What's going on?

54 6 0
                                    

Multimedia: Muhteşem törende pek çok kişi aynı soruyu soruyordu. "Neler oluyor?"

Törenin yapılacağı alan yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Ledar ve Yandsir kendileri ile tıpatıp aynı yüzlerce kızın arasında kalmışlardı. Her şey çok güzeldi. 3 tane güneş tüm ışıklarını gezegenin üstüne sermiş gibiydi. Kuş cıvıltıları ve harika çiçek kokuları etrafa masalsı bir hava veriyordu. Platformun etrafına gizlenmiş bir orkestra tüm bunlarla uyumlu harika bir müzik çalıyordu.

O sırada, anne olan kızlar şahane bebekleri ile bir örnek giyinmiş olarak platformdaki yerlerini almaya başladılar. Bebekler çok sevimli, anneleri ise çok güzeldi. Pembe tüllerle süslü kıyafetler giymişlerdi. Çalan müzik birden farklılaştı. Sahneye günün konukları gelmeye başladı. Goldia yanı başında Argus, hemen arkasında Serminder ve Lazarus. Onların yanında son olarak sahnede yerini alan kişiyi görünce Ledar az kalsın oturduğu yerden fırlayacaktı. Sevgili Ota da buradaydı ve can düşmanları ile aynı sahneyi paylaşıyordu. Hemen arkalarından Fabius ve eşi de sahneye çıkınca Ledar ve Yandsir neye uğradıklarını anlayamadılar. Burada neler oluyordu? Herkes nasıl biraraya toplanmıştı?

Ledar, neler olduğunu çözmeye çalışırken, tören başlamıştı. Goldia bütün ihtişamı ve pırıltısı ile sahnedeki yerini almıştı. Heyecanla konuşmaya başladı. Yaşadıkları gezegen teknoloji konusunda o kadar ilerlemişti ki prenses konuşurken sesi herkese eşit uzaklıkta ve herkesin kulağının dibindeymiş gibi geliyordu. Güzel kız heyecanla konuşuyordu.

"Sevgili Hartunius'lu arkadaşlarım. Bugün hepimiz için çok özel bir gün. Hem gezegenimize yeni gelen şahane bebeklerimizin partisi hem de yıllar sonra benim ailemle kavuşma günüm.

Bu güzel anı gerçekleştirmek için elinden gelen her şeyi yapan sevgili komutan Argus'a huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Beni ve ailemi bir araya getirmek için çok uğraştı, biliyorum. Bu işi nasıl başardığını kendisinden dinlemek isterim.

Goldia, Argus'a övgüler yağdırırken arkada duranlar nedense ifadesir bir yüzle olan biteni seyrediyorlardı, yüzlerinde mutluluk izleri yoktu.

Argus bir kaç adım öne çıktı. "Sevgili Prenses, ben görevimi yaptım. Ailenizdeki kayıp fertlerin biraraya gelmesi benim için birincil görevdi. Bu görevi başarı ile yerine getirebildiğim için çok mutluyum. Tabi bu konuda bana sürekli yardım eden Serminder ve Lazarus'u da unutmamalıyım. Her iksine de teşekkür ediyorum." Lazarus sinsi bir ifade ile gülümsedi.

Ledar "Bu üçü bir oyun yapıyor kesin" diye düşündü içinden. "Ama ben bunu bulurum ve bu oyunu bozarım."

Bebekleri olan kızlar sırayla onları altın yaldızlı suya batırmaya başladılar. Sudan çıkan bebekler pırıl pırıl parlıyorlardı. Anneleri de bu su ile el ve yüzlerini yıkadılar. Kendileri de parıldamaya başlamıştı. Ota ve Goldia yan yana taht benzeri bir koltuğa oturmuşlardı. Anne ve Babaları kızlarının iki yanlarında yer almaşlardı. Hemen arkalarında ise sinsi üçlü ayakta durmaktaydı.

Tören tüm coşkusu ile devam ederken birden Dağ tarafından kuvvetli bir rüzgar esmeye başladı. Hava aniden kararmış gibiydi. Kara bulutlar yavaş yavaş dağdan yükselerek etrafı kaplıyordu. Herkes endişeli bir şekilde gökyüzüne bakmaya başlamıştı. Dağın tepesinden bir volkan gibi alevler çıkıyordu.

Ledar yanında oturan Jasmine döndü. "Neler oluyor, bir fikrin var mı?"

Jasmin korkudan bembeyaz kesilmişti. "Tahminlerim doğruysa Karanlık Tanrı birazdan ortaya çıkacak, etrafa yayılan korkunç kokuya baksana, bu onun kokusu. Kesin buraya geliyor, ondan sonra neler olur işte bu konuda hiç bir fikrim yok."

Dağın etrafında garip varlıklar belirmişti. Kanatları olan siyah kocaman kelebeklere benzeyen hayaletler yavaş yavaş tören alanına doğru hareket ediyordu. Sayıları o kadar çoktu ki, az önce bulut sandıkları şeyin bu varlıklar olduğunu anlamaları biraz zaman almıştı.

Jasmin ve diğer kızlar çığlıklar atmaya başlamışlardı. "Bunlar düşmüş ışık varlıklar olmalı. Baksana ruhlarındaki karanlık nedeniyle kapkaranlık olmuşlar. Ne yapacağız, bunlar ne planlıyor, neler oluyor?"

Gölgeler dünyasının varlıkları yavaş yavaş onlara doğru yaklaşırken, dağın tepesinde Karanlık Tanrı belirdi. Tam da Jasminin onlara tarif ettiği gibi bir varlıktı. Kaplumbağa gibi derisi, kapkalın dudakları ile  kendisine bakan herkesi  dehşete düşürmüştü. Korkunç kırmızı gözlerini kocaman açtı. Dudaklarından çıkan mırıltılar gök gürültüsüne benziyordu. Kanatlarını açarak kalabalığa doğru yaklaşmaya başladı.

Tüm bu olan bitenler bir kabusta bile görülemeyecek kadar korkunçtu. Yandsir Ledarın elini sımsıkı tutmuş, bağırıyordu.

"Neler oluyor, neler oluyor?"

OTA #WATTYS2016 Where stories live. Discover now