24.Bölüm:"Prangalar"

10.5K 456 38
                                    

Arkadaşlar, biliyorum uzunluğu kısa fakat kusuruma bakmayın. Okuldan geldiğim gibi yorgun halimle dört tane hikayeyi yetiştirmeye çalıştım, umarım sizi birazda olsa mutlu edebilmişimdir.

Bu arada Avcı adını Azrail olarak değiştirdim, haberiniz olsun:)
-

Bir , iki , üç , dört.... Olmuyordu işte! Sakinleşemiyordum , vücudum yüksek elektrik darbesine maruz kalmış gibi titriyordu. Dişlerim isteğim dışında dilime kenetlenmişti , ağzıma gelen kanın metalik tadı midemin bulanmasını sağlamıştı. Önümde bir ölünün bedeninin yattığı gerçeğini hiç bir şey değiştiremiyordu, havaya hakim olan ölüm kokusunun sebebi bendim. Kendimden nefret mi etmeliydim, yaşamayı hak ediyor muydum? Bilemiyordum.  Atacağım hiç bir çığlık olanları değiştirmeyecekti, dökeceğim hiç bir gözyaşının beni geçmişe geri götürmeyeceği gibi. Korkuyordum, kendi ölümümü kendim gerçekleştirmekten.

Bedenim, güçlü kollar tarafından sarıldığında biraz da olsa rahatlamıştım.  Ellerimle saçlarımı çekerken, Rüzgar güçlükle kollarımı sabitledi.

''Bana bak,''dedi sert bir sesle birlikte. Bakamıyordum, kilitlenmiştim. Tek baktığım kişi, kanı toprağa karışan ölü adamdı. Benim öldürdüğüm adam.

''Safir, bana bak. Hepsi geçecek, birlikte çok şey atlattık. Sana söz veriyorum, mutlu olacağız.''dedi sitem dolu bir ses tonuyla birlikte. Sahi , mutlu olabilecek miydik bu kadar ölümün üzerine ?

Yerde ki bıçağı alıp, koluna bastırdığında hıçkırıklarımın şiddetti daha da arttı. Kendime gelemiyordum, kilitlenmiştim. Bunu göremeyecek kadar aptal mıydı ya da beni geri getirmek için kendini kesecek kadar aşık mı?

''Bana bak Safir, yoksa devamını da keseceğim.''dediğinde sonunda dişlerimi, dilimin üzerinden çektim. Rüzgar'ın kolu, boydan boya kan içinde kalmıştı. Rüzgar, güçlükle dudaklarımı araladı. Dilimin acısı, tüm vücudumu ele geçirecek boyuttaydı.

''Siktir, az daha ısırsaydın dilin kopabilirdi.''

Hiç bir şey demeden ona doğru baktım, kolları bedenimi sardıktan sonra saçlarımı okşamaya başladı. Birazda olsa huzurlu hissediyordum, biliyordum buna hakkım yoktu. Kanlı ellerim, katil bir kalbim vardı fakat yine de Rüzgar'ın yanındayken, günahlarımın boyutunu umursamıyordum.

''Nasıl oldu?''

''Yolumu kestiler.''dedim düz bir sesle birlikte. Rüzgar, birilerini arayıp burayı temizlemesini söyledi. Beni kucağına aldı ve arabaya doğru ilerledik. Bedenimi, narin bir şekilde ön koltuğa koyduktan sonra yanıma yerleşti. Aşağıya doğru eğdiğim yüzümü zorlukla kendisine doğru çevirdi, nasıl göründüğümü tahmin edebiliyordum.  Parmaklarını, ürkek bir şekilde adamın yumruk attığı yerin üzerinden geçirdi. Yüzü bir kaç saniye kadar buruştuktan sonra, bakışlarına öfke hakim olmuştu. Okyanusu kıskandıracak mavilikte gözlerinin içinde ki alevlerin dansını buradan bile görebiliyordum. Eli, boynumun çizildiği yere doğru gittiğinde sanki ateşe dokunmuş gibi ani bir şekilde elini çekti. Yumruk yaptığı elini, direksiyona sert bir şekilde geçirdi. 

''Geçmişini siktiklerim.''diye bağırdığında, oturduğum yerde sıçradım. Telefonunu aldıktan sonra bir numarayı tuşladı, bu sırada bakışları hâlâ boynum ve yanağıma odaklıydı.

''Kameraları mı tarattırırsınız, adamları gökte mi ararsınız bilemem. Bana bunun sorumlusunu bulup, getirin.''

Göz kapaklarım saniyeler geçtikçe ağırlaşmaya başlamıştı, her nefes alışımda kalbime saplanan zehirli okların varlığını, her bir santimimde hissedebiliyordum. Canım acıyordu, ellerim bir kez daha kanın kokusuna ev sahipliği yapmıştı. Kalbim, atarak bana ihanet ediyor gibiydi.

SAPLANTIWhere stories live. Discover now