♣24♧ | Sezon Finali

4.9K 200 12
                                    

Multimedia'ya Beren'i koydum. Bölüm yazarken dinlediğim bir şarkı yoktu sanırım ama şuan keşfettiğim şarkı oldu gibi. İsmi, 'Yalnızlıklar' Güneşin Kızları fragmanında gördüm ve sevdim diyebilirim.

-24-

Sabah gözlerimi araladığımda saat on ikiye geliyordu. Cumartesi günü sabahını iyi değerlendirmiştim. Bana kalırsa güzel uyumuştum.

Yıllardır uykuya hasret yaşıyordum. Miraç'ı
sevdiğimi ilk fark ettiğim zamanları hatırlayınca istemsizce gülümsedim. Fark etmeye ilk başladığımda çok aptal davrandığımı hatırlıyordum. Çok saf davranıyordum. Onu gördüğüm zamanlar kalbim delicesine çarpıyordu ve sağlıklı düşünemiyordum. Kekeliyordum, konuşamıyordum. Onu
başkası ile gördüğüm zaman sebepsiz yere öfkeleniyordum ama onun ufak bir gülümsemesini gördüğüm zaman öfkem diniyordu.

İlk önceleri yemek
yemekten kesilmiştim. Birini sevdiğimi bilmeyen zavallı annemse aşırı kilo kaybettiğimden dolayı benim şeker hastası olduğumu sanmış ve beni doktora götürmüştü.

Bunu hatırladığımda
istemsizce kıkırdadım.

Sürekli onu düşünüyordum. Yemek yiyemiyor, uyuyamıyordum.

Her gün geceden iyi
uyuyamama rağmen sabahları olduğumdan daha kolay kalkardım. Şişen gözlerimi kapatır beklemeye
koyulurdum. Servisi
bekletenlere inat on beş dakika servisi beklerdim. Okula vardığımda bir saniye bile kaçırmamak için koşa koşa içeri girer çantamı sırama bırakıp koridorda ya da bahçede beklemeye koyulurdum. Onun geliş saati belliydi. Tam
kırk geçe gelirdi. Her sabah orada beklerdim onu. Sadece yanımdan geçip gitmesi için. Sonra derslerde dakikaları sayardım. Hiçbir zaman o kadar uzun olamadı o dersler. Tenefüs zili çaldığınde hemen bahçeye atardım kendimi. Sırf karşısındaki bankta oturabileyim diye. Belki bir anlığına gözgöze gelebilelim diye.

Kantine hep onun gittiği tenefüsler giderdim. Her anını ezbere bilirdim. Bazen boş derslerde bahçede otururdu, bende onu izlerdim camdan. Sonra gün bitmeye yaklaşırdı. Benim için gün okulun çıkış zili ile biterdi. O zil hiç çalmasın isterdim. Eve dönmek eziyet gibi gelirdi. Servisin camından onu belli etmemeye çalışarak servise binmesini izlerken sanki son kez bakıyormuş gibi üzülürdüm. Eve döndüğümde ise müzik dinler, olanları düşünürdüm. Kendi kafamda, anlamdırırdım olanları. Başkalarına göre basit gelirdi düşüncelerim ama aramızda hiçbir şey geçmemesine rağmen anlamdırırdım kendimce. Yaptığı her hareketi anlamdırırdım. Ancak böyle oyalanabilirdim sadece. Hele hafta sonları... En kötü zamanlarımdı. Pazartesiyi beklemekten başka bir şey yapmadığım boş günlerimdi. Okulu sevdiğimi sanırdı annemler.

Ben yalnızca ona aşıktım.

‘‘Lena!’’

Hatırlanan yıllarım
gözlerimin dolmasına neden olurken yüzümde kırık bir gülümseme oluşmuştu.

Annemin yakından gelen sesinden anladığım
kadarıyla birazdan odama giriş yapacaktı. ‘‘Kalktın mı kızım? Günaydın.’’

‘‘Yok, kalkmadım. Hala uyuyorum.’’ dedim dalga geçerek. Gözlerini kısarak
bana baktı ve ‘‘Dalga geçme anneyle!’’ dedi.

‘‘Ay. Ne uyuşuksun Lena!’’ dedi ismimi uzatarak. Felaket derecede uzatması gözlerimin devrilmesine yol açmıştı. Kapımı kapatırken emirlerini sıraladı.

‘‘Pijamalarını çıkart. Elini yüzünü yıka. Saçlarını topla ve kahvaltıya gel. Patates
soğuyacak.’’

Kapım kapanırken ‘‘Tamam.’’ diye mırıldandım. Annemin duyup duymadığından emin değildim ama mırıldanmıştım işte. Aç olduğumu
hissettiğimden dolayı pijamalarımı çıkarttım. Banyodaki işlerimi hallettim ve masaya oturdum. Ah. Yumurtalı patates. Sana aşığım.

Sen Her ŞeyWhere stories live. Discover now