DOĞRULUK İKSİRİ- Bölüm 16

2.5K 280 17
                                    

Korkudan bayılmıştım. Ya da bayıltmışlardı. Ne zaman kavramım kalmıştı; ne de aklım başımdaydı. Tek hatırladığım en son adamların kafama silah dayaması ve içimdeki durdurulamaz korkuydu. Hala rutubet kokusunu alıyordum. Ellerim kollarım bağlı yine yerde yatıyordum. Vücudum uyuşmuştu. Yine ayak sesleri duymaya başlamıştım. Ve içimden; Ne olur gelmesinler? Ya da gelenler beni kurtaracak polisler olsun! diye dua ediyordum.

Kaç gündür buradaydım. Beni bulmaya çalışan birileri var mıydı? Herhalde amcam beni bulmaları için polise gitmiştir diye umut etmekten başka çarem yoktu. Uyuşmuş bir şekilde yerde yatışım, yerden bir anda havalanmamla son buldu. Yüzünde yara olan iri adam beni bir tüy gibi havaya kaldırdı.

"Artık çok sıkıldım çocuklar, bu kız normal yöntemlerle ötmeyecek, ilacı getirin." Dedi. Korkuyordum, ilaç mı? Bu adam ne ilacından bahsediyordu ki? Beni ilaçla mı öldüreceklerdi. Aniden elindeki enjektörle sarı saçlı, yeşil gözlü adam gelmişti. Gözyaşlarım akmaya her an hazırdı ve bir anda ağlamaya başladım. Karnım çok açtı, üşümüştüm, uyuşmuştum ve ölesiye korkuyordum. Yalvarmak istedim, tam ağzımı açacaktım ki yeşil gözlü adam o buz gibi bakışlarını gözüme dikerek;

" İlacın etkisiyle beş saniye içinde ötmeye başlarsın küçük bülbül..."dedi. Beklenmedik bir şekilde koluma batırılan iğnenin acısıyla inlerken yine ağlıyordum. Beş dakika sonra üç iri adam karşımda durmuş beni dinliyorlardı. Ben ise kendimi durduramıyordum.

Daha önce hiç içki içmemiştim ama sarhoşluğu ilk kez şimdi tatmıştım. Kafam başka bir dünyaydı sanki, ne korku kalmıştı içimde, ne de tedirginlik. Sadece içimden gelen bir dürtü konuşmam gerektiğini söylüyordu. Bu da sanırım bedenime zerk ettikleri ilacın etkisiydi ve ne mutlu ki zehir değildi, yaşıyordum. En az konuşan kas yığını, başladı soru sormaya... "Şifre nerede?"

Ben ise gülmekle karışık konuşmamı engelliyemiyordum.

"Hey kaslı abi! Ne şifresi bu, yoksa Da Vinci'nin şifresi'mi? Valla ben sıradan bir kızım, Da Vinci ma vinci tanımam, hem zaman makinemde yok ki...

Bu cesaret nereden geliyordu? Adamlar beni şimdi burada kıtır kıtır doğrayacak gibi bakıyorlardı.

Yaralı yüzlü adam bir sandalye aldı ve tam karşıma oturdu. Oturmasına rağmen göz hizasında değildim.

"Yüzüme bak"

"Yüzüne bakayım abi ama zebellah gibisin maşallah, sana bakarken boynum ağrıyor."

"Annenin verdiği şifreyi nereye sakladın?" Adamın sesi şiddetli ve korkutucuydu. Ama ben çoktan kopmuştum bir kere, aklım başımdaydı aslında sadece düşüncelerimi içimde tutamıyordum. " Abi senin sesin kaç oktav, valla Akın amcam bu nadide sesi değerlendirmeli bence. "

" Kızım bak elimde kalacaksın şimdi, annenin verdiği şifreyi nereye sakladın?" 

"Ah ağabeyciiiim; annem öldü  öldüüüü? Melek oldu yaaaaa? Siz bilmiyor musunuz? Sizlere ömür, ama zaten pek anne kız değildik biz. Madem her şeyi biliyorsunuz bunu da biliyorsunuzdur deyil mi? Hem beni kapatacak daha iyi bir yer bulamadınız mı?"

Adam ayağa kalktı ve arkadaşına bir şeyler söyledi. İngilizce konuşmaya başlamıştı.Ama ben anlamıştım.

"Bu aptal gerçekten bilmiyor galiba!" Arkadaşına söylediği buydu. Yine dayanamadım.

"Doğru yaralı abicim, bak ben aptalın tekiyim, gerçekten hiçbir şey bilmiyorum. Kendi annemi bile tanımıyorum. Baksana şifre mifre siz her şeyi biliyorsunuz. Ben zavallı anneciğimi zar zor çalışıp beni okutuyor sanıyordum. "

ŞİFRE- Bir Su Perisi HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin