Bölüm 9

9K 609 35
                                    

Bölüm biraz aceleye geldi ama söz verdiğim için sizi kırmak istemedim yayımladım. Erzurum ili ile ilgili bölümde geçenler birinci ağızdan dinlemiştir yine de yanlışım varsa affola. Keyifli okumalar :)




Mehmet Selin'e açıklama yapmaya çalışırken tekrar anons sesi duyuldu. Selin bütün üzüntüsünü kırgınlığını içine atıp gülümsemeye çalıştı. Aklı burada kalsın dikkati dağılsın istemiyordu. Operasyonun tehlikeli olduğunu biliyordu fakat bu kadar ileri derecede olduğunu tahmin edememişti. Ve Mehmet göz göre göre kendini kendini tehlikeye atıyordu. Selin;

"Bana geri dön..."

"Döneceğim, Süreyya."

Ve Mehmet gitmişti. Doğuş kırdığı pot yüzünden kendini kötü hissediyordu. Bu ufak tefek kız hayatlarına neşe getirmişti. Şimdi yanaklarından süzülen yaşları görmek istemiyordu. O kapanmak bilmeyen çenesini özlemişlerdi. Hatta bütün ekip tekrar Selin'in yaptığı o berbat keki bile yemeğe razı olabilirlerdi. Yeter ki Selin'in biraz yüzü gülsündü.

"Kız küçük yenge, hadi ağlama artık bak Mehmet komiserim gelince seni ağlattık diye çok kızacak. Ayrıca sen bana şu geçen yaptığın kekin tarifini versene inan insanlık adına kullanacağım. O tarif tedavülden kalkmalı ya da sen yapmamalısın. Ama istersen ben sana öğretirim. Bir kek yaparım var ya off parmakları bırak direk ellerini yersin. Ama gizli tarifim hiç boşuna uğraşma sana o tarifi veremem."

"Küçük yenge ne bee küçük değilim ben."

"Aşk olsun küçük yenge onca şey dedim takıldığın yere bak hele."

Selin sadece omuz silkmiş cevap vermemişti. Doğuş o koca çenesini açtığına tekrar pişman oldu. Selin'in kolunu sıvazlayarak konuştu;

"Merak etme Mehmet komiserime bir şey olmaz o hepimizi cebinden çıkarır alimallah. Hadi gel nereye gideceksen bırakalım seni de tek başına dönme."

"Tamam hadi gidelim."


Mehmet uçağa bindiğinden beri suskundu ne uçak havalandığında ne de iniş yaptığında ağzından tek kelime çıkmadı. Şube müdürü Hüseyin Bey pek üzerine gitmek istemese de konuşmaları gereken konular, üzerinden geçilmesi gereken detaylar vardı.

"Mehmet, buradan Horasan'a geçiyoruz önce orada hapishane müdürüyle buluşacağız iyice konuşup netleştirdikten sonra da Yakutiye'deki ceza evine teslim edeceğiz seni Harun orada."

"Tamam, müdürüm."

Horasan'a gelmişler ama henüz hapishane müdürü gelmediğinden bir kahvehaneye gidip oturmuşlardı. Hüseyin Bey bir çay istemiş Mehmet canı sıkkın olduğundan bir şey istememişti. 2 dakika sonra önüne konan çaya kaşlarını çatarak baktı. İyi de o çay istememişti ki, tam seslenip itiraz edecekti ki müdürünün engellemesiyle sustu. Şube müdürü Hüseyin Bey askerliğini Erzurum'da yapmış biri olarak az çok bilirdi yörenin adetlerini.

"Bak Mehmet burada adet böyledir eğer burada oturuyorsan mutlaka bir şeyler içmek zorundasın. Buranın adetleri biraz değişik. Masada herkesin çayı bitmeden asla yenilenmez mesela. Bizim rakı sofrası gibi düşün. Ya da karşındaki içmeye devam ediyorsa sende içmeye devam etmek zorundasın ta ki herkesin nefsi körelene kadar."

" Nasıl yani müdürüm siz çay içmeye devam ettikçe bende içmek zorundayım öyle mi?"

"Evet öyle, saçma gelebilir fakat değil. Erzurum halkı için çay önemlidir. Kolera gibi bir salgını çay sayesinde yendi bu halk. Çay içmenin bir adabı vardır burda, sakın çay kaşığı bekleme göremezsin çok nadirdir. Kıtlama yapılır hatta şeker için özel makasları bile vardır. Çay kaşığı değilde kıtlama makası kullanırlar. Her çayın yanında da bir dilim limon getirirler sana ister içine at ister ye sen bilirsin."

İLLEGAL AŞKLARWhere stories live. Discover now