KIZGINLIĞIM- Bölüm 45

1.8K 157 5
                                    




"Bu gerçek miydi? Sabahtan beri Emir Emir diye sayıklamaktan hayal mi görüyordum ben? Nancy hoca onunla tüm zarafeti ile selamlaştıktan sonra bizlere "hoşçakalın" diyerek çıktı ve gitti. Ne yapacağımı nasıl davranacağımı bilemiyordum. Aslında şu anda tek yapmak istediğim şey gidip ona sarılmaktı, yok yok ne sarılması. Öncelikle suratına sıkı bir yumruk atmakla başlayabilirdim. On bir ay boyunca bana verdiği hiçbir sözü tutmadığı için. Hayır hayır beni arayıp sormadığı için. Karşımda hiçbir şey olmamış gibi duruyordu. Üstelik o kadar iyi görünüyordu ki anlatamazdım. Eskisinden farkı bir havaya bürünmüştü. Uzattığı saçları üzerine giydiği beyaz gömleği ve gülümsemesi ile iç gıcıklayıcı etkili bir hali vardı. Üstelik çok da mutlu görünüyordu. Demek ki geçen aylar onu üzmemiş yıpratmamıştı. Karşıda durup herkese kendini tanıtırken, ben ise sinirden tırnaklarımı kemirmeye başlamıştım. Emir tek tek arkadaşlardan kendilerini tanıtmalarını isterken ben sadece onun yüzünde bir iz arıyordum. Bir ara bana baktığını düşündüm, ama o sanki bana değil de bir yabancıya bakar gibiydi. Çocuklar kendilerini tanıtırken arada sorular soruyordu ve ellerini ceplerine koyup sınıf içerisinde öz güvenli tavrı ile yürümeye devam etti. O benim oturduğum yere yaklaşırken ben sadece hızlanan kalp atışlarımı duyuyordum. Yanıma geldiğinde hiç bir şey olmamış gibi sırama oturduğunda ise gerçekten ne yapacağımı ne hissedeceğimi bilmiyordum. 


Emir en sonunda ukala tavrı ile benim önümde durdu. Sanki hiç bir şey olmamıştı, sanki biz onunla hiç bir şey yaşamamıştık. Tıpkı ilk kez tanışıyormuş gibi yapması beni iyice sinirlendiriyordu.

" Sizi de tanıyalım küçük hanım." derken evdeki boks torbasını görüyor gibiydim. Ve bir anda kalkıp onu yumruklamak ve on bir ayın hesabını sormak istiyordum. Sorduğu soruya nasıl cevap vermem gerektiğini düşündüm.  Şimdi ona öyle bir cevap vermeliydim ki, Emir'in canını yakmalıydım. Aslında tam olarak istediğim bu muydu? Bunu da bilmiyordum, aslında boynuna sarılmak istiyordum. Beni sımsıkı sarmasını ve gözlerimin içine sıcacık bakışlarıyla bakmasını istiyordum. Öyle kızgındım ki öfkemi büyüten aşkımın beni sürüklediği mütecaviz duygulardan arınamıyordum. Oturduğum, yerde rahat bir şekilde arkama yaslandım. İngilizce, "Demek beni de tanımak istiyorsunuz öyle mi?" diye sorarken gözlerimden ateşler bir ok gibi fırlıyordu. Sonra Türkçe konuştum. Çünkü söylediklerimi çocukların anlaması demek Emir'in hocalık karizmasının daha ilk günden yerle yeksan olması da demekti. sakin sakin söylediğim Türkçe kelimeleri sıralarken çocukların şaşkın bakışlarının farkındaydım.

"Ben kimim öyle mi saygıdeğer öküz! Mesela, şey olabilirim. Bir kalas tarafından seninle her gün görüşeceğiz diye kandırılan saf bir genç kız."

Emir kızarıp bozarırken benimle İngilizce konuşmaya devam ediyordu. Belli ki aramızda bir ilişki olduğunu belli etmemeye çalışıyordu. "Af edersin, seni anlamıyorum." 

Kurduğu bu cümle benim canımı giderek yakmaya başlamıştı." Anlamıyorsun öyle mi? On bir ayımı nasıl geçirdiğimi mi anlamıyorsun? Yoksa seni özlerken ne kadar sıkıntı çektiğimi mi?"

Emir hala beni anlamamış gibi yüzüme bakarken içten içe sinirini kontrol etmeye çalıştığını görebiliyordum. Bu saçmalığa daha fazla dayanabileceğimi sanmıyordum. Emir benimle dalga geçmişti. On bir ay bir hayalden ibaret olup şimdi hiçbir şey olmamış gibi karşımda dikilemezdi. 

Sinirle ayağa kalktım. Fark etmeden yumruklarımı sıkıp tırnaklarımı etime geçirdiğimi canım yanında fark etmiştim.  ben ayağa kalkınca Emir yine sert hoca pozuna büründü. Benimle Türkçe değil İngilizce konuşuyordu ve bunu özellikle yapıyordu. " Yerinize oturun küçük hanım!" 

ŞİFRE- Bir Su Perisi HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin