♣12♧

5.5K 257 8
                                    

(Multimedia: Miraç.)

-12-

Bir süre meraklı ve heyecanlı bir bekleyiş geçirdim. Zamanın nasıl geçtiği konusunda en ufak bir farkındalığım yoktu. Dakika sayacağımı falan düşünmüştüm yani. Ancak öyle olmamıştı. Bana ömür gibi gelen az süreli dakikalar yerine çabuk geçen bir zaman diliminin arasında buluvermiştim kendimi. Telefonuma gelen bildirim sesi ile birlikte derin bir nefes aldım ve kilidi girdim.

'Ben geldim. Balkona çabuk çıksan iyi olur. Donmak istemiyorum.'

Mesajı okuduktan sonra cevap verme gereği duymadım. Tam karşımda duran aynaya baktım balkona çıkmadan önce. Son bir kez. Nasıl gözüktüğüm hakkında bilgilensem fena olmazdı. Aynanın karşısında birkaç saniye vakit öldürdükten sonra çok fazla kötü görünmediğimi düşündüm.

Balkonun kilidini açtım. İkinci katta oturduğumuzdan dolayı annem akşam belirli bir saatten sonra balkon kapımı kilitlemekten çekinmiyordu. Ayrıca kesinlikle pencere ve balkonu açmama izin vermiyordu. Çünkü unutkan bir yapım vardı ve balkonu geri kilitlemeyi unuttuğum bir gece neredeyse eve hırsız giriyordu. Bu olaydan sonra balkon ve cam kapısını takıntı hale getirmişti annem.

Elimi salladığımda, "Hey! Buradayım!" diye fısıltıya yakın bir şekilde bağırdım. Fısıltıyla bağırmak biraz garipti ama bunu başarmıştım. Sesimi fark ettirebildiğimde, gülümseyerek "Merhaba." diye fısıldadım. Selamımı duyduğunda, o da hızlı bir şekilde karşılık verdi.

Üzerindekileri incelemeye başladım. Daha çok griye çalan koyu tonlarında bir kotu vardı. Simsiyah botlarına siyah şeritli bağcıkları eşlik ediyordu. Üzerine geçirdiği siyah deri ceketi vardı. Bu ceket... Kesinlikle onu çok seksi gösteriyordu. Ceketinin ense kısmından içine giyindiği lacivert sweet'inin şapkası taşıyordu. Kafasında da siyah bir bere vardı. Tam olarak gözüm seçmiyordu karanlıklıkta ama ya 'Smile' ya da '8 Mile' yazıyordu. O konuşmasa da olurdu. Tarzı konuşuyordu zaten.

"Bir konuda yardımın gerekiyor."

Kaşlarım anında yukarı doğru kalkarken, "Yardım edebileceğim bir şeyse... Neden olmasın?" diye cevap verdim. Ellerini ağzına götürdüğünde, birkaç kez üflemeye başladığında gözlerimi ondan ayırmadım.

"Sen... Üşüyor musun?"

"Biraz." diye yanıtladığında dudaklarımı ısırmaya başladım. Kış daha kendini yeni yeni belli ediyordu. Yaz, güneşli günlerini Eylül'e, Eylül ayı da yerini Kasım ayına teslim etmek üzereydi. Üstelik son bir haftadır da havalar soğuk gidiyordu. Hava şuanda da çok fazla soğuktu ve onu bu soğukta dışarıda bırakmaya gönlüm razı gelmezdi. Aklıma gelen bir fikirle birlikte biraz daha kafamı karıştırmıştım aslında. Onu içeri alabilir miydim ki? Sonuçta babam evdeydi. Üstelik sağı solu belli olmayan bir annem vardı ve odama girerken genellikle kapı tıklatma nezaketinde bulunmazdı. Beni Miraçla basabileceği çok ihtimaldi ve babamın bana olan tüm güveni giderdi herhalde ki ben buna dayanamazdım.

Dudaklarımı dişlemeyi bıraktıktan sonra, "Miraç... Yanlış anlamazsan sana bir şey diyeceğim." dedim. Ellerini serbest bırakır bırakmaz bana döndü ve "Söyle." diye mırıldandı.

"Dışarısı çok soğuk. Üşüyorsun ki ben de üşüyorum. Yani istersen... Seni odama alabilirim."

"Çok iyi olur." dediğinde ağzım şaşkınlıktan açılsa da bir süre sonra yerini gülümsemeye bıraktı. Sanki bunu dememi bekliyormuş gibisinden bir tepki vermişti ve hiç itirazda bulunmadan hemen kabul etmişti. Bu bende daha değişik bir etki de yaratmıştı tabii.

"Nasıl çıkacağım ben oraya? Hadi çıktım... Nasıl ineceğim? Örümcek Adam falan değilim ben ha, tırmanamam."

Umursamazca konuştuğunda, gülümsetmişti beni. Soğuktan titrediği belli oluyordu. Bu titremesi ona saçma sapan şeyler söylettirebiliyordu demek ki. Çünkü ben kesinlikle dediklerine gülümsememiştim. Bir çeşit mizah yapmaya yeltenmişti galiba ama bana kalırsa komik falan değildi. Örümcek Adam değilmiş, hah! Sadece söylerken takınmış olduğu ifade gülümsenesiydi.

Sen Her ŞeyWhere stories live. Discover now