Bölüm 28

7.4K 487 34
                                    

Yeni bölüm geldiii. Bu bölümde Cananla Bertan yok ama ne olur kızmayın onları da yazsam bölüm çok uzayacaktı ve ben ikiye bölmek durumunda kalacaktım. Adım adım finale yaklaşıyoruz bu arada Selin ve Mehmet'in düğünü final bölümümüz olacak kısmetse :)

Oy veren ve yorum yapan canlarım harikasınız hepinizi öpüyorum. Sessiz kuzucuklarım sizde kendinizi gösterseniz fena olmaz aslında :)

Multimedya da Önder ve Zeynep var :)

Keyifli okumalar :)



Zeynep kendine geldiğinde sahil kenarındaki banklardan birinin üzerinde oturuyordu. Merkezden çıktıktan sonra nereye gideceğine odaklanamamış içindeki ateşle birlikte ayakları onu nereye sürüklüyorsa oraya yönelmişti. Şimdi denize karşı tahta bankın üzerinde otururken ne gelip geçen insanların farkındaydı ne de yüzüne bıçak gibi vuran soğuk havanın. Şu zamana kadar önüne çıkan bütün zorluklara göğüs germiş, gerek kendisi için gerekse kız kardeşi için mücadeleyi bir an olsun bırakmamıştı.

Şimdi ise mücadele edecek gücü kendisinde bulamıyordu. Hiç aşık olmamıştı, aşık olmayı bırak kalbinin atışını hızlandıracak tek bir kişiyle bile tanışmamıştı şimdi ise kalbinin ritmini bozmayı başaran adam bir polisti. Bir polis!! Bu ironiye kahkahalar atarak gülse mi yoksa içi çıkasıya kadar ağlasa mı karar veremiyordu. Hayatını hırsızlık yaparak sürdürüyordu yaptığı şeyden gurur duymuyordu fakat utanacak da değildi. İlk okul diploması bile olmayan birini kimse işe almıyordu ya da üç beş kuruştan fazla para veren yoktu. Sadece tek başına olsa aç kalır açıkta kalır yine de harama el uzatmazdı ama kardeşi için gözünü kırpmadan kendi hayatını harcamıştı. Zehra'yı yurttan alabilmek için çok çabalamış fakat başaramayınca okuyabilmesi için elinden gelen her şeyi yapmıştı. İhtiyacından fazlasına asla göz dikmemiş, yoksulun rızkına da dokunmamıştı. Genelde cebi dolu, kalbi boş insanlardan çalmıştı. Çaldığı miktarda küçük olunca çoğu zaman kimse tarafından şikayet bile edilmiyordu. Bir iki defa paçayı kaptıracak gibi olmuş fakat ucuz kurtulmuştu. Bu güne kadar hiç düşünmemişti, eğer seçme şansı olsaydı nasıl olurdu diye. Anne ve babası ölmeseydi, ya da belki bir abisi olsaydı mesela, okula gidebilmiş olsaydı, bir meslek seçebilmiş olsaydı... Yüzünde buruk bir gülümseme belirdi. Çocukluk hayali öğretmen olmaktı. Üzerine düşen gölgeyle daldığı derinlerden çıkıp kendine geldi.

"Neden geldin?"

"Sen neden gittin?"

"Gitmek zorundaydım."

"Hayır değildin."

"Anlamıyorsun."

"Anlat o zaman."

"Doğuş, ben yapamam. Eğer kendimi bırakırsam, eğer kendime aşık olma iznini verirsem çok acı çekerim."

"Aşk bazen acı çekmek değil midir zaten."

"Bilmiyorum, hiç aşık olmadım ki."

"Önder deliye döndü."

Zeynep yüzünde oluşan buruk tebessüme engel olmak istemedi.

"Biliyorum."

"Eğer ben bulduysam onunda seni bulması yakındır bunu biliyor musun peki?"

"Bulmamalı. Doğuş al götür onu benden uzağa bizden bir cacık olmaz."

"Denemeden bilemezsin bu kadar ön yargılı davranma. Önder bunu hak edecek bir şey yapmadı."

"Ben zaten hak etmediği için gidiyorum hepiniz mi körsünüz neden anlamıyorsunuz o, o benden daha iyisine layık. Yanında utanmadan, göğsünü gere gere gezdirebileceği elini tutabileceği birini hak ediyor."

İLLEGAL AŞKLARWhere stories live. Discover now