Zafer

3.7K 262 2
                                    

                 

Kahvenin dudaklarımda bıraktığı sıcaklıkla,kendime gelmiştim.Kulaklarımda gezen fısıltıyı çözmeye çalışırken olduğum ortamdan oldukça soyutlanmıştım.Bunuda Rosa teyzemin gözlerinden anlayabiliyordum.Derin nefes alarak işaret parmağımı koyu kahverengi fincanın ağzında gezdirmeye başladım.
'Savunmasız ve korkak bir yiğenin var Rosa teyze.'

Rosa teyzem,düşüncemin yanlış olduğunu belirticesine masanın üzerinde duran elini yavaşça bana doğru yaklaştırdı.Ben ise anlamsızca geri çekildim.Çünkü artık buna ihtiyacım yoktu.Desteklenmeye ve üzgün bakan gözlere.
Ayakta kalmalıydım,bende çalınan hayatımı artık almak için için savaşmalıydım.

'Artık büyümeliyim Rosa teyze.'  Dedim.

Kısa bir bakıştan sonra Oturduğum sandelyeyi hızlıca geri iterek büyük ve hızlı adımlarla kapıya doğru ilerledim.Önümde bir engel yoktu. Brian,Stark veya Bella. Burada değillerdi.

Kapıyı açtığımda yüzümü okşayan soğuk hava,sıcak bedenim ile çarpışıyordu.İçimde ki Kristen
'Beni göster.' dercesine haraketi geçmiş ve kalp ritimlerimi hızlandırmıştı.Bedenimde beliren ani sıcak artışı ve daralan göğüs kafesim 'Şimdi tam sırası Kristen.' Diyordu.

İki adım geri attım.Önümde ki merdivenlerden inmek istercesine bir düşüncem yoktu. Hızlıca ilerledim ve merdivenin ilk basamağında havada süzüldüm.Etrafta uçan elbise parçaları beni anlamsızca gülümsetmişti.
Kara bastığımda ise;burnumun önünde beliren ayaklarım,beyaz kürküne boyanmıştı.Tamda istediğim gibiydi.

...

Adımlarım geri atmak istercesine güçlü haraket ediyordu ama içimdeki Kristen gitmek için çok geç olduğunu söylüyordu. Burası o kulübeydi,Jordan ile beraber olduğumuz kulübe.

'     'Ben' dedi ve durdu.Kafasını öne eğerek;
'Ben Biran'n öldürdüğü cadının oğluyum.'

Nefesim yarıda kesilmişti.Yani Jordan annem ve babamın katilinin oğlumuydu.

'Bir nevi annemi öldüren bendim.Brian'a yardım ettim.' Dedi ve olduğu yere çöktü.'  '

Derin nefes alarak,gözlerimin daldığı kısa hayalden uyanmıştım.Burası Lydia'nın yaşadığı evdi.
Yıkık dökük ve eskimiş,ıslanmış tahtalar. Etrafında ki ağaçlar,çıplak ve çirkindi.
Derin soluğumu burnumdan vererek,havada oluşturduğu buharı izledim.

Birkaç adım atarak kulübenin kapısın önüne gelmiştim. Onu burada istiyordum. Artık savaşması gereken bendim,rüyalarım ve düşüncelerim değildi.

Hissediyordum ona çok yakındım. Harakete geçmesi için bekliyordum. Bunu yapacağını biliyordum.
Çünkü o karşıma çıkmayacak kadar sürtük bir cadıydı.
Derken,önüme devrilen ağaç ile geri zıpladım.İçimdeki gülümseyen Kristen'ı susturdum ve ağacın üzerine çıktım.Tamda istediğimi gibiydi.
'Seni sürtük.'

Ağaçların arasından geçen hızlı gölgesini hissedebiliyordum.Kulağımda anlamsızca fısıltılar bırakıyordu.Ama anlamsız ve etkisiz sözler öbeğiydi.
Çünkü Stark'ın kelimeleri düşüncelerimde dolaşmaya başlamıştı bile.

'O senin düşüncelerini okuyamıyor.Bu senin için çok büyük birşey Kristen.Senin bir sonraki ve birden çok hamleni tahmin edemez.'

İçimde beliren anlamsız gülümseme,birşeyler yapman gerektiğini hatırlatıcasıydı.
Etrafımda hızlıca dolaşması ve beni yanıltılcasına kulaklarımda dolaştırdığı anlamsız fısıltılar beni şüphelendiriyordu. Çünkü bunların hepsi,külubeye yaklaşmam ile birlikte gelişmişti.

  Hızlıca ağacın üzerinden ,inerek kulübenin içerisine girdim.
Yıkık ve çürümüş tahtalar kendini oldukça zor tutuyordu.
Üst katı yıkılmıştı.Bunu yerde bulunan üst üste ve dağınık döşemelerden anlıyordum. Gözüme takılan ters haç işaretli,kapıydı. Bu! Bu saçmalıktı! Tanrım!

Oraya çıkmalısın Kristen! 

Birkaç adım geri attım.Dişi kurt gibi davranmalı ve pençelerimi kullanmalıydım.

Arka bileğimde beliren bir el ile sarsılmıştım.Oldukça sıkı tutulmuştu,ileri attığım adımlar bir işe yaramıyordu.Derken tahtaların arasından kendimi dışarıda bulmuştum. Kaburgalarımda hissetiğim derin acı beni ayağa kaldırmaya zorlaştıyordu.Ama o kaşımdaydı.
Lydia!

Gözlerimde belirlediğim derin nefret ile ayağa kalkmış ve karşısında duruyordum. Bir ateşten farksız gözleri ve ince uzun bedeni,soluk teni onun nasıl bir sürtük olduğunu oldukça ortaya koyuyordu.

'Annen gibi bakıyorsun Krsiten.' Dedi iri dişlerinin arasından.

Ben ise sadece dinliyordum.

'Annen gibi korkak ve savunmasızın tekisin Kristen.'

Sürtük!

Sessiz kal Kristen ve güçlü bir savunma hazırla.
Dişlerimin arasına yerleştirdiğim hırıltı, yanıltabilecek bir düzeydeydi. Derin nefes alarak önüme serdiği ağacın üzerinden atlayarak diğer ağaçların arasında dans etmeye başladım.
Rügarı beyaz kürkümün üzerinde hissediyordum.
Onu izliyordum. Gözlerinde savunmasızlığı görebiliyordum. Onu yenmeliydim.
'Güçlü olmalısın Kristen,güçlü ve hızlı olmalısın.O senin hayatını elinden aldı.'

Birka dönüşten sonra,kulübenin arka kısmından girişi ve Lydia'nın arkasından çıkan bir kısa bir girinti buldum.Derin nefes alarak;
'Sıra sende Kristen.'

Hızlıca girintinin içerisinden geçerek,ona doğru ilerlemeye başladım.Onu karşımda görebiliyordum.
Onu öldüremeyeceğimi biliyordum. Çünkü o oldukça güçlüydü. Bunu tek başıma yapamazdım. Brian ve Stark'a ihtiyacım vardı.

Ama onun canını acıtabilirdim.

Derin nefes alarak;siyah pelerinin arasından beliren beyaz bileği gözümün önündeydi.
Tüm dişlerimin göründüğünü hissedebiliyordum. Hızlıca bileğini kapmış ve koparmıştım.
Dişlerimin arasında ona ait bir parça vardı.

Derin çığlığı hızlı adımlarım arasında beni kısa bir süre içerisinde durdumuştu.Arkama dönüp onun acısını  zevk ile izlemek istiyordum.

Arkama döndüğümde ise diğer eli kopmuş bileğini kavrramıştı.Havaya derin ve acı dolu bir çığlık atıyordu. Bileğinden ise yerlere siyah kan,havaya ise siyah küller bırakıyordu.
Bu çok farklıydı.

Gözleri artık bendeydi. Gözlerinde ki kin ve nefreti görebiliyordum. Bunu görmesemde hissedebilirdim. Kan kırmızısı gözleri,bedenimi ele geçirmiş ve artık büyük bir savaşın içerisinde olduğumu bana hatırlatıyordu.

Buna hazırdım!
Onu siyah kan ve küllerle bu ormanda kaybolmasını istiyordum.

...

MühürDonde viven las historias. Descúbrelo ahora