçe tebessüm ettim. Sonuçta abi ve kardeş el ele tutuşabilirdi. Bu garip bir olay değildi. Zaten insanların bu sahnede son umursayacağı şey büyük ihtimalle el ele tutuşmamız olurdu. Goddard sarsılarak ayağa kalkarken ilk kez bana baktı. Sonra bakışları ellerimize kaydığında ben rahatsız olarak elimi çekmek istesem de Lion bunu onun gözüne sokmak isterce elini biraz sıktı. Goddard yine de gülümseyerek Lion'a baktı ama bu samimiyetden öyle uzak, tehditkarlığa o kadar yakın bir gülümsemeydi ki istemsizce yutkundum. Goddard burada işimiz bitene kadar bize bela olacağa benziyordu.

Kollarını sıvadı ve o anda kolunun iç tarafındaki iğne izlerini görmemi sağladı. Kırmızı gözler açıklığa kavuşmuştu. Ben alkol filan sanmıştım ama bu çok daha kötüydü. Şimdi Hutch'a çok daha fazla acıyordum. Zaten annesinin de uyuşturucu aldığını söylememiş miydi? Şimdi evde tek başına onlarla mücadele edişine katlanamazdım. Evet, umursamaz bir insandım ama bu hayvanlar ile Hutch konusunda çok daha farklıydı. Hayvanları insanlardan daha çok seviyordum. Kurt sevdamı hepiniz biliyorsunuz zaten.

Goddard oradan uzaklaşmaya başlayınca Lion'un elinden kendiminkini çektim ve kolumu bir şey olmamış gibi Hutch'ın omzuna attım ve "Pizza çağırayım mı?" diye sordum onu apartmana yönlendirirken. Diğer elimin işaret parmağıyla ise Lion'un yüzük parmağını tutuyordum. Böylece Hutch'ı ona tercih ettiğimi düşünmezdi. İkisinin yüzünde de hafif bir gülümseme belirince şokumu içimde yaşamaya çalışarak "Ah, pizzanın her şeyin cevabı olduğunu biliyordum." dedim.

Başımı arkamızdan bizi takip eden Lion'a çevirdim. Dışarıdaki insanların artık bizi izlemeyi kesmeye başladığını görünce daha da sırıttım. Sonra Lion'a baktım ve her ne kadar deneyip başaramasam da ellerini görmek istedim.

Yukarıya çıkınca Hutch kendini koltuğa attı. Ona bir buz torbası verip -neresine darbe aldığını vücudumu kör eden adrenalinden dolayı görememiştim ve buz torbasına ihtiyacı olup olmadığını bile bilmiyordum.- buzdolabının üzerindeki mıknatıslı pizzacı reklamına bakıp numarayı tuşladım. Siparişi verdikten sonra bir elini saran Lion'a baktım. "Bir şey ister misin?" deyip izin almadan bir elini hızla kaldırıp yaralarını incelemeye başladım. "İyiyim. Abartılacak bir şey yok. Daha kötüsünü de yaşamıştım. Büyük bir şey değil." dedi. Ona garip bakmış olmalıyım ki iç çekip ihtiyacı olmadığı halde beni kırmamak adına iki ağrı kesici istedi. Ona istediğini verip Hutch'ın yanına geçtim. Buz torbasını inceliyordu. Beni görünce başını kaldırıp "Bunu ne yapmamı istiyorsun?" diye sordu torbayı bana uzatırken.

Pizza yemiş, video oynu oynamış, kanaldan kanala gezerken güreşe denk gelmiştik ve saniyesinde kumandanın üzerine atlayıp kanalı değiştirmiştim. Hutch eve gitmek istediğinde ona engel olup bu gece bende kalmasını söyledim. Ben odadaydım ve Lion tam kapımın önünde yatıyordu. Hutch koltukta yatmak zorunda kalacaktı ama bana kalırsa o eve gitmesinden çok daha iyiydi. Lion teklifim üzerine bana kötü bakışlar attığında Hutch da bunu fark etmiş olacak ki eve gitmek konusunda ısrar etti. Lion'a azarlayan bakışlar atıp Hutch'a biraz daha ısrar ettim. Yine de yarın futbol maçı için söz verip gitti.

Lion'a azarlayan bakışlar atmaya kaldığım yerden devam ederek "Onu bakışlarınla kovdun." dedim. "Bak, değişiyorsun. Ayrıca buraya çocuk kurtarma programı ile gelmedik. Amacımız Hutch veya bir başkasını kurtarmak değil. Amacımız seni korumak. Bay Trey bana seni herkesten ve her şeyden korumamı bolca tembihledi. Sen hayvanlar için kulübe yapmak için bile evden çıkmamalısın ama kuralları biraz esnetiyorum ama yaptığın çok tehlikeli. Kılına zarar gelirse Bay Trey'in nasıl tepki vereceğini ikimiz de çok iyi biliyoruz. Sırf bugün sokakta dayak yedi diye Hutch'ın bizde kalması çok tehlikeli. Onu tanımıyoruz bile. Ayrıca Goddard denen ahmağın ne kadar... Ahmak olduğunu bilmeyen yok." dedi.

"Ne yani? Kurallar gereği evden çıkmamam mı lazım? Kafesteki bir kuş veya akvaryumdaki bir süs balığı filan mı sandınız beni? Bana boşuna mı Kurt diyorlar? Boşuna mı kendimi kurt olarak görüyorum, bunu mu demek istiyorsun? Kurtlar evcilleştirilemez, Lion. Özgür kalmalıyım." diye yanıtladım. İç çekip "Emir Büyük Kurt olarak gördüğün kişiden. Onun için ne kadar değerli olduğunu herkesten iyi biliyorsun. Mutfakta yemek yaparken veya hatta kitap okurken kağıtla bile kendini kessen Bay Trey'in ne kadar panik olup endişeleceğini en iyi bilen de sensin. Bu yüzden lütfen bir dahaki sefere karar almadan önce bana danışmayı düşün." dedi. Bu yorgunluğumun üzerine onunla daha fazla tartışmamaya karar vererek onaylarca baş salladım ve uyumak üzere odama yöneldim.

MEVKUFWhere stories live. Discover now