Bölüm 8

8.9K 657 50
                                    

Yeni bölümümüz geldii. Bir önce ki bölümde çok güzel yorumlar aldım. Hepinize tekrardan teşekkür ederim. Bu bölümümüz biraz hüzünlü ama diğer bölüm daha eğlenceli olacak söz veriyorum. Mediada hikayemizin tanıtımı var. Bakmadan geçmeyin derim. Tanıtımı hazırlayan kuzenime çok çok teşekkür ederim Teşekkür ederim biriciğim harikasın. Keyifli okumalar :)

Yol boyunca Selin utancından Mehmet'e bakamamış camdan dışarısını izlemişti. Pastanede ağzından kaçırdıklarına mı yansın yoksa bu gece Mehmet'le aynı evde uyuyacağına mı yansın bilemedi. Annesi duysa kalp krizi geçirirdi vallahi. Ama Selin en az kendine güvendiği kadar güveniyordu Mehmet'e. Bade desen arabaya biner binmez yaşadığı günün getirisi olan hem duygusal hem fiziki yorgunluğa dayanamamış arka koltukta sere serpe uyumuştu.

Mehmet arabayı garaja park etmiş, Badeyi kucağına almış Selin'in inmesini bekliyordu. Ama Selin az önce sadece dış cephesini gördüğü evin Mehmet'in evi olamayacağından son derece emin bir şekilde yerinden kıpırdamadan oturmaya devam etti. Bu kocaman bahçeli 2 katlı villanın Mehmet'e ait olacak hali yoktu canım. Mehmet Selin'in neden çıkmadığını anlamaya çalışmayı bırakmış, arabanin etrafını dolaşarak kapısını açmıştı.

"Süreyya, arabamın koltukları rahat evet ama güzelim eminim evdekiler çok daha rahattır."

"Mehmet biz yanlış gelmedik mi?"

"Hayır doğru evdeyiz, neden yanlış gelelim."

"Ne yani bu ev senin mi?"

"Evet, benim."

"Çüüşş." ? Mehmet Selin'in şaşkın halini tek kaşı havada keyifli bir ifadeyle seyrede dursun Selin ağzından çıkan kelimeyi fark edince kıvırma çabalamalarına başlamıştı.

"Şey yani ben şey çok çok büyük diyecektim." Selin'in daha fazla kıvranmasına gönlü el vermeyen Mehmet bir koluyla kızını taşırken diğer koluyla Selin'i çekiştirerek eve sokmuştu. Selin kaybolmuş bir kız çocuğu edasıyla evi incelerken Mehmet kızını yatırmış gelmişti. Her ne kadar çok yorucu bir gün geçirmiş olsa da hala Selin'le yapması gereken bir konuşma ve açıklanması gereken şeyler vardı.

"Süreyya." Selin Mehmet'in birden ona seslenmesiyle sıçramış gel demesiyle gözlerini ayırmadan sakin adımlarla yürümüştü Mehmet'e. Zaten ne zaman bu adamın gözlerine baksa üzerine bir sakinlik anlam veremediği bir dinginlik çöküyordu. Taparcasına seviyordu Selin Mehmet'i bir izin verse yollarına dökecekti aşkını. Onların aşkında Selin Leyla değil Mecnun'du. Selin'e mutfağın yerini gösteren Mehmet;

"Ben bir duş alayım sonra geleyim konuşalım sende ben gelene kadar bir çay demle olur mu?"

"Olur."



Mehmet'in onunla ne konuşacağını deli gibi merak eden düşünceleriyle savaşırken bir yandan da dolapları karıştırıp demliği bulmaya çalışıyordu. 2 kere kafasını çarpmış 1 tane bardak kırmış ve ocağı yakmaya çalışırken parmağını yakmış olabilirdi ama sonunda çayı demlemeyi başardı. Merdivenlerden inen adamın sesini duyunca çayları doldurmuş birlikte salona geçmişlerdi. Karşılıklı oturup çaylarını yudumladılar. Selin sessizliğin uzamasıyla iyice gerilirken Mehmet'in aklındaki düşünceler çok başka alemdeydi. Ne güzel de yakışmıştı bu ateş parçası evine. Selin çayını içerken nereden hatırladığını bilmediği dizeler geliyordu Mehmet'in aklına.

"seni çay içerken izlemek, seni çay doldururken, seni demlerken çayı, kimseler inanmasa da düpedüz sevap "(Alper Gencer)

Biraz daha düşünürse şair çıkacaktı Mehmet. Selin'i daha fazla meraklandırmamak adına boğazını temizleyip konuşmaya başladı.

İLLEGAL AŞKLARWhere stories live. Discover now