41.Bölüm:''Final''

16.7K 584 78
                                    

Yayınlayacağım bir sonra ki bölümde, tüm hislerimi anlatacağım. Umarım burada olursunuz, iyi okumalar.:)

❄️

Bazen cesaret, intiharla eş değerdi. Fakat bir intihar, hiç bu kadar anlamlı olamazdı. Korkuyla ölmektense, cesur bir şekilde ölmeliydi insan. Ruhu, son nefesiyle birlikte dudaklarının arasından yükselene kadar savaşmalıydı. Benim cesaret edeceğim şey, uçurumun kıyısında gözlerim kapalı bir şekilde dolaşmak gibiydi. Atacağım her adım, alacağım her nefes, ölüme bulanmıştı. Tenimin parçalandığını hissedebiliyordum, ciğerlerime kadar acıyla dolmuştum. Tanrı, beni yaratırken içimi acıyla doldurmuştu.

''Burası, cehennemin merkezi. Ölüm bile yanmana engel olamaz. Sana bir tercih sunuyorum. Ya benimle öl, ya benimle yaşa.''

Savaş'a doğru yaklaştıktan sonra neşteri tutan eline doğru atağa geçtim. Hamlemi bekliyormuş gibi kendini geriye doğru çektikten sonra elleri, saçlarımı kavradı ve yüzümü, duvara yapıştırdı. Burnumun kırıldığını hissedebiliyordum, çok fazla acıyordu. Birazdan ağlama krizine girebilirdim fakat güçlü olmalıydım. Doğanın, yaradılışımızın kanunu buydu. Zayıf, ölür. Güçlü olan yaşardı.

Sert erkekliği, kalçalarıma baskı yapıyordu. Midemin kanadığını hissettim. Parmakları, saç diplerime hatırı sayılır bir baskı uyguluyordu. Burnumdan aşağıya doğru akan sıcak sıvı, sağlam bir darbe aldığımın en büyük habercisiydi.

''Hadi ama salak gibimi duruyorum?''diye sordu. Eğleniyormuş gibi bir hali vardı.

''Daha çok ölmesine saniyeler kalan bir insan gibi duruyorsun.''dedikten sonra kafamı, geriye doğru hızlıca yapıştırdım ve büyük ihtimalle burnunu kırdım. Ödeşmiştik.

Savaş, hızlıca üzerime doğru yürüdü ve bedenimi, zemine yapıştırdı. Gelinliğin uzun etekleri ve ağırlığı yüzünden hareket etmem zorlaşıyordu, dikişlerimin de katkısı vardı tabi. Savaş, bacaklarımın arasına doğru kendini ilerletti ve ellerimi, elleriyle yere sabitledi.

''Orospu çocuğu, bırak beni.''

''Çok ayıp, hiç yakışıyor mu?Biliyor musun, sana yalan söyledim.''dedi ve kahkaha attı.

''Ne yalanı, neden bahsediyorsun?''diye tısladım. Öğreneceğim tek bir şey, tüm dünyamın yeniden yerle bir olması için yeterliydi.

''Rüzgar, hâlâ sizi arıyor. Bebeğin, bizimle fakat bu uzun süreli olmayacak. Onun parçası olan hiçbir şey yaşamamalı. Sen, bana aitsin. Ortak bir parçanız olamaz.''

''O...o, acıkmıştır. Beni, ona götür.''

''Acıkıp, acıkmaması umurumda değil.''dediğinde belki de ilk defa deli kuvveti adı verilen güç, bana uğramıştı. Kanım, damarlarıma baskı uygularken aklıma gelen en mantıklı şeyi yaptım. Savaş'ın dudakları, dudaklarıma çok yakın bir mesafede duruyordu, şimdilik tek şansımdı. Dudaklarını, dişlerimin arasına aldım ve kopartırcasına ısırdım. Savaş, boğuk bir şekilde inlemeye başladı. Şiddetimi daha fazla arttırdım ve dudağının bir bölümünü, gerçekten koparttım. Kanı, ağzımın içine yayılırken Savaş, şokla geriye doğru çekildi. Kanını, yere tükürdüm ve ona doğru atıldım.

''Bana zarar vermen, orgazm olmama sebep oluyor.''dedi ve gülümsemeye çalıştı.

''Seni öldürmem, zevkin en doruk noktasına ulaştıracak desene.''dedikten sonra boşluğuna doğru sağlam bir tekme yapıştırdım. Dikişlerim, yeniden patlamıştı fakat umurumda bile değildi. Tek istediğim, kızımı kurtarmaktı. Savaş'ın parmaklarının arasında ki neşteri aldım ve ona doğru son bir kez gülümseme bahşettim.

SAPLANTIМесто, где живут истории. Откройте их для себя