32-Que Dulce Fue Tenerte Dentro

Começar do início
                                    

Jongin üzerine giydiği pijamayı çıkarıp dolaba yöneldi. Geldiğinden beri dokunmaya cesaret edemediği kazaklara göz atıyordu şimdi. Dolabın orta rafında duran 3 tane kazak. Üçü de Jongin'e bir beden büyüktü. Biri lacivert ve dümdüz bir kazaktı. Sehun onu çok severdi ve genelde sonbaharda giyerdi çok kalın olmadığı için. En altta duruyordu. Onun üzerinde tarçın tonlarında bir kazak vardı. Seulgi bu kazağı örgü örmeye kafayı taktığı zaman örmüştü, çok acemice örülmüş bir kazaktı ama Sehun o kadar çok severdi ki tüm kış ne zaman siyah pantolon giyse eli o kazağa gidiyordu. Jongin orta sırada duran kazağı hafifçe parmak uçlarıyla sevdi. Sanki Sehun'a dokunuyormuş gibiydi.

En üstte duran kazak Jongin'in favorisiydi. Bu kazak Sehun ile alışverişe ilk çıktığında aldığı kazaktı. Sehun kendine tonla kışlık kıyafet aldığı alışverişin sonunda bu kazağa tabiri caizse vurulmuştu ve Jongin çok fazla kazak aldığını söyleyerek onu almasını engellemeye çalışmıştı. Sehun'un kazağı üstüne geçirip almak için aegyo yapması kedi çocuğun gözünün önünden hiç gitmiyordu. En sonunda ertesi gün alışveriş merkezine gidip almıştı kazağı büyük olan ve Jongin'e kazağı onun için aldığını söyleyip bütün kış giymişti. Arada sevgilisinin de giymesine izin veriyordu. Yani bu boğazlı krem rengi kazağın kimin olduğu belli değildi. Jongin çıplak göğsünün üşüdüğünü farkedince daha fazla kendine eziyet etmeyi bıraktı ve en üstteki kazağı alıp giydi. Giyer giymez burnuna ve ciğerlerine dolan koku dizlerini titretmişti. Ne Sehun gibi kokuyordu ne de Jongin gibi. Hem ikisinin kokusu vardı üzerinde hem de evlerinin kokusu. Jongin yavaşça yatağının dibine çökerek günün 6. ağlama krizi için kendine izin verdi. Bu defa hem Sehun için hem de evini özlediği için ağlıyordu. Kıymetini bilmediği yün halıya çıplak ayakla basmayı özlüyordu, televizyon kumandasını fırlattığı tekli koltuğu, kapatırken aniden çıkıp sürekli ödünü kopartan  perdeyi, hasta olduğu zaman karnına koyduğu kırmızı sıcak su torbasını, canları sıkıldığı zaman Sehun ile oynadığı satranç takımını. Öyle özlemişti ki sürekli okuldan eve dönünce kapıdan ilk girdiği anları gözünde canlandırıyordu. Unutmamak için hergün gördüğü eşyaları tek tek hayal edip hafızasına kazımak istiyordu.

Gövdesine kollarını sarmış sessiz sessiz ağlarken çalan kapıyla iç çekip gözlerini sildi. Yifan ve Baekhyun işteydi ve geldiklerinde kapıyı çalmıyorlardı. Yardımcının bugün izinli olduğunu hatırladı ve güçlükle kalkıp odasından çıktı. Kapıya gidene kadar en az 10 kez açmamayı düşündü ama önemli bir şey olabilirdi. Bir de kapıyı açmadığı için babalarından biriyle muhattap olmak istemiyordu. Çıplak ayaklarının parkede çıkardığı sese ve ağlamaktan şişen yüzüne aldırmadan kapıyı açtı. Karşısında Kyungsoo duruyordu. Komşuları olduğu için gelmesi son derece olağanken Jongin onun gelmesi ihtimalini hiç düşünmediği için şaşkındı.

"H-hyung?"

"Merhaba, Jongin."

Büyük olanın sesi soğuk, kuyruğu dimdikti. Jongin biraz üşümüş gibi hissetti ve bunun sebebinin ayaklarının çıplak olması olmadığını biliyordu.

"İçeri gelebilir miyim?"

Kedi çocuk ne diyeceğini bilemeyerek Kyungsoo'nun girebilmesi için kenara geçti ve ardından kapıyı kapattı.

Büyük olan sanki kendi eviymiş gibi rahat hareketlerle salona girdi ve tekli koltuğa oturdu. Jongin bir yabancıdan daha da yabancı olmanın ezikliğini hissederek onun hemen ardından koltuğun ortasına oturdu bağdaş kurup. Ortam rahatsız edici derecede sessizdi.

"Şey, babamlar yok evde. Tek ben varım. Acil bir şey varsa araya-"

Kyungsoo bir bacağını diğerinin üzerine atarak karşısındaki çocuğun konuşmasını böldü.

Hello Kitty//SekaiOnde as histórias ganham vida. Descobre agora